Philip Roth, Sokaktaki Adam romanında yaşlılığını katliam olarak tarif ediyordu. Haddimiz değil ama Roth, yanılıyor olabilir mi acaba? Yaşlılık cidden, kaotik, karanlık ve insanın en mutsuz dönemi midir? Tıpkı geçmişi dönemlere ayırdığımız gibi, insanın mutluğunu dönemlere ve yaşlara göre mi ayırıyoruz? Yani gençlik dönemlerimizde yarınlar yokmuşcasına eğlenip, 60’ımıza geldiğimizde karalar bağlayıp kendimize evimize hapsediyoruz? Yurtdışında yapılan araştırmalar ve toplanan veriler; mutluluk oranın yaşlandıkça arttığını ortaya koyuyor ilginç bir şekilde. Aynı araştırmalarda, insanın gençliğinde, yaşadığı gelecek kaygısı, iş stresi, büyüme sıkıntısı gibi vaziyetler onları mutsuzluğa sevk ettiğini, yaş arttıkça zaman algısının değiştiğini ve etrafta gelişen olaylara daha soğukkanlı bakabildiğini dolayısıyla mutluluk oranın da yükseldiği ortaya çıkıyor.

Bu bağlamda mutluluk kavramını yeniden ele almamız gerekiyor sanırım. Alman psikolog ve felsefeci Wilhelm Schmid, 2014 yılında Tanıl Bora çevirisiyle İletişim Yayınları’ndan yayımlanan Mutsuz Olmak kitabında, 21. yüzyılda mutluluk tanımını ele alıyor. Schmid, son yıllarda karşımıza çıkan ve bize üç derste mutlu olmanın yollarını gösteren bir yapıt ortaya çıkarmamış. Schmid, mutluluk mevzusuna biraz tersten bakmak gerektiğini düşünüyor; örneğin mutlu olabilmemiz için önce mutsuz olmamız gerektiği görüşünde. Böyle bakınca, Schmid’in bize kitap boyunca çileci bir yaşam önerisinde bulunduğunu düşünebiliriz. Lakin, Schmid’in derdi başka. Alman yazar, modern hayatın özellikle 19. yüzyıl sonunda inşa ettiği hayat tarzında, sadece hazza dayalı, gelip geçici bir mutluluğa dayalı bir anlayış olduğunu belirtiyor.

Hayatın içindeki negatif durumlardan, olumsuzluklardan sıyrılmış bir yaşam tarzının anlamsız, boş olabileceğini söylüyor. Schmid, gerçek mutluluğun ya da anlamlı bir hayatın ancak negatifinin yani olumsuz yanının da farkında olarak ulaşabileceği inancında.  Dolayısıyla Schmid, çileci bir yaşam önerisinde değil, hayatı iyi ve kötü taraflarıyla farkında olarak yaşamak gerektiğini söylüyor. Benzer bir şekilde Nermi Uygur, hayatın kaotik, düzensiz bir tarafından da bir düzen ve mutluluk çıkarabileceğimizi hatırlatıyor. Yaşama sanatında, kahramanca ve cesurca olan, hayatın içerisinde karşımıza çıkan olumsuzluklardan da bir yaşama felsefesi ortaya koymaktır belki de:

“Eğer her şey anlamsız görünürse geriye ne kalır? Her şeyi oluruna bırakmak ve buna dertlenmek- ya da bütün anlamsızlığına rağmen ondan kafi anlamı çıkartabilmek için hayatın tüm imkânıyla dost olmak. İnsanın varoluşunun bütün cepheleri anlam arayışının araçlarına dönüşebilirler. Mutluluk anları da bu araçları sağlayabilirler, fakat anlam, o anların çok ötesine uzanır.”

Dolayısıyla, Schmid, hayatı artılarıyla, eksileriyle, hayal kırıklıklarıyla, yakalanan hakiki mutluluk anlarıyla bir bütün olarak kavrayıp, algılayabilirsek mutlu olabilmek için sağlam bir adım atmış olabiliriz inancında.

Editör: TE Bilişim