Hâlâ yapılır mı bilmem, gençliğimizde her yaz Erzurum-Hasankale/pasinler'de çayır güreşleri yapılırdı.

Türkiyenin en namlı pehlivanları da Erzurum'a güreşe gelirlerdi.

Adını vermeyeceğim, bir de kabına sığmaz bir arkadaşımız vardı.

50-60 kg. tüy sıklet bir kardeşimiz.

Bir gün grup halinde gezen paehlivanlarla bu kardeşimiz tenha bir yerde karşılaşırlar, nedenini bilmiyorum aralarında kavga çıkar.

Bir yanda dört-beş tane kocaman kocaman pehlivanlar, bir yanda tüy sıklet arkadaşımız.

Pehlivanlar haya eder arkadaşımıza vurmazlar. ele alıp, kucaktan kucağa fırlatırlar.

Arkadaşımız ben fazla bu rencide etmişti. 

Sonra pusu atıp tek tek, bütün pehlivanların popolarına bıçakla imza atmıştı.

"Dünya Türk Birliği" hayalli, "Kâinat Türk Devleti" ülkülü bir Türk Milletçisi ve siyaseten bir ülkücü eskisi olarak kendimi, paehlivanların vurmaya tenezzül edemedikleri arkadaşım gibi hissediyorum..

Ve tabi ki işin kurtça pusuya kaldığını da anladım.

Hani Rahmetli Arif Nihat ASYA;

"Tendürek'te Kop'ta, Palandöken'de,
Kurtların payı var gelip gidende..
Ki alırlar vermek istemesen de.."
demişti ya...

Gelip geçenden payımızı almak üzere haydi pusuya..

Damlaya damlaya göl olup dolmak,

Dolduktan sonra taşıp sel olmak üzere buyurun aynı adrese damlamaya..

"AKIL KULLANILACAK BİR ARAÇTIR. İNSAN; GÖNÜLDÜR, GÖNÜL..."

Selâm, sevgi, duâ...