İktidar tarafından bir topluluk ya da bireyin bulunduğu yerden uzaklaştırılması, başka yere zorla göç ettirilmesi anlamına gelen sürgün, değişik amaçlar için kullanılmıştır. Bireyi sürgüne gönderme uygulamasının nedeni, kişiyi cezalandırmak, sürgüne sebep olan olayın geçtiği mahalden uzaklaştırmaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun duraklama ve gerileme dönemlerinde ortaya çıkan sosyo-ekonomik bunalımlara bağlı olarak sürgün cezalarında artış gözlenmiştir. Bu dönemde devlet kurumları arasındaki uyum ve düzenli işleyiş bozulmuş, bu durum devlet görevlilerinin faaliyetlerine de yansımıştır. Devlet görevlilerine dönük şikâyetler üzerine devletin, görevlileri cezalandırma yoluna gittiği, arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır ve bu belgelere göre devlet görevlilerine verilen cezalardan birisi de sürgün olmuştur. Bireysel sürgünler için özellikle coğrafi şartları pek elverişli olmayan bölgeler ve adaların seçildiği görülmektedir. Kıbrıs Adası da sürgün cezalarının uygulandığı önemli yerlerden birisi olmuştur. Kıbrıs’a sürgün geleneği adanın Osmanlı topraklarına katıldığı tarihten beri süregelmiştir. 19. yüzyılda da bu gelenek devam etmiş, Kıbrıs sürgünle cezalandırılan devlet görevlilerinin gönderildiği yerlerden birisi olmuştur. 

DEVLET GÖREVLİLERİNİN SÜRGÜN EDİLME NEDENLERİ

Bir yerden uzaklaştırılma, birey ya da bir topluluğun zorla göç ettirilmesi ve bir yerde iskana tâbi tutulma cezası olan sürgünün iki temel nedeni vardır; birincisi bireyin cezalandırılarak bulunduğu yerden alınıp başka bir yerde zorunlu olarak iskan ettirilmesidir. İkincisi ise toplumu etkileyecek sosyo-ekonomik politikaların gereği olarak toplu sürgün edilmedir.

Çok geniş topraklara ve doğal olarak da büyük bir yönetici ve memur zümresine sahip olan Osmanlı Devleti’nin askeri, sosyal ve ekonomik kurumlarında işleyiş ve yapılanmasında, XVI. yüzyıldan itibaren bozulmalar ortaya çıkmıştır. Bu yapılanmadaki bozulmalar, devlet görevlilerinin tutum ve davranışlarına da yansıyacaktır. Suç oluşturan davranışları nedeniyle halk tarafından şikâyet edilen memurları cezalandırma yoluna giden devletin başvurduğu cezalandırma Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet Görevlilerinin Sürgün Edilmesi: 19. Yüzyıl Kıbrıs Örneği 197 yöntemlerinden biri de onları sürgüne göndermek olmuştur. 

EN SIK GÖRÜLEN NEDEN GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA!

Devlet görevlilerinin sürgünle cezalandırılmasına neden olan suçların en sık görülenlerinden birisi de görevi kötüye kullanma ile halka baskı ve zulüm uygulamaktır. Yetkililerin hukuka aykırı bu tür eylemleri halk tarafından bölgenin kadısına ya da doğrudan saraya şikâyet edilebilmekteydi. Osmanlı halkının bu haklarına rağmen yine de yetkililerin görevlerini kötüye kullanma, baskı ve zulüm gibi davranışlarının önüne geçilemiyordu. Örneğin İstanköy Adası gümrük memuru Hüseyin Efendi’nin üzerine büyük miktarda zimmet geçirdiği ortaya çıkmıştı. Üzerine geçirdiklerine devlet adına el konulduktan sonra Hüseyin Efendi, 1865 yılında tutuklanarak sürgüne gönderilmek üzere İzmir valiliğine teslim edilmiştir. Bu şahsın sürgün cezasını çekeceği yer olarak da Kıbrıs Adası belirlenmişti

SÜRGÜN İÇİN EN ÇOK TERCİH EDİLEN YERLER

Midilli, Sakız, Rodos, Kıbrıs, Sinop, Fizan, Trablus

JÖN TÜRKLER

Jön Türkler, 19. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’nda dönemin padişahı II. Abdülhamit’i hedef almıştır. Jön Türkler, her ne kadar İmparatorluğun içinde bulunduğu kötü durumu, düzeltme gayesinde olduklarını belirtmişlerse de kendi aralarındaki fikir birliğini tam olarak kuramadıkları için bu gayelerinde başarılı olamamışlardır. Milliyetçilikten ziyade Osmanlıcılık kavramını savunmuş ve azınlık hakları üzerinde çalışmalarda bulunmuşlardır. Yeni Osmanlılar” ve “Genç Türkler” de denilen bu grup mensupları, Avrupalıların onlara verdikleri Fransızca “Jeunes Turcs” adıyla meşhur olmuşlardır. Bu tabir, genel olarak o yıllarda Avrupa’da politika, fikir ve edebiyat konularında aşırılık taraftarı gençleri ifade etmiştir. Bu grubun ifadesi ise, ilk defa Mustafa Fazıl Paşa’nın yayınladığı bir mektupta “Genç Osmanlılar” karşılığı olarak kullanılmıştır. Genç Osmanlılar terimi, daha sonraları Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından de benimsenerek yazılarda kullanılmış ve Türkçeye tam anlamıyla yerleşmiştir. Bu grup, uzun müddet Osmanlı topraklarında yetişmiş, devlet idaresine karşı gelmiş ve yabancılar tarafından yönlendirilmiş ihtilalcilerin tamamının ortak buluşma noktası olmuştur. 

Osmanlı İmparatorluğu 17.Yüzyıldan sonra,Batı’nın teknik üstünlüğünü önce savaş alanlarında duymaya başladıktan sonra modernleşme zorunluluğu 18.Yüzyılın sonunda yaşamsal bir gereksinme haline geldi. Türkiye’de 19.Yüzyıldan başlayarak bu modernleşme gereksinimine bağlı olarak yeni aydın tipi doğmuştur. Daha önceki aydın medreseden gelen aydın ile tekkeden gelen aydındır. Medreseden gelen aydına ulema deniliyordu. Ulema dinsel eğitim görüyor devletin iktidar yapısının ideolojik kanadını oluşturmak üzere yetiştiriliyordu. Kendine öğretilen doğmalardan kuşku duymaması gereken,merkezi iktidarın dinsel düşünceleriyle iç içe görünen ideolojisinin taşıyıcısı oluyordu. Ama bu kurumlardan yetişen veya buna benzer şekilde Batılılaşmak için açılan okullarda yetişen aydın tipi ise zaman içerisinde bilinen aydın tipinin tam tersi bir şekilde yetişmeye başladı. Kendine öğretilen doğmaları tartışan, sorgulayan hatta Avrupa yayın ve basınını takip eden bir tip olarak karşımıza çıkmaktadır yeni Osmanlı aydını. Bu aydınlanma tipi aydını da diyebileceğimiz bu aydın, ilk öce Osmanlı’nın Batı’ya açılan yüzü olan askeri mektepler,mühendis okulları ve tıbbiyede kendisini gösterir.Bu aydın tipidir aynı zamanda ilk teşkilatlanacak olan yadın tipi. Teşkilatı kurduktan sonra yönetim tarafından sıkı takibe alınacak ve yönetimi rahatsız edeceğine inanıldığından dolayı Anadolu içlerine,Afrika Yarımadası’na veya Arap Yarımadası’na sürülecek olan aydın da bu aydındır.Onun içindir ki bu aydın tipinin ilk prototipi olan ve hatta ileride kendisinden sonra gelecek olan kendisi gibi düşünen aydınları yetiştirecek, etkileyecek olan kişi olan Namık Kemal bu düşünce ve faaliyetlerinden dolayı kimi zaman resmi olarak, kimi zaman da resmi devlet görevlendirmesiyle İstanbul’dan uzaklaştırılacaktır.”28 Böylece Batılılaşma sürecindeki Osmanlı aydınının ilk tipik örneğidir bu sürgün hadisesi. Namık Kemal ve arkadaşları sadece yakın adalara sürgün edilmekle kalınmazlar aynı zamanda bazen yurt dışına kaçarak faaliyetlerini orada da devam ettirirler. Gazete çıkarırlar, dernek kurarlar ve mevcut rejime karşı ellerinden gelen bütün çabayı harcarlar. Bu ilk sürgün dalgasında kurulan derneğin adı Yeni Osmanlılardır.İkinci sürgün dalgası ise bu birincinin devamı olan adına Jön Türk denilen ve vatanına hizmet etmek için zindan yerine gönüllü veya zorunlu olarak yurt dışına kaçmak/gitmek zorunda kalanların grubudur.

Editör: TE Bilişim