‘‘Her milletin kendi varlığını kutsal bir parlaklık içine duyması, ateşli bir anlayıştır ki buna ülkü derler. Ülküler, milletlerin vicdanından doğar. Ülküsü olmayan bir millet, ölmüş demektir.’’ Ömer Seyfettin, Yarınki Turan Devleti

Ömer Seyfettin 132 yaşında, kutlu olsun. Turan nasyonalizmi; Ömer Seyfettin’ in yeni yaşını kutlamaktan daha onurlu ne yapabilir, diye düşünüyorum henüz aklıma gelmedi. 

Basit bir hikâyeciden bahsetmiyoruz, dikkatli okuyun, yukarıya Ömer Seyfettin yazdım. Ömer Seyfettin’ i sadece hikâyeci olarak görmek; işin hikâye kısmı, ihanetin diğer adıdır. Güneş balçıkla sıvanmaz: Ömer Seyfettin büyüklüğünü gizleyemezsiniz. Er geç ortaya çıkar, zihinleri sarar.

İllâki fikre dair kitap üstüne kitap yazması gerekmez. Zaten yazmış olsa da Türkiye’ de okur sayısı ortada… Yeri gelir bazen bir duruş, bir bakış, kelime, bir cümle, tek tespit; çok şey ifade eder. İşte Ömer Seyfettin ihtişamı, buradan gelir. Zaten Ömer Seyfettin; olay hikâyecisi, kurgu veya yaşanmış bir olay üzerinden hikâye ediyor metinleri, her yaş grubundaki insan için anlamamak mümkün değil! Perde arkasını görebilen okur, Ömer Seyfettin’ i anlamış demektir. Türk edebiyatında fikirlerini eser üzerinden değil eser içinden bu kertede ustaca yürütebilen çok az yazar yetişmiştir. Sadece bu yönüyle bile Ömer Seyfettin bir deryadır!

Ömer Seyfettin’ in doğduğu yere, Balıkesir’ in Gönen ilçesine, gitmişliğim çoktur. Gönen’ de tüm ruhum, Ömer Seyfettin’ in manevî huzurunda Türklükle dolar taşar. Gönen’ in kilit taşı döşeli orta çağı andıran eski eski dükkânların süslediği dar sokaklarında adım adım gezerken yanımda büyük Turancı fikir adamı Ömer Seyfettin varmış gibi hissederim. İşte Ömer Seyfettin büyüklüğü... 

Dili bir milletin manevî vatanı olarak gören Ömer Seyfettin’ i sadece Türkiye’ ye indirgeyemeyiz, Türkçe’ nin konuşulduğu tüm toprakların ortak değeridir. Ona göre ‘‘Bir milletin tabiî hudutları dağlar ve ırmaklar değildir. İstinat ettiği milletin lisanî ve dinî sınırlarıdır.’’ Ömer Seyfettin’ deki Turan anlayışı Türk’ ün bulunduğu tüm coğrafyaların toplamdır. Zaten Ömer Seyfettin, milleti bütün olarak görür: ‘‘Bir milleti siyasî hudutlar asla ayıramaz!’’ Dolayısıyla Ömer Seyfettin’ i Turan coğrafyasının evrensel fikir adamı olarak görmek mecburiyetindeyiz. Ömer Seyfettin’ i sadece hikâye kitaplarına sıkıştırmaya çalışanlar, aslen Türklük ve Turan’ la meselesi olanlardır. Milliyetimizle meselesi olanlar ise ithal ve satılık fikirlerin peşinden giden ucuz zihniyetlerdir. Ne Ömer Seyfettin’ i ne de fikirlerini örümcek kafalılara yedirmeyiz. Öğrencilerimize Türklük bilinci aşılayan Ömer Seyfettin’ in hikâyelerini okutmaya ve okumaya devam edeceğiz. Türk’ üz, tabi ki milliyetimizin gerektirdiklerini yapmak en doğal hakkımızdır.

‘‘Sadece hikâyeci’’ görüntüsü dışında Ömer Seyfettin’ e ve eserlerine dair yanlış algılardan diğeri ise hikâyelerinin sadece çocuklar tarafından okunacağının sanılmasıdır. Hâlbuki kendini Türk olarak tarif ve hisseden herkes, Ömer Seyfettin’ i hangi yaşta olursa olsun okumalıdır. Müzik ruhun gıdasıdır, yalanını bir kenara bırakarak Türklük ruhunu aç bırakmaya gelmez. Onu her daim doyurmalı ve bayrağı yükselterek Turan ufkunda dalgalandırmalıyız.

Ömer Seyfettin’ den yedisinde de yetmişinde de alınacak tatlar başkadır. Ben halen daha Forsa’ daki Türklük aşkı, Pembe İncili Kaftan’ ın Türklük gururu, Aleko’ daki milliyet bilinci, Diyet’ in onuru, Turan Devleti’ ndeki Turan, Ant’ ın arkadaş sevgisi, Yalnız Efe’ nin halkçılığı, Türklük Ülküsü’ nün Türklüğüyle yaşıyorum. Bir Türk’ ün yakıtı, Ömer Seyfettin’ in satır aralarına gizlediği bilinçtir. Milleti yürütmek, milliyeti doyurmak için en elzem ihtiyaç işte budur.

Her şeyi bir kenara bırakıyorum; sade Türkçe’ nin bu asi çocuğu, kısacık ömrüne neler sığdırmış, hayret ediyorum. Fikir üstüne fikir, kitap üstüne kitap! Hem de Türkçe’ nin en aşağılandığı zamanlarda… Bir tarafta Servet-i Fünûn; öbür tarafta dönmelerin, devşirmelerin yönettiği gayr-ı millî bir ülke… Sokak Türkçe’ sini, köylünün dilini, halkın konuştuğunu, annesinden öğrendiği şekilde Yunusça bir edayla nasıl yoğurmuş edebiyat yapmış; şaşırmamak mümkün değil! Türkçenin ve hikâyeciliğin iyi ki bir Ömer Seyfettin gibi oğlu olmuş; iyi ki bir Ömer Seyfettin yaşamış. Yoksa sade dilin Turanî bir edebiyatla buluşması için kim bilir daha ne kadar bekleyecektik! O yüzden Türklük fikrinin bu en gizli silahına, Türk hikâyeciliğinin bu en lirik kalemine çok şey borçluyuz! Ona borcumuzu ödemek için onu daha çok okumak, daha çok anlamak ve anlatmak lazımdır. Türk devletinde en büyük utanç, Ömer Seyfettin’ in hikâyelerini ilkokul ve ortaokul kitaplarına sıkıştırmaktır. Ömer Seyfettin’ de her yaşın ayrı lezzet bulabileceğini düşünürsek lise ve üstü eğitim yapan kurumlarda da Ömer Seyfettin ihtişamı ders kitaplarını süslemelidir.

Sadece kitaplarla değil konferans, sempozyum ve kongre gibi etkinliklerle akademik dünyaya ve halka Ömer Seyfettin anlatılmalıdır. Türk milletine Ömer Seyfettin kadar değer veren çok az insan yetişmiştir. Ömer Seyfettin’ i bilmek, Türk milletinin de hakkıdır. Ömer Seyfettin, kendini bilmez, reklamcı belediyelerin siyasî mezesi değildir. O Turan fikrinin kurucularındandır. Ona hak ettiği değeri göstermek, her şeyden Türklüğün bir zorunluluğudur. Mefkûreler taarruzîdir, tedafüî bir mefkûre tahayyül bile olunamaz; diyen Ömer Seyfettin’ in yoldaşlarına da bu yakışır.

Edebiyatla az çok ilgilenenler veya lise edebiyat bilgilerini yoklayanlar hatırlayacaklar: Dünyada durum hikâyeciliğinin önde gelen ismi Rus yazar Anton Çehov, olay hikâyeciliğinin öncüsü ise Fransız yazar Guy de Maupassant’ tır. Ömer Seyfettin de akım olarak olay hikâyecisi, Maupassant tarzı hikâyecidir. Dolayısıyla Ömer Seyfettin’ i hep Maupassant’ a benzetirler, buna hep şaşırmışımdır! Hâlbuki Ömer Seyfettin’ in Maupassant’ la yöntem bakımından benzeşme dışında hiçbir ortak paydası bulunmuyor. Maupassant’ tan çok çok farklı bir soydan gelir. Daha da detaya girersek bunu şöyle açıklayabilirim: Ömer Seyfettin’ i kavramak için geldiği nesli de iyi tanımak gerekir: 

Ömer Seyfettin; Orta Asya’ da Yolluğ Tiğin’ dir, Çağatay Türkçesinin Ali Şir Nevaî’ sidir, lügat başında koca Kaşgarlı, destan destan söyleyen Dedem Korkut, gönüllerde Yunus, Çukurova’ da Karacaoğlan, Kırşehir’ de Âşık Paşa, Karaman’ da Mehmet Bey, Osmanlı’ nın direnen Türkçe şiirinde Tatavlalı Mahremî, Aydınlı Visâlî, Edirneli Nazmî, Bursa’ da Ahmet Vefik Paşa, Şıpka’ da Süleyman Hüsnü Paşa, çağdaşı Mehmet Emin’ dir. İşte Ömer Seyfettin bu soydan gelir.

Türkçe’ min bu az gelmiş usta hikâyecisini en Turanî duygularımla selamlıyorum. Gencecik yaşta aramızdan ayrılan, Türklüğün gizli silahı Ömer Seyfettin’ in 132. yaşını tüm Türklük adına kutluyorum. 


Yücel ÖNDER