XVIII. yüzyıl "Aydınlanma Çağı" olarak bilinir. Ruhun aydınlanması, her türlü adaletsizlik ve baskıya karşı savaşarak medeniyeti geliştirmiştir. İnsanlık, fanatizm ve önyargı ile yüzleşmeye bu yüzyılda başlamıştır. Aydınlanma Çağı, sağduyu sahibi insanlık etrafında şekillenir. Herkesin mutluluğunu gözetmek o dönemin saygı duyulan bir ilkesi olmuştur.

            Dönemin yazarları, doğaya ve insan onuruna saygı beklerler, dolayısıyla kraliyet yönetimine karşıdırlar. Onlara göre, Aydınlanma Çağı'nda edebiyat halkın isteklerinin dile getirilmesine hizmet etmelidir. Esasen bu fikirlere hâlihazırda yayılmakta olan rasyonalizm zemin hazırlamıştır. Gerçeği yanlıştan ayırt edebilmenin mantık yoluyla olduğunu öğreten Descartes'in felsefi doktrini ise rasyonalizmi hazırlayan en önemli etkendir. Dönemin düşünürleri, topluma karşı kendilerini sorumlu hissettikleri için sosyal sorunları da çözme çabası içine girerler.

            XVIII. yüzyıl düşünme, önyargılara karşı savaşma zamanıdır. Aydınlanma ruhu, Fransız edebiyatında XVII. yüzyılın sonunda ortaya çıkmaya başlar. Bu dönemde Fransa'da "Güneş Kral" olarak tanınan  XIV. Louis hüküm sürmektedir. Bu nedenle bu yüzyıl için Fransızlar "XIV. Louis Yüzyılı" derler. Saltanatının son zamanlarında mutlak monarşi rejimini sertleştiren Louis'nin siyaseti ve dini birleştirme arzusu, dönemin bazı yazarlarınca kabul görmez ve tepkiye yol açar. Krala tepki duyan aydınlar özgürlük, hoşgörü, adalet ve toplumsal ilerlemeyi sağlamaya çalışırlar.

            XVIII. yüzyılın yazarları, seleflerinden reformist olmalarıyla ayrılırlar. Onları önceki dönem yazarlarından daha kıymetli yapan husus ise toplumu düzenlemeye yönelik yaptıkları çalışmalardır. Aydınlanma düşünürleri özgürlük, akıl, hoşgörü, eşitlik, ilerleme ve güçler ayrılığı fikirlerini savunur. Onların aydınlık fikirleri, daha sonra büyük politik ve sosyal devrim olarak nitelendirebileceğimiz "Fransız İhtilâli"nin ateşleyicisi olacaktır.

            XVIII. yüzyıl, aynı zamanda felsefi rasyonalizmin imzasını da taşır. Rasyonalizm, bilginin doğruluğunun akıl yoluyla saptanabileceğini savunan görüştür. Buna bağlı olarak birçok yazar dogmatizmi reddeder, hayatta her şeyin nedensellik ilkesine bağlı olarak ortaya çıktığı görüşünü benimser ve akılcılığı rehber kabul eder. Bu dönem, belirsizlikten bilgiye geçişin ilk adımıdır.

            Doğa bilimlerini geliştirmek için aklın kullanılması gerektiğini savunan ve "Düşünüyorum, öyleyse varım" sözüyle tanınan ünlü düşünür Descartes'ın başlattığı bilimsel hareket, XVIII. yüzyılda şekillenmeye başlar. Toplum üzerine yaptığı araştırmalarla bilinen Montesquieu ve dönüşümcülük felsefesinin önde gelen isimlerinden biri olan Buffon bu dönemde karşımıza çıkar. Voltaire, Rousseau ve Diderot da bu dönemin değinmeden geçemeyeceğimiz düşünürleridir.

            Fransız Devrimi'ne ilham kaynağı olan filozofların başında Montesquieu gelir. Montesquieu Avusturya, İtalya, Almanya ve İngiltere'yi kapsayan bir Avrupa turu gerçekleştirmiştir. Bu tur sayesinde o ülkelerin siyasi rejimlerini analiz etme; yasaları, gelenekleri, iklim ve ekonomileri hakkında bilgiler içeren  raporlar hazırlama fırsatı bulmuştur. İngiltere'deki meşrutiyet sisteminden ve halkın yönetime katılmasını sağlayan parlamentodan etkilenerek Fransa'da da aynı yönetim şeklinin uygulanması doğrultusunda fikirleri vardır.

            Fransız İhtilâli'nin bir diğer önemli ismi François Marie Arouet'e bilinen adıyla Voltaire'ye geldiğimizde ise fırtınalı bir hayatla karşılaşırız. Kral naibi Philippe d'Orléans'a karşı yazdığı hicivlerden ötürü Bastille Hapishanesi'ne gönderilen Voltaire hapisten çıktından sonra fikri münakaşalar sonucu birkaç kez yeniden hapse girer. Daha sonra İngiltere'ye sürgüne gönderilir. Burada düşünsel açıdan kendini daha da geliştirme fırsatı bulur. Fransa'ya döndüğünde felsefi ve tarihi eserler yazmaya başlar. Eserleri ahlaki, felsefi ve politik fikirler içermektedir. Voltaire'in etkisi hem edebiyatta hem de siyasette önemlidir. Fransız Devrimi'ni hazırlayan fikirleri, kilisenin ahlaki otoritesini de sarsar. Mutlak monarşinin despotluğunu eleştirirerek her fırsatta adalet ve hoşgörüyü savunan Voltaire'in ruhunu şu sözler özetlemektedir: Özgürlük, hoşgörü ve ilerleme.

            Fikirleri Fransız Devrimi'ne ilham veren bir diğer önemli düşünür olarak bildiğimiz Jean-Jacques Rousseau'nun hayatı ise şanssızlıklarla başlar. Doğumundan dokuz gün sonra annesini kaybeder, eğitimini ihmal eden ve hayal kurma eğilimini teşvik eden babası tarafından büyütülür.  Kendi başına bırakılan çocuk, duyarlılığını ve romantik ruhunu uyandıran, ayrıca ona yalnızlığı unutturup düş dünyasının kapısını aralayan romanlara ilgi duyar. On yaşında yatılı okula gönderilen  Rousseau, kırsal ortamda iki yıl mutlu yaşar. Tarlalarda doğanın ve özgürlüğün tadını çıkarır. Hayatını aile sevgisi olmadan, bazen aşağılanarak bazen de aç geçiren Rousseau, kendisini dünyadan soyutlayarak gerçek hayatı unutmayı seçer. Rousseau'nun öğretisinin tamamı şu ilkeyle özetlenir: "Doğa ile iç içeyken iyi, özgür ve mutlu olan insan, toplum içindeyken kötü, köle ve mutsuz olmuştur." Ayrıca Rousseau’ya göre yurttaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz. Rousseau; devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemiştir.

Editör: TE Bilişim