Anadolu’da musibetlerin gelmesine sebep olan hadiseler için, “Kul azmayınca Allah (cc) bela yazmaz.” diye meşhur bir söz vardır. Aslında bu söz sıradan söylenmiş bir atasözü değil, aksine Kur’an’a ait bir hakikati ifade etmektedir.

İnancımıza göre bu dünya imtihan yurdudur. Allah (cc) kullarını imtihan etmek için iyilik ve kötülüklerle dener. Kur’an’da işledikleri kötülüklerden dolayı helak edilen Ad, Semut, Lut vb. kavimlerin hikâyeleri vardır. Musibetlere karşı gösterdikleri sabır ve tevekkül neticesinde de inananlara büyük mükâfatlar vereceğini de bildirmiştir.

Kur’an’da başta Hz. Muhammed (sav) olmak üzere Hz. Nuh(as), Hz. Eyyüp(as), Hz. İbrahim(as), Hz. Musa(as), Hz. İsa(as) gibi Resul ve Nebilerin hayatlarından örnekler verilirken onların değişik musibetlerle imtihan edildiklerinden bahisler açılır. Bütün Resul ve Nebiler başlarına gelen musibetin Allah(cc)’tan olduğuna iman ettiklerinden sabır ve tevekkülle karşı koymuş ve imtihanı kazanmışlardır.

Allah (cc), Ahkaf suresi 35. Ayette kulu ve elçisi Hz. Muhammed’e, "Ey Muhammed! Sen de, azim ve sebat sahibi peygamberlerin sabrettiği gibi sabret." Buyurarak musibetler ve imtihanlar karşısında nasıl davranması gerektiğini vahyetmiştir.

Kur’an’da insanların nasıl ve neden imtihan edilecekleri açık biçimde ifade edilmektedir:

"Andolsun ki sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet dokunduğu zaman ‘Mutlaka biz Allah içiniz ve mutlaka O'na döndürüleceğiz.’ Derler." (Bakara, 155-156).

Musibetle sınanana iman edenler için bu ve benzeri ayetler yol gösterici ilkelerdir. Münafıklar ise başlarına gelen her musibette azim ve sabır gösterme yerine Allah(cc)’a isyan ederek neden kendilerinin seçildiğini sorup dururlar.

Buraya kadar anlatılan musibetler insan iradesini aşanlarla alakalıdır. Bir de insanın kendi elleriyle yapıp ettiği kötülüklerden dolayı başlarına gelen musibetler vardır ki, burada suç tamamıyla işleyene aittir. Allah (cc) Kur’an’da bu hususu Şura 30. Ayette, "Başınıza gelen bir musibet kendi ellerinizle kazandığınız günahlar yüzündendir. O, işlenenlerin birçoğunu da affeder." şeklinde anlatılmaktadır. İnsanın işlediği günahların başında da kötü amelleri, zulümler, kalplerindeki nifak ve küfürleri gelir. "Kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde nice olur halleri..." (Nisa, 62) ayeti de meseleyi teyit eder.

İslam inancına göre kâinatta her fiilin faili Allah(cc)’tır. Allah (cc) dilemezse hiçbir şey vücuda gelemeyeceği gibi kullarının başına da musibet gelemez. Bu gerçek Kur’an’da, "Allah'ın izni olmadan kulun başına hiç bir musibet gelmez..." (Teğâbun, 11) ayetiyle açık biçimde ortaya konmuştur.

Kur’an’da fertlerin başına gelen musibetlerle imtihan edildiği anlatıldığı gibi toplumların başına da değişik musibetler verilerek imtihana tabi tutuldukları anlatılmakta ve gelecek toplumların bundan ders çıkarmaları istenmektedir. Kur'an-ı Kerîm'de, “Nuh, Âd, Semûd, Lût vb.” gibi kavimlerinin işledikleri günahlardan dolayı nasıl helak edildikleri tafsilatlı biçimde izah edilmektedir.

Hakka suresi 5 ve 6. Ayetlerde kavimlerin nasıl helak edildikleri şöyle anlatılır: “Semûd kavmi çok şiddetli bir depremle helâk edildi. Âd halkı ise dehşetli bir kasırga ile yok ediliverdi.”

Yukarıdan beri izah ettiğimiz gerçekler ışığında günümüzde insanlığı kuşatan Korona belasını da bir imtihan aracı olarak görmek inancımızın gereğidir. Nasıl ki geçmiş kavimler işledikleri günahlar sebebiyle helak edildikleri gibi aynı tehlike bizim içinde geçerlidir.

Bugün insanlığın geldiği noktaya baktığımızda insanlıktan çıktığını söylememiz hiçte haksızlık olmayacağı kanaatindeyim. Maalesef akıl almaz hızlarla gelişen teknoloji insanlığa huzur getireceğine aksine kan ve gözyaşı getirmiş; teknolojik gelişmeler insanlığın adeta yok edilmesi için kullanılmaya başlanmıştır. İnsanlar inanç, ahlak yönünden fıtratlarına zıt bir atmosfere itilmiş, kulluktan çıkarak adeta birer küçük Firavunlar haline gelmiştir. Gücü ellerinde toplayan küresel emperyalistler kul olduklarını unutmuş, büyüklük taslamış ve tıpkı Firavun gibi iddialarda bulunmaya başlamışlardır. Ahlaksızlığın her türlüsü irtikâp edilmekte, insanlar acımasızca katledilmekte, Allah(cc)’ın yasakladığı fuhuş, kumar, içki, zulüm, homoseksüellik, lezbiyenlik gibi fiiller açıkça işlenir hale gelmiş, aile sarsılmış ve insanlık insanlıktan çıkmıştır.

Rahmetli Necip Fazıl, muhasebe şiirinde bu gerçeği şu mısralarıyla dile getirmektedir:

“Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!

Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem,

Orta kat: Mavs oynayan annem ve âşıkları,

Alt kat: Kız kardeşimin Tamtam da çığlıkları.

Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;

Buyurun ve maktaından seyredin, işte evim!

Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!

Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...

Cemiyetin küçük bir birimi ve temeli olan evin hali böyle de cemiyet ondan farklı mı? Aksine cemiyette ahlaksızlıkta adeta müşrik Arap toplumuna rahmet okutacak derekeye düşmüştür.

“Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle

Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhuyla...”

Toplumlar bu anlamda bir çöküntü yaşadıklarında ve Anadolu ifadesiyle azdıklarında musibetlerin gelmesi artık kaçınılmaz olmakta ve arkasından toplumsal çöküş gelmektedir. Allah (cc) böyle toplumları nasıl ve niçin helak etitğini ayette şöyle beyan etmiştir:

“Sizden önceki nice nesilleri, haksızlık ve kötülük yoluna saptıklarından dolayı yok ettik; hâlbuki peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişlerdi, ama onların iman edecekleri yoktu. Günah yolunu seçen toplulukları işte böyle cezalandırırız.” (Yunus, 13)

Bugün insanlık Korona gibi bir bela ile karşı karşıya kaldıysa bu elleriyle işlediklerinden dolayıdır. Küresel emperyalist çeteler ürettikleri silahları denemek için gözlerini kırpmadan milyonlarca insanı öldürmeyi göze almış, Afganistan, Çeçenistan, Irak, Suriye, Libya, Arakan, Doğu Türkistan, Yemen vb. coğrafyalarda milyonlarca insan katledilmiş, işlenen zulümler Gayretullah’a dokunacak seviyeye çıkmıştır.

Bırakın Allah(cc)’ı inkâr eden küresel emperyalistleri, Müslüman olduğun söyleyen Arabistan. Mısır, İran, BAE, vb. ülkelerin başındakiler bile fütursuzca Allah(cc)’ın yasakladığı fiilleri irtikâp etmekte, zalimliklerine zalimlik katmaktadırlar. Zikredilen ülkelerde zina, faiz, içki, kumar, yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırma, rüşvet vb. fiiller açıkça işlenmekte, inanan insanlar acımasızca sömürülmektedirler. Gelir adaletsizliği ise had safhaya çıkmış, ülkelerin % 90’lık gelirlerini % 10’luk bir elit kesim yerken % 10’luk geliri ise ülkenin % 90’ı tarafından harcamaktadır. Bu durum yıllar önce Necip Fazıl’ın değimi ile, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul; / Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. / Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa; / Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!” haline dönüşmüştür.

Allah (cc), bu durumun insanlık için çıkmaz bir yol olduğunu ve bundan kurtulmadıklarından dolayı helak edildiklerini ibret almamız için ayette şöyle açıklamaktadır:

“Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine iyiyi yapmaları için yollar gösteririz. Onlar ise günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz.” (İsra, 16)

İnsanlık maalesef Kur’an’da anlatılan helak edilen kavimlerin hallerinden ibret almamakta ve ibret almayınca da tarih tekerrür etmektedir. Bu ibret almama Kur’an’da Taha suresi 128. Ayette, “Kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş olmamız onları hâlâ yola getirmedi mi? Oysa onların yurtlarında dolaşıp duruyorlar! Kuşkusuz bunlarda akıl sahiplerinin çıkaracağı dersler vardır.” Şeklinde beyan edilmektedir.

Allah (cc) uyarıcılar göndermeden bir toplumu helak etmeyeceğini de Şura suresi 208 ayette şöyle açıklamaktadır:

“Kaldı ki biz, öğüt vermek üzere uyarıcılar göndermeden hiçbir ülke halkını yok etmemişizdir. Biz zalim değiliz.”

İnsanlar Allah(cc)’ı ve ahireti unutunca azmaları kaçınılmaz oldu. Yaratıcıyı unutan toplumlar kibir gayyasına yuvarlandı. Anadolu ifadesiyle adeta, “Küçük dağlar babamızdan miras kaldı, büyük dağları biz yarattık.” zavallılığı içine düştüler. ABD, Çin, İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya ve benzeri küresel çeteler bu büyüklenmenin verdiği şeytanlıkla habire silah üreterek insanlığı katledip, kasalarını ağzına kadar doldurmuş ve bu durumun sonsuza kadar gideceği zehabına kapılmışlardır. Ama işte Korona vakasında olduğu gibi bu büyüklenmeleri bir işe yaramamış ve Allah(cc)’ın görünmez ordularından biri karşısında diz çökmüşlerdir.

Bu gerçek ayetlerde kendini Firavun veya Nemrut zannedenlerin gözüne şöyle sokulmuştur:

“Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve onların artık kendilerine dönüp gelmediğini görmezler mi?” (Yasin, 31), “Bunlardan daha zorba olanları da helâk ettik. Gelip geçenlerin örnek hikâyeleri (ilâhî kitaplarda) daha önce de anlatılmıştır.” (Zuhruf, 8), “Kendilerinden önce, onlardan daha güçlü olup yeryüzünde şehirler kurarak aralarında gidip gelen nice toplulukları yok ettik. Kurtuluş var mı?” (Kaf, 36)

Korona musibeti bugün dünyayı kasıp kavurmaktadır. Nice kendini güçlü zanneden ülkeler çaresizlikle sadece ölenleri saymakla iştigal ediyorlar. İşledikleri zulümlerinin yanlarına kar kalacağını zanneden küresel emperyalist çeteler milimetrenin milyarda bir büyüklüğünde olan Allah(cc)’ın görünmez askeri Korona karşısında aciz kalmışlardır. İnsanlar evlerine çekilmiş, kurdukları şehirler ıpıssız hale gelmiştir. İlahlaştırdıkları teknolojileri de bu çaresizliklerine çare olamamıştır.

“Nitekim zulme dalmışken helâk ettiğimiz nice beldeler var ki evlerinin duvarları çatıları üzerine yıkılmış, ıpıssız kalmıştır. Şimdi oralarda kullanılamaz hale gelmiş nice kuyular, nice görkemli köşk var!.” (Hac, 45)

Artık insanlık bu musibeti atlattıktan sonra eskisi gibi davranmayacaktır.” Demeyi ne kadar isterdim. Ama işte “Kat kat zalim ve kat kat cahil” insan yaşananlardan ibret almamakta ve tarihte devamlı tekerrür etmektedir.

Bu noktada inanan insanlara düşen, kendilerine kurtuluş rehberi olarak verilen Kur’an’ı (Kur’an insanın kullanma kılavuzudur.) anlayarak kendisine gösterilen yolda gitmek ve imtihanı kazananlardan olmaktır. Böyle olduğu takdirde tarihteki kavimlerin başına gelen musibetlerin başlarına gelmeyeceğini Allah (cc) Hud suresi 117. Ayette, “Rabbin, halkı iyilik peşinde olan ülkeleri haksız yere helâk edecek değildir.” açıklamaktadır. Gelen musibet bizi de yakıyorsa iyilik peşinde koşmayı tek etmişiz demektir.

Yol çok açıktır. Ya kurtuluş rehberimiz Kur’an’a uyarak kurtulacağız ya da şeytana uyarak isyan edip helak edilen kavimler arasına gireceğiz.

Allah (cc) insana cennete ve cehenneme gitme özgürlüğü vermiş ve iki yolun başında aklı ve iradesiyle seçme hakkını insana bıraktırmıştır.

Buyurun seçiminizi yapın.