Modern toplumlarda alışılagelmiş tepkisizlikten ve öğrenilmiş çaresizlikten ötürü çok önemli gündemlerin hızla değişmesine ve görmezden gelinmesine kamuoyu müsaade etmez.

Hele gündem hukukun yok sayılması ve çiğnenmesiyse uzun süre tartışıldığı gibi durum olumlu eleştirilerle düzeltilme yoluna gidilir.

Ülkemizde gündemi sarsması beklenen pek çok konunun farklı saiklerle görmezden gelinmesi neredeyse toplumsal fıtrat sayılıyor.

Yerleşik düzene ve alışılagelene sımsıkı bağlı tutumumuza değer atfetmek için kullanılan sessiz çığlık ibaresi de sadece sloganik tatmin oluyor.

Toplumun duyarsızlığı üst seviyedeyken kendi alanları işgal edilen hukukçuların tavrı nasıl oluyor?

Evrensel hukuk ilkelerinin 'Söz konusu iktidarsa, gerisi teferruatır' diye çiğnendiği bir durumda hukukçuların bırakın eleştirmeyi fikir beyan edemedikleri görülüyor. Oturma düzenleri bile tarafgirliklerini resmeden eski/yeni birçok hukukçunun birbirlerini dinlemeden ekrandan bağırıp çağırması yeterli görülür oldu.

Hukukun temel dinamiklerini sarsan değişiklikler bir tartışma programı ve otuz saniyelik basit bir haber kadar gündem oluyor. Hukuku torbaya koyup delik deşik haline getiren iktidar, temel insan haklarına aykırı düzenlemeleri torbaya koymuşsa çoğu zaman kimse farkına bile varmadan yasalaşıyor. Ve iki cümleyle dahi olsa gündeme gelmiyor.

Kişisel amaçlara hizmet eden özel yasa çıkarılamayacağı gibi dönemsel politika değişikliğiyle 9-10 ay gibi bir sürede hukuki kurallarda değişikliğe gidilmez.

'Somut delil gerektirir kuvvetli şüphe' kriteriyle kendini korumaya alıp 'Tehlikeyi! bertaraf ettim, şimdi intikam zamanı' diyerek 'makul şüphe' kriterine dönmek ilkel toplumlarda olabilecek yönetim zihniyettidir. Bu zihniyet her fırsatta 'Bu kriterleri toplumun belli kesimleri için çıkardım, Sulh Ceza Mahkemelerini bu yüzden kurdum' diyorsa artık hukuktan değil, keyfi yönetimden bahsedilebilir.

Hukuk ayaklar altındayken hukukçular neden sessiz?

Daha vahimi hukukçular neden hukuksuz sürece koşar adım ortak oluyorlar?

Açıkça dile getirilen 'Bin kişiye operasyon yapılacak ve 17 Aralık'ın intikamı alınacak' iddiasının dikkate bile alınmadığı ülkede rövanşist zihniyete ve hukuksuz operasyonlara gönüllü destek vermek isteyen hakim ve savcılar sıraya girmiş durumda.

Son birkaç gün içerisinde birçok ilin başsavcı ve başsavcı vekili izne ayrılıp Ankara'ya geldi. Bizim hangileri olduğunu bildiğimiz çok sayıda ilin savcıları var.

Bu ziyaretler rutin ya da kişisel beklentiler için yapılan ziyaretlerden değil. 17/25 Aralık'ın rövanşı için düşünülen operasyonların ön çalışması için yapılan ziyaretler.

Bağımsız olması gereken yargı mensupları talimat almaya ve hukuksuz operasyon için teklifler sunmaya geliyor. Ülke adına vahim bir durum.

Bir dönem brifing almak için askeri salonlara koşan yargı mensupları şimdi 'Biz de operasyonda yer alalım' gayreti ve kendilerini iktidara beğendirme refleksiyle Ankara'ya uçarak geliyor.

Devletin temel erki olan yargıyı, yargının kararlarına uymayarak ve 'Gücünüz yetiyorsa gelin yıkın' diye meydan okuyarak yok sayan yürütme erkine bağlılık bildiren 'Emret yapalım, milli irade sensin' diyen Başsavcı ve Başsavcı vekillerinin varlığı ülkenin düştüğü vahim durumun en önemli göstergesidir.

Hukusuzluğun tavan yaptığı bir toplumda 'Gündem ne kadar hızlı değişiyor' muhabbeti ve 'Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum' vurdumduymazlığı yaşanan felaketlerin günden güne artmasına yol açtığı gibi yarım yamalak olan demokrasinin de rafa kaldırılmasına neden olmuştur.

 

@FUATAVNİ / ROTAHABER

Editör: TE Bilişim