CB Erdoğan'ın Diyarbakır ziyaretinden sonra, bazı çevreler ısrarla yeni bir çözüm sürecinden bahsetmeye başladı.

Bir süredir kendine liberal veya İslamcı etiketi vuranlardan da benzer talepler geliyordu.

Her üç yazısının birinde tırnak içinde Kürt meselesi üzerine yazıp konuyu canlı tutmaya çalışan geniş bir yazar kadrosu var.

Türkiye, son yıllarda bu sorunun çözümüne yönelik önemli adımlar attı. Kürtçe her türlü yayın serbest, 24 saat Kürtçe yayın yapan televizyonlar kuruldu, kitaplar, gazeteler basılıyor, Kürtçe siyasi propaganda yasal hale getirildi. Mahkemelerde Türkçe bilmesine rağmen, Kürtçe savunma yapmak isteyenlere tercüman kullanma yolu açıldı. Yerel yönetimlerin yetkileri artırıldı, yerel meclisler güçlendirildi.Bölgede trafik tabelalarının çoğu çift dilli hale getirildi, etnik düzlemde faaliyet yürüten STK'ların önü açıldı, resmi okullarda Kürtçe-Zazaca seçmeli dil haline getirildi, isteyen bu dillerden birini öğrenmekle özgür. Kürt Dili ve Edebiyatı üzerine enstitüler açıldı.

Yıllarca bu konular Kürt meselesi çerçevesinde ele alındı. Bu düzenlemelerin yapılması halinde sorunun çözüleceği söylendi. Düzenlemeler yapıldı, hatta -çözüm sürecinde- eşkiyanın şehre inmesine bile izin verildi ama Kürt sorunu bitmedi.

Öcalan yakalandığında da başlarda itirafçı olmak istemiş,idam cezası kalktıktan, hayatı garanti altına alındıktan sonra kültürel haklar adı altında bu talepleri sıralamış, ilaveten özel okullarda Kürtçe eğitime izin verilmesinin yeterli olduğunu söylemişti. Çözüm sürecinde onun da önü açıldı. Ama yetmedi, hala Kürt meselesi yerinde duruyor, çözüm sürecini yeni derin devlet (FETÖ) baltaladı,bu vizyona geri dönmeliyiz diye yazı yazan, sürecin ruhunu geri çağıran yazar ve siyasetçiler var. Bizi,bir şeyi FETÖ engellediyse, tersi doğrudur gibi bir mantığa boğmak istiyorlar.

Şimdiye kadar PKK ne istedi de yapılmadı sorusunun geriye üç cevabı kaldı; bir: Öcalan ve PKK tutuklularının serbest bırakılması, iki: kendi kendini yönetim(özerklik veya federalizm),üç: ana dilde eğitim ve PKK'nın taleplerinin anayasaya işlenmesi, dolayısıyla yeni bir anayasa. 2015'te bozulan çözüm sürecinden sonra hala kim bir Kürt meselesinden bahsediyorsa aslında Apo'yu bırakın, PKK'lıları affedin,ülkenin bir kısmına yarı bağımsızlık verin,ayrı başbakanları, ayrı meclisleri olsun, anayasayı değiştirerek PKK'yı yeni devletin kurucusu yapın, bölgenin dilini değiştirin demek istiyor.Bunun başka izahı yoktur.

Peki bunlar olursa ne olur, bunun tek cevabı var, Türkiye ortadan ikiye bölünür.

Ana dilde eğitimden başlayalım, Kanada'nın Quebec, İspanya'nın Katalonya ve Bask bölgelerinde bu denendi. Üç bölgede de resmi dil bu bölgelerden dışlandı,Quebec'te Fransızca İngilizcenin yerini, Katalonya'da Katalanca,Bask'ta Baskça İspanyolcanın yerini aldı. Üç örneğin üçünde de resmi dil geriledi, bazı bölgelerde konuşma oranı çok aşağılara düştü. Rakamları da veririm ama bu bir köşe yazısının çapını çok aşar. Böyle bir uygulamanın Türkiye'de yapılması, Türkçenin o bölgelerde firar etmesi, giderek birbirine kapalı, yalıtılmış dil bölgelerinin oluşması demek. Bu da herkesi en iyi bildiği dil bölgesinde çalışmaya mahkum edecek, dille başlayan ayrışma etnik ayrışmaya ve kopmaya gidecektir. Onun için dil parçalanması ülkenin parçalanmasıdır denilmiştir ve bu doğru bir laftır. Üstelik böyle bir düzenlemenin sorun çözmediği de görülmüştür. Irak'ta İngiliz işgalinden itibaren zaman zaman inkitaya uğrasa da Kürtçe eğitim serbest olmuştur. Bu milliyetçi arzuları bastırmaya, ayrılık taleplerini susturmaya yetmiş midir, yetmemiştir..İki dilli bölgelerde mahalle baskısı ve milliyetçiliğin itmesi ile önce tabelalar değişmekte, burada başlayan yabancılaşma giderek hayatın diğer alanlarına yayılmaktadır. Bölgeden bölgeye gidenler tabelalara bakarak kendilerini yabancı gibi hissetmektedirler. Devlet, dil ve eğitim birliğini muhafaza ettiği ölçüde bütünlüğünü korur.

Diğer bir talep özerkliktir.Öcalan'ın dönem dönem hazırladığı yol haritalarında, Türkiye'nin etnik temelde 25 bölgeye ayrılması, 7'sinin Kürt, 18'inin Türk bölgesi olması önerilmiştir. Özerklik talebi, aslında farklı etnik kökenlere sahip olan toplumların bir arada yaşayamayacağının kabulünün ilanıdır. Halbuki demokrasi farklılıkları bir arada yaşatmanın,çoğulcu bir toplumun formülüdür. Özerklikçilik, çoğulculuğun dolayısıyla demokrasinin de reddidir. Bu mantığın vaat ettiği dünya, insanların etnik gruplar kadar parçalandığı bir dünyadır.Milletlerin yerini kabilelerin aldığı bir dünya.

PKK'nın taleplerinin anayasaya geçirilmesi, anayasanın buna göre tanzim edilmesi ise Kürt sorununu çözmek değil, PKK'yı kurucu mevkiine çıkararak yeni bir devlet kurmaktır. Bir sorunu çözmekle bir terör örgütünü devletin kurucu aktörü haline getirmenin ne ilgisi vardır? Anayasalar kurucu metinlerdir.Anayasa üzerine yapılan spekülasyonların tamamı devletin yapısını değiştirmek, bunu Kürt sorunu bahanesi ile temellendirme gayretidir.Sadece PKK değil, ulus devletle sorunu olanlar da bu bahane üzerinden emellerine ulaşmaya çalışmaktadırlar.

Son talep Öcalan ve PKK'lıların affıdır. Belki en az tahrip edici olan istek budur.Devlet elbette daha büyük bir tehlikeyi bertaraf edecekse, daha az bir maliyete veya tehlikeye razı olabilir.Ancak bu yönetici kadroya teşmil edilemez. Elli bin kişinin ölümüne sebep ol, sonra da elini kolunu sallayarak çık siyaset yap. Bu kabul edilemez! Böyle bir yola gidilmesi demek, yargıya olan güvenin- ki zaten diplerde- iyice örselenmesi,adalet duygusunun yok edilmesi demektir. Güney Afrika'da Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmuş, birçok suçlu faili meçhul olaylarla ilgili itiraflarda bulunarak mahkumiyetten kurtulmuştu. Ancak bu uygulamanın adalete güven noktasındaki sonuçları çok yıkıcı olmuştur. Öcalan da bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmasını istedi, çözüm sürecinde kuruldu da, ama süreç akamete uğrayınca faaliyet yapamadı. Yapsaydı, bu ülkenin askeri, polisi tıpkı teröristler gibi bu komisyonun huzuruna çıkarılacak, bir terörist gibi ifşaat yapmaya zorlanacaktı. Çok övdükleri sürecin bir parçası buydu.

Bütün bu anlatımlardan anlaşılacağı üzere, bu safhadan sonra bir Kürt sorunundan bahsetmek, ülkenin bölünmesini istemektir.Yeni bir çözüm süreci sadece bu amaçla kurulabilir, buna da milli mücadeleyi yapan bu millet izin vermeyecektir. Devletin şeklini değiştirmek için, PKK kozundan yararlanmak isteyenler er geç sükut-u hayale uğrayacaklardır.