Bu yüzden Amerikalılar da Yunan şehir devletlerini araştırmak için Assos'un ideal bir merkez olduğuna karar verip, 1881-1883 yılları arasında antik kente ilk kazıyı gerçekleştirdi. Assos'ta bugünkü kazılara başkanlık eden Prof. Dr. Nurettin Arslan, son yıllarda yaptıkları kazılarda bu görüşlerin doğru olduğuna ilişkin yeni veriler elde ettiklerini söyledi.

Yunanistan'ın Midilli Adası'na en yakın noktada bir liman kenti olan Assos, 1879 yılında kurulan Amerikan Arkeoloji Enstitüsü tarafından ilk kazı merkezi olarak belirlendi. ABD'liler, Yunanistan ve Türkiye'de başka birçok antik kent bulunmasına rağmen, Yunan şehir devletlerini araştırmak için Assos'un ideal bir merkez olduğuna karar verip, 1881-1883 yılları arasında Assos'ta kazı yaptı. Aradan bir asır geçtikten sonra yeniden kazı çalışmalarının başladığı Assos'ta bugüne kadar ortaya çıkan yeni veriler, antik kentin günümüze dek korunmuş en iyi Yunan şehir devleti örneği olduğunu destekledi. Assos kazılarına 11 yıldır başkanlık eden Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nurettin Arslan, Assos'u diğer kentlerden ayıran en büyük özelliklerden birinin, Anadolu'da en iyi korunmuş Yunan şehir devleti örneği olması olduğunu vurguladı. Arslan, "Gezginler 17'nci yüzyıldan itibaren Assos'un dünyada korunmuş en güzel Yunan şehir devleti olduğunu ifade etmişlerdir. ABD'liler de Yunan şehir devletlerini araştırmak için Assos'un ideal bir merkez olduğuna karar verip 1881-1883 yıllarında burada kazı yaptıklarını görüyoruz. Biz de son yıllarda yaptığımız kazılarda da bu görüşlerin doğru olduğuna ilişkin yeni veriler elde ettik" dedi.

Yunan şehir devletlerinde bulunması gereken kamusal alanlar ve yapıların tümünün Assos'ta mevcut olduğunu ve bunların günümüze korunmuş olarak ulaştığını kaydeden Prof. Dr. Nurettin Arslan, şunları söyledi:
"Yunan şehir devletlerinde, tanrılar için bir akropolis olması gerekiyor ve üzerinde de bir tapınak olmalı. Bilindiği gibi burada da bir akropolis var ve üzerinde de Athena Tapınağı bulunuyor. Örneğin şehrin dışında bir nekropolisin olması gerekiyor. Arkaik dönemde yapılmış bir cadde ve onun arkasında da Helenistik döneme kadar kullanılmış olan mezarlar var. Bu da Anadolu'da en iyi korunan şehir devletlerinden bir tanesi. Yine insanların yaşaması için surlarla çevrilmiş şehir merkezine ihtiyaç var. Şehir merkezinin içinde de gençlerin eğitim gördüğü bir gymnasium, yani lise binası olmalı. Şehrin kalbi diyebileceğim Agora'sı, Agora'nın etrafında dükkanlar (stoa), yine Agora'nın bir kenarında şehrin yasalarının işletildiği ve şehrin bağımsızlığını gösteren bir meclis binası, bunun dışında şenlik ve festivallerin yapılabilmesi için bir tiyatrosu bulunmalı. Yunan şehir devleti olarak, ana kara ile bağlantı kurmak için bir limana ihtiyaç var. Bunların dışında da şehri korumak için de güçlü surların yapılması gerekiyor. Saydığımız bütün bu öğelerin tamamı Assos'ta iyi bir şekilde korunmuş olarak günümüze ulaşmıştır."

"SUR DUVARLARI HARÇ KULLANILMADAN YAPILMIŞ"
Türkiye'deki antik kentler arasında oldukça iyi korunmuş sur duvarlarından bir tanesinin Assos'ta bulunduğunu belirten Prof. Dr. Arslan, şöyle devam etti:
"M.Ö. 4'üncü yüzyılda inşa edilmiş. O dönemde harç kullanılmadığı için bizim 'sandık' tipi dediğimiz yaklaşık 4 metre genişliğindeki kesme taşlarla inşa edilmiş bir duvar mevcut. Kentin iyi korunmuş olan kapılarından birisi de Batı kapısı. Bu kapı, iki tarafın da yaklaşık 20 metre yüksekliğinde iki kule ile desteklenmiş. Bu Klasik Çağ surları için çok tipik bir örnektir. Surlarda ve bütün yapılarda ise yerel taş olan andezit kullanılmış."

ANADOLUDAKİ EN ESKİ MECLİS BİNASI
Assos Agora'sının doğu kenarında yer alan meclis binasının Anadolu'daki en erken örneklerden biri olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Arslan, "Bulduğumuz yazıtlara göre M.Ö. 4'üncü yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmekte. Bir karı koca tarafından yaptırılmış. En erken meclis binası olması nedeniyle ön tarafı sadece sütunlar ve 5 kapıyla kapatılmış bir yapı. İç kısımdaki oturma sıralarının da erken örnek olması nedeniyle ahşaptan yapıldığı bilinmekte. Bugüne kadar Assos'ta dahil olmak üzere Anadolu'daki Helenistik dönem meclis binalarının M.Ö. 2'nci yüzyıla tarihlenmekteydi. Ancak burada yapılan araştırma ve kazılarda ele geçen bu yapıya ait bir yazıt, bize bu Meclis binasının bir karı koca tarafında inşa edildiğini gösterdi. Yazıtlar, bize bu yapının, M.Ö 4'üncü yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmesine fırsat verdi. Bu kanıtlar bu yapının Anadolu'daki bilinen en eski Meclis binası olduğunu kesin olarak ortaya koyuyor şimdilik" diye konuştu.

DEPREM İZLERİNE RASTLADIK
Son araştırmalar Erken Bizans Çağı'nda Assos'un tıpkı Yunan şehir devleti örneği gibi oldukça iyi korunduğu ortaya koydu. Prof. Dr. Nurettin Arslan, Assos'un Erken Bizans Çağı'nı araştırmak için de oldukça ideal bir kent olduğunu belirtti. Kentin M.S. 7'nci yüzyılın son çeyreğinde depremle tahrip olduktan sonra surlar içinde bir daha yerleşmenin olmadığını anlatan Arslan, şöyle devam etti:
"Assos Antik Kenti'nde, özellikle Bizans Dönemi dediğimiz 5'inci ile 7'nci yüzyılda isyanın giderek büyüdüğünü tespit ettik. Şehrin surları dışına kadar da yerleşmenin genişlediğini bilmekteyiz. Bu dönemi araştırmak için aşağı Agora olarak adlandırdığımız gymnasiumun yakındaki bir yapı kalıntısını araştırmaya başladık. Bu çalışmalar sırasında da bu yapının aslında birden fazla mekana sahip bir kompleks bina olduğu ortaya çıktı. Şu an Aşağı Agora'daki Bizans Dönemi'ne ait bir kompleks binada çalışmaktayız. Geçen yılki kazılarda, bu kompleksin M.S. 7. yüzyılda bir deprem ile yıkıldığına dair bazı izler tespit ettik. Bu binanın bir mekanında bütün eşyaların olduğu gibi günümüze kadar korunmuş olduğunu gördük. Bunun nedeninin ani bir depreme bağlı olduğu konusunda bazı bulgular var. Kazılar sırasında binanın zemininin tamamen çatı kiremitlerle kaplı olduğu ve bu kiremitlerin üzerinde ise duvarlardan düşen taşların durduğunu gördük. Oda içinde bir domuz ve evde kullanılan balta ve yedek olarak saklanmış olan çatı kiremitleri, öğütme taşları gibi o dönem için oldukça değerli olan malzemelerin de aslında hiç alınmadan bu deprem nedeniyle yerinde bırakıldığını tespit ettik. Bütün bunlar aslında M.S. 7'nci yüzyılda olasılıkla bu binanın bir depremle tahrip olduğunu bize bildiriyor. Bu binanın diğer mekanlarını da araştırmak için kazılar devam ediyor. Doğu tarafında iki mekan var. Bu mekanlar kazılmaya başlandı. Mekanların üst kısımlarının tamamen duvarlardan düşen taşlarla dolu olduğunu gördük. Ancak burada da diğer mekanda olduğu gibi malzemelerin deprem sırasında aceleyle alınıp alınmadığını kazı sonunda öğreneceğiz."  

Kaynak: dha