~~Hz. Ebu Bekir (r.a.), Ka’ka bin Amr (r.a.) hakkında şöyle söylemiştir: "Askerler arasında Ka’ka'nın sesi bin kişiye bedeldir." 
el-Ka'ka' b. Amr b. Mâlik et-Temîmî (ö. 40/660) Hulefâ-yî Râşidîn devrinin ünlü kumandanlarındandır.
Bazı hadisçiler sahâbî olduğu görüşündedir. Hz. Ebû Bekir döneminde irtidad eden Alkame b. Ulâse üzerine müfreze kumandanı olarak gönderildi ve görevini başarıyla tamamladı . Aynı yıl Hâlid b. Velîd'in peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha ile yaptığı Büzâha savaşına katıldı. Ulleys'in ve Übulle'nin fethine Hâlid b. Velid'le beraber iştirak etti . Hîre'nin fethinde de bulunan Ka'kâ', Hâlid b. Velid'in emriyle bîr süre Hîre'de kaldı. Daha sonra çeşitli fetihlerde görevlendirildi. Ebû Ubeyde onu Hz. Ömer'in emri üzerine öncü kuvvetlerin kumandanı sıfatıyla Irak'a gönderdi . Ka'Kâ', Kâdisiye öncesi İran fetihlerinde de önemli rol oynadı. Ağvâs'ta cereyan eden savaş, öncü kuvvetlerin başında bulunan Ka'kâ'ın gösterdiği gayretler sonucunda kazanıldı . Hâlid'in emriyle Suri-ye'deki fetihlere de katılan Ka'kâ', Yermük Savaşı'nda bir süvari birliğinin ba-şında görev yaptı.
Ka'kâ' asıl şöhretini Kâdisiye Savaşı'nda  elde etti; bu savaşın kazanılma-sında onun büyük payının olduğu rivayet edilir.

 

Kadisiyye Savaşı'nda Ka'ka (r.a.):

Hazret-i Ka’kâ, gelir-gelmez selâm verip mücâhidleri cihâda teşvik eyledikten sonra, meydana at sürüp, İranlılardan er taleb etti. En yiğit kumandanlarından Zü’l-Hâcip ileri çıktı. Hazret-i Ka’kâ bir hamlede onu devirirken, ikinci, üçüncü... otuzuncu Farslı pehlivanının işini bitirip katletti. Onun bu bahadırlığı İranlıların ümidsizliğe düşmesine sebeb oldu ve mücâhidleri gayrete getirdi.
 

Hazret-i Sa’d’ın hücûm emri ile galeyana gelen mucâhidler, tekbîr getirerek düşman üzerine atıldılar. Ka’kâ bin Amr, develerin üzerine perdeler çekip süvariler bindirdi. Devedekileri himâye ederek, İran atlılarının üzerine saldırdı, İran atlıları, o hâldeki develerden ürküp geriye kaçmaya başladılar. Bu panikten istifâde etmesini çok iyi bilen gaziler, öğleye kadar pek çok İranlıyı saf dışı ettiler. Akşama kadar devam eden muharebede İran’ın en meşhûr pehlivan.! öldürüldü. O gün, Ka’kâ bin Amr ve Ebû Mihcen’in (radıyallahü anhümâ) târihe ismini yazdırtan pek büyük kahramanlıkları görülmüş, ve Kadisiyye meydânı on binden ziyâde İranlıya mezar olmuştu.
 
 Medâin'in fethinde Kisrâ lIl. Yezdicerd'e ait zırh, kılıç, miğfer gibi teçhizatı ele geçiren Ka'kâ', daha sonra Hz. Ömer'in emriyle Celûlâ Savaşına öncü kuvvetin kumandanı olarak katıldı. Savaşın ardından Hulvân'a giderek bir garnizon tesis etti . Aynı yıl Sa'd b. Ebû Vakkâs kuvvetlerine katılıp onun emrinde çalıştı. Ertesi yıl Humus'a gönderildi ve bu sıra-da gerçekleştirilen el-Cezîre fetihlerine iştirak etti.  Nihâvend'in ve Hemedan'ın fethinde görev aldı. Bir müddet sonra Kûfe'ye yerleşen Ka'kâ'. Hz. Osman dönemindeki iç karı-şıklıklarda halifeyi destekledi. Muhalifler Medine'yi kuşatınca Hz. Osman'ın talebi üzerine yardıma gelenler arasında Ka'kâ" da bulunuyordu. Hz. Ali döneminde onu destekleyen Ka'kâ', Cemel Vak'ası'ndan önceki müzakerelerde Hz. Ali'yi temsilen Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm ile görüştü. Cemel ve Siffîn savaşlarında Hz. Ali'nin saflarında çarpıştı.
Ka'kâ' cesaretiyle tanınmıştı. Hz. Ebû Bekir de onun cesaretinden ve yararlı işlerinden övgüyle söz eder(İbnü'l-Esîr, IV, 409) Aynı zamanda şair olan Ka'kâ'ın şiirleri daha çok savaşlarla ilgilidir. Şiirleri Âsim b. Amr'ın şiirleriyle birlikte Nûrî Hammûdî el-Kaysî ve Hatim Salih ed-Dâmin tarafından yayımlanmıştır.(Mecelletü Külliyyeti'l-âdâb Câmi'atü Bağdâd, sy. 31 (Bağdad 1981) s. 205-251)

 

Eğvas Günü
 

 

 

Geceleyin şehitler defnedildi, yaralılar tedavi için kadınlara verildi. O gece sabaha doğru, Şam fethini bir ay kadar önce tamamlayan Irak ordusu. Hişam b. Utbe b. Ebi Vakkas komutasında imdada geldi. Öncü kuvvete Ka'ka b. Amr, sağ kanada Kays b. Hübeyre, sol kanada da El-Hezhâz b. Artır el-İclî, artçı güçlere de Enes b. Abbas komuta ediyordu. Öncü komutanı Ka'ka acele etmiş ve Eğvas günü sabahı Sa'd'ın ordusuna ulaşmıştı. Ka'ka'nın yanında bin kişilik bir güç vardı. Bunları onar kişilik gruplara ayırdı. Önce on kişiyi gönderip onlar gözden kaybolunca diğerini yola çıkarıyordu.
 

Kadisiye ordusuna gelince onlara selam verip imdat ordusunun gel­diğini müjdeledi ve: "Ey insanlar, ben size öyle bir grupla geldim ki, vallahi onlar şimdi sizin yerinizde olsalardı sonra da sizin durumu­nuzu anlayabilmiş olsalardı, kesinlikle buradaki kazanılan şerefinizi kıskanırlar ve sizin önünüze geçmeye çalışırlardı. Haydi benim yaptı­ğım gibi savaşın!" dedi.

 

 
 

Sonra ileri atılıp "Benimle yeke yek kim çarpışacak!" diye seslendi. Onun hakkında Hz. Ebu Bekr'in dediğini "İçinde böyle yiğit olan ordu hezimete uğratılamaz!'" dediler. İranlılardan Zül-Hacib Ka'ka ile dü­elloya çıktı, Ka'ka ona "sen misin?" deyince, Zulhacip "Ben, Behmen Cazeveyh'im!" dedi. Ka'ka "Hey, Ebu Ubeyde'nin Selit'in Köprü sa­vaşına katılanların intikamı heey!" diye haykırdı. Karşılaştılar. Ka'ka'a onu öldürdü.
 

Ka'ka tekrar çarpışacak birini istedi. Bu kere iki İranlı çıktı. Biri Birzan,   diğeri   Bindevan   idi.   Haris   b.   Zabyan   da   ileri   fırlayıp Ka'ka'a'nın yanında yer aldı. Ka'ka'a vurunca Birzan'ın kafasını uçurdu. Haris de Bindevan'm kafasını biçti. Ardından ordu saldırdı. Akşama kadar kılıç harbi devam etti. Bugün İran ordusu sevinebilecek bir başarı gösteremedi, fil üzerinde savaşı da denemediler. Zira fil ler-deki zırhlar dünden parçalanmıştı.
 

Şa'bi der ki: Neha' kabilesinden dört oğlu olan bir kadın vardı. Oğullarına: "Siz müslüman oldunuz ama kendinizi değiştirmediniz. Göç ettiniz bir araya gelmediniz. Ülkeler sizinle uyuşmadı, kıtlık sizi yurdunuzdan başka yere taşımadı. Sonra da ananızı yaşlı aciz bir halde getirip İranlıların arasına koydunuz. Siz tek bir adamın çocuklarısınız üvey kardeş değilsiniz. Nitekim ananız da tek. Ben babanıza ihanet etmedim, dayınızı utandırmadım. Gidip şu savaşa katılın." dedi. Ço­cukları harbe katılmaya gittiler. O da ellerini açtı ve "Ya Rabbi evlat­larımı koru!" diye dua etti. Harpten geriye hiç yara almadan döndüler. Sabi der ki: "Ben onları daha sonra gördüm. Her biri ganimetten ikişer bin alıp annelerine teslim ederlerdi. O da bunları onların yararına kul­lanacakları şekilde bölüştürürdü.
 

Süleym b. Abdurrahman anlatıyor: Ka'ka'nm amca oğulları deve­lere, fil hevdeci gibi zırhlı oturak yapıp, üzerlerine onar kişi bindirip develeri örtüyle örttüler. Etraflarını da süvarileri sardı. Sonra bu dev­lerle İran süvarileri üzerine yürüdüler. Böylece İranlıların bir gün ön­ceki Ermas gün yaptıkları ürkütmeyi onlara karşı fil taklidi ile ger­çekleştirip süvarilerini dağıttılar. Sonra müslüman süvarileri onlara saldırdı, böylece İranlılar bir gün önce mü si umanların uğradığı zayi­attan daha fazla can kaybına uğradılar.

O gün Ka'ka'a otuz hamlede otuz savaşçı öldürdü. Bu gün müslümanların zafer günüydü. İran'ın ileri gelen pek çok komutanı öldürülmüş harp geceye kadar sürmüştü.

 


Yermük savaşında Ka'ka' b. Amr'ın şiiri:

"Bizi yermük'te görmedin mi ki zafer kazandık. Nitekim Irak savaş­larını da kazanmıştık.

Medain Azra'sını ve Mercü's-Sifrî asîl atlar üzerinde iken fethettik.

Daha önce Busrayı da fethetmiştik. Orası, kargaların girmesine im­kan olmayan bir şehirdir.

Bize karşı direnenleri keskin kılıçlarımızla öldürdük, malları da yağmalanmış olup elimizdedir.

Bizanslıları öldürdük. Öyle ki, Yermük beldesi kıtlık senesindeki zayıf kimseye bile eşit olamaz.

Onların topluluklarını Vakus beldesinde dolaşırlarken keskin kı­lıçlarla darmadağın ettik.

Bir sabah vakti ki, orada birbirlerini yardıma çağırdılar. Öyle bir hale geldiler ki, tadı anlaşılamaz."

Medain Fethi:

 

Onlar, ilk askeri birliğe de, "müthiş adamlar birliği," adını verdiler. Bu birliğin komutanı Asım b. Amr'dı. îkinci birliğe de, "sessiz adamlar birliği," adını verdiler. Bu birliğin ko­mutanı da Ka'ka b. Amr'dı. Komutan Sa'd ile diğer Müslümanlar, Asım ve Ka'ka komutasındaki süvarilerin düşmanlara ne yapmakta oldukla­rını seyretmeye başladılar. Sa'd, Dicle'nin kıyısında durmaktaydı. -. Müslüman süvarilerin Farshlara yaptıkları saldırıları ve Farslıların müstahkem mevkilere çekildiklerini görünce geride kalan askerlerle birlikte karşı kıyıya geçmek için nehre daldı. Bunu yaparken de asker­lere, şöyle demelerini emretti:

"Allah'tan yardım diliyor, O'na tevekkül edip dayanıyoruz. Allah, bize yeter. O, ne güzel vekildir. Yüce ve ulu Allah'ın güç ve kuvvetinden başka güç ve kuvvet yoktur." Böyle dedikten sonra atım nehre sürdü. Arkasındaki askerler de onunla birlikte atlarını nehre sürdüler. Hiç kimse geride kalmadı. Su üzerinde -sanki yer üzerinde vuruyormuş gibi yürümeye başladılar. Kalabalık oldukları için nehrin suları görünmez olmuştu. Yolda yürüyen kimseler gibi bunlar nehir üzerinde yürürler­ken konuşup sohbet ediyorlardı. Çünkü Allah, onlara sükun, dinginlik, güven ve huzur vermişti. Onları muzaffer kılıp güçlendireceğini vaad etmişti. Ayrıca komutanları Sa'd b. Ebi Vakkas da Cennet'le müjdele­nen on kişiden biriydi. Rasûlullah (s.a.v.) vefat ederken ondan razı ve memnundu. Onun için dua etmiş ve şöyle demişti:

"Allah'ım, onun duasına icabet et. Attığı silahı hedefine ulaştır."

Kesin olan husus şudur ki Sa'd, bu savaşta askerlerinin selamet ve zaferi için dua etmişti. Askerlerini nehre sürmüş, Cenâb-ı Allah da on­ları koruyup hedefe ulaştırmıştı. O esnada Müslümanlardan bir tek kişi dahi kaybolmamıştı. Yalnız Garkede el-Barikî adındaki bir adam ,doru atinin üzerinden kaymış, Ka'ka b. Amr, onun atının yularına yapışarak adamın elini tutmuş ve adamı atının üzerine tekrar oturtmuştu. O, ba­hadır ve yiğit kimselerdendi. Ka'ka' için şöyle demişti: "Kadınlar, Ka'ka b. Amr gibisini doğurmaktan aciz kaldılar. " Müslümanlar, nehri geçer­lerken hiçbir şeylerini kaybetmediler. Yalnız Malik b. Amir adındaki adamı tahtadan yapılma bir kargısı nehire düşmüş, dalgaların şidde­tiyle sürüklenmişti. Bu kargının bağı eskimişti. Sahibi, Aziz ve Celil olan Allah'a dua edip şöyle demişti:"

"Allah'ım, arkadaşlarım arasında beni, eşyası kaybolup gitmiş bir kimse yapma." Bu duayı yaptıktan sonra nehrin dalgası o kargıyı onların istediği tarafa getirdi. Askerlerden biri de kargıyı alıp Malik b. Amir'e teslim etti. Nehiri geçmekte olan askerlerden birinin atı yorulduğu za­man Cenâb-ı Allah, o zat için bir tümsek meydana getirir, at da o tümse­ğe çıkıp dinlenmeye başlardı. Hatta atlardan bazısı sudan geçmektey­ken su onun yularına dahi ulaşmıyordu. Bu büyük bir gün ve dehşetli bir hadiseydi. Muciz ve harika bir olaydı. Cenâb-ı Allah'ın sahabeler için yaratmış olduğu Rasûlünün mucizesiydi ki böyle bir mucize o beldeler­de o güne dek görülmemişti. Başka yerlerde de böyle bir olay müşahede edilmemişti. Yalnız önceki sayfalarda da anlattığımız gibi Alâ b. Hadremf nin izhar ettiği keramet bundan daha üstündü. Çünkü bu or­du ondan kat kat fazlaydı.

 


Celûla Savaşı

 


Kisra Yezdücürd b. Şehriyar, Medain'den kaçıp Hulvan'a giderken yolda asker ve yardımcı adamlar toplamaya başladı. Çevredeki belde-

lerden çok miktarda asker ve süvari toplandı. Bunların başına Mehran'ı komutan yaptı. Kendisi Hulvan'a doğru yoluna devam etti. Topladığı askerleri kendisiyle Müslümanlar arasına, Celûla mıntıkasına yerleş­tirdi. Bunlar çevrelerine derin hendekler kazdılar. Çok sayıda asker, bol miktarda teçhizat ve aletle burada kendilerini koruyarak ikamete baş­ladılar. Sa'd da durumu Hz. Ömer'e bildirdi. Hz. Ömer, ona yazdığı ceva­bi mektubunda kendisinin Medain'de kalmasını, kardeşinin oğlu Ha-şim b. Utbe'yi ise Kisra üzerine göndereceği askeri birliğin başına ko­mutan yapmasını, öncü kuvvetlerin başına Ka'ka b. Amr'ı, sağ cenaha Sa'd b. Malik'i, artçı kuvvetlerin başına da Amr b. Mürre el-Cuhenfyi komutan yapmasını emretti. Sa'd, bu emirleri yerine getirdi. Kardeşi oğluyla birlikte 12 000'e yakın askerden oluşan büyük bir orduyu gön­derdi.

Hicretin onbeşinci senesinin safer ayında Medain savaşının ta­mamlanmasından sonra yola çıkarılan bu orduda Müslümanların li­derleri, muhacirlerle Ensâr'ın Önde gelen şahsiyetleri ve Arap kabilele­rinin reisleri vardı. Bunlar harekete geçtiler. Celûla'daki Mecusilerin yanma vardılar.Ancak Mecusiler, çevrelerine Hendek kazmışlardı. Ha-şim b. Utbe, onları kuşatma altına aldı. Onlar, beldelerinden her zaman savaş için çıkıyor, misli görülmemiş ve duyulmamış şiddette savaşıyor­lardı. Kisra, onları takviye kuvvetleri olarak gönderiyordu. Sa'd da kar­deşinin oğluna takviye kuvvetler gönderiyordu. Bu takviye birlikler peşpeşe gidiyorlardı.Savaş kızıştı. Muharebe alevi şiddetlendi. Haşim kalkıp askerlere defalarca nutuk irad etti. Onları savaşmaya ve Allah'a tevekkülde bulunmaya teşvik etti. Öte yandan Farslılar da Arapları baştan sona yok etmedikçe cepheden kaçmayacaklarına ateş üzerine yemin ettiler. Savaşın son gününde sabah cephe kurup şiddetli bir şekil­de ve olanca güçleriyle savaştılar. Öyle ki iki tarafin da okları ve mızrak­ları tükendi.Kıhçları ve nacakları ellerine ahp savaşmaya başladılar. Öğle namazınınm vakti geldi. Müslümanlar, namazlarını imaen kıldı­lar. Bu arada Mecusilerin askeri birliği çekilip yerine bir başka birlik geldi. Ka'ka b. Amr da kalkıp Müslüman askerlere:

- Ey Müslümanlar, gördüğünüz manzara sizi korkuttu mu yoksa? diye sordu. Onlar da:

- Evet, biz aciz ve zayıf durumdayız. Onlarsa rahat içindedirler, de­diler. Bunun üzerine Ka'ka, onlara şöyle dedi:

- Hayır, aksine biz onlara saldıracak ve onları ele geçirme gayreti içine gireceğiz ki, Allah aramızda hüküm versin. Şimdi siz tek bir ada­mın saldırısı gibi onların üzerine saldırın ki aralarına karışalım.

Ka'ka, bu konuşmasından sonra İranlılara saldırdı, peşinden Müs­lüman askerler de onlara saldırdılar. Ka'ka, gerçekten kuvvetli bir sal­dırıda bulunmuş, Farslıların bahadır ve yiğitlerinin topluluklarının

arasına girmişti. Nihayet hendeğin kapısına ulaştı. Ancak gecenin ka­ranlığı da bastırmıştı. Diğer bahadırlar, ortada dolaşmaya başlamışlar­dı. Karanlığın bastırması yüzünden savaşa ara vermek durumunda kalmışlardı. Bu bahadırlar yüzünden Tuleyha el-Esedî, Amr b. Madike-rib ez-Zehebî, Kays b. Mekşuh ve Hicr b. Adiy de vardı. Ancak bunlar ge­ce karanlığında Ka'ka'nın neler yaptığını bilmiyorlardı. Farkında olma­mışlardı. Yalnız bir ara Kaka'mn münadisi şöyle seslenmişti:

- Ey Müslümanlar, neredesiniz! İşte komutanınız Farslıların hen­değinin kapısında duruyor! Mecusiler bu sesi duyunca kaçmaya başla­dılar, yanına vardıklarında onun hendek kapısını, ele geçirmiş olduğu­nu gördüler. Farslılar da her bir yana kaçışmaya başladılar. Müslüman­larsa, onları yakalamaya ve her köşe başımda tutmaya başladılar. Ora­da Farslılardan 100 000 kişiyi öldürdüler. Öyleki her taraf onların ce-setleriyle dolmuştu. Cesetler yeri örtüp kaplamıştı. Bu nedenle bu sa­vaşa (Kaplayıcı ve örtücü anlamına gelen) Celûla savaşı denildi. Müslü­manlar da mal, silah, altın ve gümüşü ganimet olarak ele geçirdiler. Ha­şim b. Utbe, Ka'ka b. Amr'ı kaçan Farslı askerlerin ve Kisra'mn peşine taktı. Ka'ka, onları kovaladı ve öldürdü. Firuzan ise, kaçıp kurtuldu. Ka'ka, çok miktarda esir ele geçirdi. Bunları Haşim b. Utbe'ye gönderdi. Bu savaşta da Müslümanlar çok sayıda binek ele geçirdiler. Sonra Ha­şim, ganimetleri ve malları amcası Sa'd b. Ebi Vakkas'a yolladı. Sa'd, bu takviye birlikte çalışan askerlere ganimet verdi. Sonra da kalan gani­metleri mücahitlere taksim etti.

Sabi dedi ki: Celûla savaşında elde edilen mallar, 30 000 000 dinar değerindeydi. Bunların beşte biri, 6 000 000 dinar değerindeydi. Diğer­leri dediler ki: Celûla savaşında her süvariye Medain savaşında elde edilen miktardaki ganimet kadar yani 12 000'er dinarlık pay düşmüştü. Her süvariye 9000 dinar ve dokuz binek pay düştüğünü söyleyenler de olmuştur. Bu savaşta elde edilen ganimetleri toplayıp Müslümanlara dağıtma işini Selman-ı Farisî (r.a.) üstlenmişti. Sonra Sa'd, mal köle ve bineklerden oluşan ganimetlerin beşte birlik kısmını Ziyad b. Ebi Süf-yan, Kudai b. Amr ve Ebu Mukrin el Esved'le gönderdi. Bunlar, Hz. Ömer'in yanma vardıklarında o, Ziyad b. Ebi Süfyan'dan savaşın ne şe­kilde cereyan etmiş olduğunu sordu.Fesahat sahibi olan Ziyad, savaşın keyfiyetini ona güzelce anlattı. Onun bu anlatımım Hz. Ömer, takdir et­miş ve beğenmişti. Bu anlatımını Müslümanların da dinlemesini arzu etmiş ve Ziyad'a şöyle demişti:

- Bana anlattığın gibi Müslümanlara da hitab ederek anlatabilir -misin?

- Evet, ey mü'minlerin emin, bunu yapabilirim. Çünkü yeryüzün­de senin kadar kendisinden çekindiğim başka bir kimse yoktur. Sana anlattıktan sonra bunu başkalarına nasıl anlatamam?

Ziyad, böyle dedikten sonra kalkıp Müslüman topluluğa Celûla savasinin keyfiyetini, kaç kişi öldürdüklerini, ne kadar ganimet elde ettik­lerini beliğ ifadelerle anlattı. Hz: Ömer de:

- Bu, gerçekten fesahat sahibi bir hatiptir, dedi.

Ziyad da:

- Askerlerimiz yaptıkları işlerle dilimizi çözdüler, diye karşılık verdi.Sonra Hz. Ömer, bunların getirmiş oldukları malların bir odaya kapatılmadan muhtaçlara dağıtılacağına yemin etti. Abdullah b. Er-kam ile Abdurrahman b. Avf, bu malları geceleyin beklediler. Sabah olunca Hz. Ömer, namazı kıldıktan ve güneş doğduktan sonra ganimet­lerin bulunduğu yere geldi. Üzerlerindeki örtünün açılmasını emretti. Örtü açılınca yakutlara, zebercetlere, sarı altınlara, bembeyaz gümüş­lere bakıp ağladı. Abdurrahman b. Avf, ona:

- Ey mü'minlerin emiri, niçin ağlıyorsun? Allah'a yemin ederim ki bu, şükredilmesi gereken bir durumdur, deyince Hz. Ömer şöyle karşı­lık verdi:

- Allah'a yemin ederim ki, ben bunun için ağlamadım. Yine Allah'a yeminederim ki, Allah, bu malları bir millete verirse o millet mutlaka bir­birlerini çekememeye ve birbirlerine öfke duymaya başlarlar. Birbirlerini çekememeye başladılar mı Allah, azabını onların arasına mutlaka bırakır.

Böyle dedikten sonra Kadisiye ganimetlerini paylaştırdığı gibi bu ganimetleri de paylaştırdı.

Seyf b. Ömer, üstadlarımn şöyle dediklerini rivayet etmiştir:

"Celûla savaşı, hicri onaltmcı senenin zilkade ayında yapıldı. Bu sa­vaşla Medain'in fethi arasında dokuz aylık bir zaman vardır. Haşim b. Utbe Celûla savaşıyla ilgili olarak şu şiiri söylemiştir:

"Celûla savaşı, Rüstem savaşı, Küfe savaşı, muharrem ayında yapı­lan savaş ve aralarında bazı zamanların fasıla olarak bulunduğu diğer savaşlar.

Şakaklarımı ağarttılar, işte yaşlandım.                             

Şakaklarım Mekke'nin beyaz çiçekleri gibi ağardılar."

Ebu Nüceyd'de Celûla savaşıyla ilgili olarak şu şiiri söylemiştir:

"Celûla savaşında birliklerimiz asık suratlı arslanlar gibiydiler. Farslılarm topluluklarını darmadağın ettim. Onları hezimete uğrattım. Murdar Mecusilerin cesetleri helak olsun. Firuzan onlara bir yudum içirerek kaçırdı.

Mehran da başların koparüdığı günde karşıma çıktı ki onu ele geçir­mek istedim.

Onlar, ölüm için bir diyarda ikamet ettiler.                            

Rüzgarlar, mezar topraklarını üzerlerine saçtılar."

 


Hülyanın Fethi

 

Celûla savaşı tamamlandıktan sonra Hişam b. Utbe, Hz. Ömer'in emriyle orada ikamete devam etti. Hz. Ömer, Sa'd'a gönderdiği mektu­bunda bunu emrediyordu. Ka'ka b. Amr da yine aynı emir üzerine Hul-van'a gitti ki, burada bulunan Müslümanlara destek olsun ve kaçan Kisra'yı da kovalasın. Önceki sayfalarda da anlattığımız gibi Ka'ka, ora­ya gitti. Celûla'da savaşan düşmanların komutanı Mehran er-Razi'yi yakalayıp öldürdü. Firuzan, kaçıp kurtuldu. Kisra'nın yanına vardığı zaman Celûla'da meydana gelenleri, Farsların başına gelen felaketi ve onlardan 100 000 kişinin öldürüldüğünü haber verdi. O esnada Kisra da Hulvan'dan kaçıp Rey'e gitti. Hulvan'da yerine naib olarak Hüsrev Şe-num adında bir komutanı bıraktı. Ka'ka b. Amr, o komutanın üzerine gitti.Komutan onunla mübareze yaptı. Şehir dışında yapılan mübareze neticesinde iki tarafta şiddetlice savaştılar. Sonra Cenâb-ı Allah, Müs­lümanlara yardım edip Hulvan'm fethini nasip etti. Hüsrev Şenum da yenilgiye uğradı.Ka'ka dönüp şehire girdi, şehri teslim aldı. Müslüman­lar da şehire girip bol miktarda ganimet ele geçirdiler ve çok sayıda kişi­yi de esir aldılar. Orada ikamete başladılar. Çevre yerlerde yaşayanları İslâm'a davet ettikten ancak onlar bu daveti kabul etmedikten sonra cizye tarhettiler. Sa'd'ın Medain'den kalkıp Kûfe'ye gidişine kadar Ka'ka orada kaldı. Sonra kalkıp Kûfe'ye gitti.

Editör: TE Bilişim