Hiçbir Anestezi Namaz Gibi  
Dış Alakayı Kesemez 
Üstad, Müslüman gençlerin ihtiyaç hissettiği her alanda yazdı. Makalelerinin önemli bir bölümünü ya otel odalarında ya da konferans için gittiği bir Anadolu şehrinin posta merkezinden dergi idarehanesini arayarak imla yoluyla kaleme aldı. 
Allah'a adanmış hayatında nefsine yenik düştüğü anlar da oldu. Her beşer gibi hatalar da yaptı. Çareyi namazda aradı, ona sığındı:
Namaz sancıma ilaç, yanık yerime merhem
Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem.
Büyük buluşmaya tanık olan seccadesiyle teselli oldu:
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
Zindanda derin bir vecd halinde kıldığı namazları -onun ifadesiyle- sanki "göz yaşı tarlası" suretindedir: "… Hele namaz kılarken, hele namaz kılarken… Ne müthiş bir tarla haline gelmiştim. Uçsuz bucaksız gözyaşı tarlası…" (Cinnet Mustatili, 236).
Allah Resulü'nün  İmran b. Huseyn'in şahsında bütün ümmetine söylediği: "Namazı ayakta kıl, güç yetiremezsen oturarak, buna da güç yetiremezsen yan tarafın üzerine olduğun halde kıl." Ama mutlaka kıl. İmam Şafii ve Hanefilerden Züfer, namaz-hastalık münasebetini daha farklı bir bağlamda tahlil eder ve "Kaşlarınla, olmadı gözlerinle, o da olmazsa kalbinle ima ederek kıl" der. Üstad da bütün bu hakikatlerden hareketle namazın, "İnsanda şuur kaldıkça hiçbir surette bırakılamayacağı ve son nefese kadar her yerde ve her vaziyette kılınacağını" söyledi. Namazda yaşadığı vecd halini; "Hiçbir anestezi vasıtası namaz gibi müminin dış alakasını iptal edemez." diyerek ifade etti (İman ve İslam Atlası, 97-8).
Hanımının Namaz Şahadeti
Üstad, namazla o kadar alakalıdır ki Allah Resulü'nün  , "Bana bütün yeryüzü mescid ve temizleyici kılındı." hadisini esas alarak bazen bir mağazayı, bazen de bir hapishane koğuşunu musalla olarak görmüş, vakit girince durup namazını kılmıştır. Yıllar önce, "Beyaz Saray'da/Kitapçılar çarşısında karşılaştığım bir ihtiyar şöyle demişti: ‘Yazıhaneme Nurettin Topçu da, Üstad Necip Fazıl da gelirdi. Topçu arkaya bir yere geçer namazını eda eder, giderdi. Üstad ise içeri girer, ‘Osman! Ser şuraya seccadeyi' der, milletin ortasında namaza dururdu."
Kişinin ev hayatını en iyi eşinin bileceğini nazara alarak şunu söyleyebiliriz ki Üstad en geç 1944 yılından itibaren beş vakit namazını kılmıştır. Zira Hasan Ali Yücel eşi Neslihan Kısakürek'e iki elini tekbir getirir gibi kulaklarına kaldırarak:
"Namaz da kılıyor mu?" diye sorduğunda, "Evet, beş vakit namazını kılıyor." (Bâbıâli, 262) cevabını almıştır.
Kaza Namazlarını Kılış Sistemi
Üstad, bohem hayatında kılamadığı namazları 1957 hapsinden itibaren üstüne "İbtila Defteri" yazdığı kocaman defterinde nasıl bir sistem dahilinde kıldığını belirtmiştir: "… Bu defterin sonuna, bulûğa erdiğim tarihten bugüne kadar, her seneyiay ay gösteren bir tablo ekledim. Bu tabloda geçmiş yılların devre devre kılınabilmiş eda namazlarını, ay ay mavi mürekkeple karaladım. Kaza namazlarını da kırmızı mürekkeple...
Böylece, Allah nasip ederse, mavi mürekkeple ileriye doğru, kırmızı mürekkeple de geriye doğru giden devrelerime yetişecek, Efendi Hazretlerini tanıdığım zamana varacak, oradan da bulûğ zamanıma ulaşacağım. Ömrüm olursa, ondan sonra, tek vakit borcum kalmamış olarak edalara devam... Defterde, belki maviden çok kırmızı görünecek ama, ne yapayım?..
Allah'a ahdim var:
Her gün, en aşağı şu kadarına ahitliyim... Allah ve kul hakkı olarak üzerimde ne kadar borç varsa, bunların hepsini ödetmeden canımı alma...
Allah'la beraber bütün inananları şahit tutuyor ve onlardan duama ortak olmalarını diliyorum.
Namaz, Efendim'den aldığım feyizle, benim için her işin başı, her oluşun temeli, dinin direği...
Onsuz hiçbir şey konuşamam; ne konuşur, ne konuştururum."(O ve Ben, 157).
Üstad 1961'de kaleme aldığı bir notta namazlarını kaza etmek için belirlediği sisteminin gidişatıyla alakalı şunları söyler: 
"Bugün ne halde miyim? 1961 yılının Mayıs ayında?..
Söyliyeyim? Dostlarıma «Zahit» görünmek değil  de -Allah saklasın- düşmanlarıma «softa» görünmek ve yeni bir nefret vesikası vermek için söyliyeyim... Biraz da, en büyük haya mevzuu olan namazın, sırasında nasıl bir ilâna medar olabileceğini göstermek için haykırayım:
Her gün, o günün beş vaktini, zamanında edadan başka, ayrıca iki günlük kaza namazı kılıyorum.
Bu senenin Ramazanında, kazalarımı, bir gün ilâvesiyle üç güne çıkardım." (O ve Ben, 156).
Netice
Üstad yüz civarında eser telif etti. Büyük Doğu, İslam gençliğinin fikirde ve sanatta gıdası oldu. Abdulhamid'e "Ulu Hakan", Sultan Vahidüdin'e "Vatan Dostu" ilk defa o dedi. Son devrin mazlumlarını yazarak sistemin cinayetlerini ilk o deşifre etti. Bütün mazlumlar adına küfür yobazlarının yakasına ilk o yapıştı. Bedel ödemeye hazır Müslümanların devrimbaz kodamanlardan hesap sorabileceğini ilk o gösterdi. "Sahte Kahramanlar"ı yazarak gençliğe tarihi yalanlardan nasıl rafine edeceklerini ilk o öğretti. Kitaplarında kuru bir nakilcilik yapmadı. Muhataplarına bir Müslüman olarak hadiseleri nasıl tahlil edeceklerini gösterdi. Bir tarihçi olmadığından zaman zaman yanlışlar da yaptı. Fakat usulde Ehl-i Sünnet akidesine aykırı tek cümle sarf etmedi. Asla namazlarını terk etmedi. 
Üstad, Abdulhakim Arvasi Hazretleri'nin talebesiydi. O bir mürşid değil, müritti. Büyüklüğü mürşidliğinden değil mütefekkir olmasından mütevellitti. Onu, "mürşid" olarak görenler de "mütefekkir" oluşunu idrak edemeyenler de anlayamadı.
Müslüman gençliğin sahih bir tarih şuuruna sahip olması için bir ömür büyük bir mücadele veren bir Üstad'ın yeni kuşakların fırtınalı denizde rotalarını aradığı bir zamanda bir zuhul eseri olarak Üstad Necip Fazıl'ın namazla münasebeti noktasında sarfettiği cümleler büyük bir hayal kırıklığına sebep olmuştur. Müslümanın kardeşine karşı, "Haydi kusur işle de onu ilan ederek seni millet nazarında pespayeye çevireyim." anlayışından ne kadar uzak olması gerektiğini Allah ve Resul  talimatlarıyla müdrik olan bu tarih üstadımız, siyak sibakından koparılan ya da tahrik edici bir suale cevap sadedinde sarfedilen beyanatında belki de Üstad Necip Fazıl'ın mürşidinden naklettiği şöyle bir namazı kasdetmiştir: "Abdulhakim Arvasi Hazretleri dedi ki: ‘Ben tam namaz olarak ömrümde yalnız iki rekat kılabildim; o da Medine'de mukaddes Ravza'da kıldığım namaz…'" (İman ve İslam Atlası, 131).
Müktesebatı, fikri istikameti ve dava şuuru itibariyle sözüne itibar edilen bir büyük muharririn Üstad Necip Fazıl'ın namazıyla alakalı ifadeleri, Büyük Doğu'dan uzaklaştıracağı gençleri ya mealcilere ya da mezhepsizlere mahkum edecektir. Bundan da en ziyade milletimizin bu büyük tarih hocasının ızdırap duyacağı muhakkaktır. 

HÜKÜM: YENİDEN İSLAM
İdeolojilerin sorun ürettiği, sistemlerin sarsıldığı, İslam'a hizmet vasıtalarının gaye haline getirildiği, farklı zarflar içerisinde onun bunun yorumunun İslam olarak arz edildiği bir zamanda HÜKÜM, "sadece İslam", "yeniden İslam" diyen diğer yazılarıyla okunması ve yaşanması gereken bir dergi. Yazar kadrosunun önemli bir bölümünü, ilim, fikir ve dava mektebi olarak temayüz eden "İlmi ve Fikri Araştırmalar Merkezi"'nin (İFAM) genç ilim yolcularının oluşturduğu Hüküm, unuttuklarımızı hatırlatan bir nezir-i uryan. 

Editör: TE Bilişim