Son bir kaç yılda PKK terör örgütüne karşı önemli operasyonlar yapıldı. Özellikle lider kadrosunu hedef alan operasyonlar terörle mücadelede büyük önem taşıyor. Geçmişte bu yapılmadığı için örgüt liderleri birer terör baronu ve efsaneye döndüler. Gençler, onların isimleri, eylemleri üzerinden iğfal edildi. Dağa çıkanlar bu isimlere öykünerek dağa çıktılar.

Geçmişte Avrupa'da elini kolunu sallayarak gezen örgüt liderlerini çözüm sürecinde pazarlık için bulan devletin, yakalamak veya etkisiz hale getirmek niçin bulamadığını bir çok defa yazmıştım. Bilgeoğuz Yayınları arasında çıkan Kürt Sorunu mu,Devletleşme sorunu mu isimli kitabımda da uzun uzun dile getirmiştim. Rusya Çeçen mücadelesini, Srilanka, Tamil Kaplanlarını liderlerini yok ederek etkisiz hale getirdi. Peru, Aydınlık Yol hareketini, liderini yakalayarak bitirdi. Biz liderlerini yakalamak şöyle dursun, çözüm sürecinde örgüt liderine Kürtlerin lideri payesi vererek büyüttük. HDP'nin yüzde 5 olan oyunu -örgüte geçici meşruiyet sağlayarak- yüzde 13'e çıkardık.

Sonradan aklımız başımıza geldi mi, bilemiyorum. Çünkü, dün PKK ile masaya oturan bir yönetimin yarın ne yapabileceğini kestirmek çok zor, dilerim o süreçten dersler çıkarmışlardır.Çünkü devletin oturduğu masaya oturan her güç meşruiyet kazanır. Hukuki sebeplerle o örgüte yaklaşmaktan çekinenleri, kriminal etiket kalktıktan sonra yaklaşmaya iter.Küçültelim dediğiniz tehdidin daha da büyümesine vesile olur.

İstatistikler örgüte katılmaların yok denecek düzeye indiğini gösteriyor. Örgütlerin zayıflamaya başlaması genellikle üç kriterle ölçülür: Bir, katılımların azalması, İki örgütün sivil hedeflere yönelmesi, üç, teslim olanların sayısının artması. Örgüt özgüven kaybettikçe askeri hedeflere eylem yapmayı bırakarak sivil hedeflere yönelir. Geçen günlerde işçilere yönelik eylemin nedenlerinden biri budur.

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen tehdidin ortadan kalktığını söylemek çok güç. Çünkü artık bu mesele Irak ve Suriye'deki oluşumlarla birlikte sadece Türkiye sınırlarında terör örgütünün yenilmesiyle çözülecek bir mesele olmaktan çıkmıştır. Kuzey Irak'taki özerk bölge, Suriye'deki Kantonlar sorunu ulusal olmaktan çıkarıp uluslararası bölgesel bir sorun haline getirmiştir. ABD'nin öteden beri bölgede bir örgüt devleti kurmak istediği biliniyor. PKK Kantonlarına kol kanat germesinin arkasında da bu plan yatıyor.Parça parça özerkleştirilecek örgüt kontrolündeki bölgeler daha sonra birleştirilerek bağımsız bir devlet haline getirilecek. Bu projenin ABD dışında başka destekçileri de var. Kuzey Irak'ta yapılan bağımsızlık referandumuna ilk destek İsrail'den gelmişti. Şu sıralar Kuzey Irak'ta PKK ile Barzani yönetimi arasındaki gerilimi ortadan kaldırmak için yapılan çalışmaların nihai hedefi de bu yapıları aynı çatı altında birleştirmek. Öcalan'ın Korona sürecinde ailesiyle yaptığı telefon görüşmesinde Barzani ile 1982'de yapılan anlaşmaya vurgu yaparak, örgüte Barzani ile çatışmama mesajı göndermesi de aynı bütünleştirme çabaları ile ilgilidir.

Bazıları sınırlarımız dışında kaldıkça PKK'nın devletleşmesi bizi ilgilendirmez diyebilir. Böyle bir yaklaşım, Suriye'de bulunmamızı da olumsuzlar. Sınırlarımız dışında diye bir gelişmenin bizi ilgilendirmeyeceğini düşünmek aynı zamanda bizi etkilemeyeceğini de düşünmek anlamına gelir. Oysa günümüzde bırakın sınırlarımızı, dünyanın her hangi bir bölgesindeki gelişme bile bizi etkileyebiliyor.Küreselleşme toplumlararası etkileşimi bölgesel veya lokal olmaktan çıkararak global hale getirmiştir.Hele ortak fay hatlarına sahip ülkeler için bu etkileşim kaçınılmazdır.Bilim adamları buna özendirici etki diyorlar. Bu formülasyonun en yakın tezahürlerini Arap Baharında gördük.Tunus'ta kendini yakan Muhammed Buazizi'nin eylemi bir anda bütün bir Arap dünyasında protesto hareketlerini tetiklemiş, Tunus'tan Mısır'a, oradan Yemen'e oradan da Libya ve Suriye'ye yayılmıştı. Tunus'un ayağa kalkması diğer Arap ülkelerinde etkisini göstermiş, Tunus'a bakarak onları da sokağa dökmeye özendirmişti. Suriye ve Irak'ta özerk veya ileride bağımsız bir yapının kurulması hiç şüphe olmasın ki çevre ülkelerdeki Kürtler üzerinde de -özendirici veya kışkırtıcı- bir etki yapacak, onları da aynı statüyü kazanmak için mücadele etmeye itecektir. Bu etki tek taraflı olmayacaktır, devletler de çevre ülkelerde kurulan yapıların kendi vatandaşlarını etki altına alacağı korkusuyla kendilerini hep baskı altında hissedeceklerdir.Bu da sonu ve sınırı belli olmayan sürekli bir teyakkuz halidir.

Türkiye'nin bugünkü tutumu, meseleyi sadece kendi toprakları içinde bitirme maksadına matuf olduğunu düşündürmektedir.Barzani'nin devletimsi bir yapı kurmasında,Suriye'de örgüt Kantonlarının kurulmasında çok büyük stratejik hatalar yapılmıştır. Barzani desteklenerek, Kantonlar da merkezi yönetim tahrip edilerek büyütülmüştür. Tarihi derinlikten mahrum bölge politikası Türkiye'nin kendi içinde çözebileceği bir meseleyi, kendi dışına çıkararak insiyatifi kaybetmesine neden olmuştur. Terör örgütü etkisiz hale getirilse bile, çevrede kurulan yapılar ülkedeki bölücü/ayrılıkçı eğilimleri canlı tutmaya yetecektir.Ayrılıkçı hareketler umutlarını kaybettiklerinde biterler, onlara umut veren örnekler oldukça canlılıklarını da korurlar.