AKP önceki seçimlerinde halkın umutlarına hitap ederdi, daha müreffeh, daha huzurlu, daha zengin bir Türkiye vaat ederdi.

Ancak 2010’dan sonra umutlara hitap eden politik dilin yerini korkulara hitap eden bir siyaset dili aldı. AKP sözcüleri artık zenginlik, adalet vaat edemiyorlar, biz gidersek şöyle olur, biz gidersek böyle olur gibi söylemlerle halkı etkilemeye çalışıyorlar.

İddialarının başında -biz gidersek başörtüsü yasağı hortlar- söylemi var. Bunu temellendirmek için 50-60 yıl öncenin CHP’ sinin uygulamalarından örnekler gösteriyorlar. Vatandaşın bugünkü CHP’de dünkü CHP’yi görmesini sağlamaya çalışıyorlar.

Oysa o CHP’nin bugünkü CHP ile hiçbir alakası yok. Köprülerin altından çok sular geçti. Bırakınız o günkü CHP’yi, bir zamanlar ezanı Türkçeleştiren CHP, Demokrat parti döneminde ezanın aslına ircasında oy kullandı.

Toplum değişirken partiler veya siyasetçiler yerinde durmuyor, onlar da değişiyor. Dün farklı konumda olan bir parti bugün çok farklı bir pozisyonda olabiliyor. Onun için artık geçmişe atıfla herhangi bir partinin bugününü anlatmak mümkün değil. Ne AKP 16 yıl öncenin AKP’si, ne de CHP 50 yıl öncenin CHP’si.

Seçimleri -beka- meselesi üzerinden götürmek de aynı mantıktan kaynaklanıyor. Cumhur ittifakı kendilerine verilecek oyları ülkenin bekası ile ilişkilendirerek oy toplamaya çalışıyor. Yani geleceğe dönük bir taahhüt yok, vatandaşın korkularına hitap edilerek seçim kotarılmaya çalışılıyor. Bu söylem tersinden okunduğu zaman diğer partilere oy vermek neredeyse memleketin bekasına kastetmek anlamına geliyor.

Bu tarz bir siyaset denizin bittiğini, iktidarda olanların vatandaşa bir şey vaat edemediğini gösterir. Kaldı ki, bir beka sorunu varsa bunun sorumlusu herhalde muhalefet değil, 16 yıldır tek başına ülkeyi yönetenlerdir. Bu iddiayla bir toplumun karşısına çıkmak aslında biz yönetemedik, ülkeyi felaketin kıyısına getirdik demektir.

Gerçekten de Türkiye iyi yönetilemedi. Bunun en somut göstergesi bugün ekonominin geldiği nokta ve çevre ülkelerle yaşanan problemlerdir. Suriye’de doğru bir siyaset izlenebilse, farklı görüşlere kulak verilebilseydi bugün devlet ABD ile Rusya arasında böylesine pinpon topu gibi gidip gelmezdi. Milli menfaatlerimizi koruyabilmek için kah Putin’in kah Trump’ın ayağına gitmek, onları ikna etmek için çalışıyoruz. Suriye’nin parçalanması BOP’un hedefiydi, biz de buna çanak tuttuk. Bugün Fırat’ın doğusunda oluşturulan yapının kendi içimize dönük etkilerinin endişelerini taşıyoruz. Beka sorunu dedikleri de budur .Lideri, örgütü ve yeterli özgürleşme iradesi olmayan bir ülkede siz arkadan ne kadar iterseniz itin hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Bir taraftan Esat gitsin denilirken bir taraftan da onun yerine bir alternatif koymak gerekirdi. Bugün Suriye’de muhalefete liderlik edebilecek bir siyasi aktör var mıdır? Yoktur.

Onca gelişmeye ve gerçeğe rağmen iktidar hala yeni bir Suriye politikası üretemedi. Koca Türk devleti AKP’nin Esat gitsin inadı yüzünden her geçen gün biraz daha irtifa kaybediyor. Dış politika kişisel hırsların tatmin yeri değildir. Kimse de kendi hırslarına Türkiye Cumhuriyetini alet etmemelidir.

Evet, bugün Türkiye, iktidarın kişiye endeksli Suriye politikasından dolayı çok ciddi bir tehditle karşı karşıyadır. Ve bunun sorumlusu 16 yıldır hiçbir eleştirisi, teklifi dikkate alınmayan muhalefet değildir. Bu kıyıdan kurtulmanın yolu önce bu kibirli, irrasyonel siyasetten kurtulmakla mümkündür. Aksi takdirde beka sorunun daha da ağırlaşarak hayat memat meselesine dönüşmesi mümkündür.