Verimlilik ve Teknoloji Fuarı'nın açılışında konuşan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop, "Biz tüketirken yeterli duyarlılığı göstermiyoruz. Toplam gayri safi milli hasılamız 4 trilyon lira. Biz her yıl gayri safi milli hasılamızın yüzde 15’ini israf ediyoruz. Yani yıllık 550 milyar liralık değerimizi çöpe atıyoruz. Hepimiz daha verimli üretmek, israf etmeden tüketmek zorundayız" buyurmuşlar. Aman ne güzel değil mi? Peki ya uygulama?
Bu ifadeler, gördüğümüz ve anladığımız kadarı ile devleti yönetenler ve bürokratları hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Fahiş fiyata ve hatta el altından gizli kapaklı yapılıp yandaş ve candaşlara ikram edilen ihaleler, lüzumsuz yere yapılan ve kiralanan binalar, Arap ülkelerinde örneklerini sıkça gördüğümüz gibi oraya buraya kondurulan saraylar, şayiaları ayyuka çıkan demirbaşa kayıtlı ya da kiralık otomobiller, belediyelerin bol keseden dağıttıkları hediyeler ve daha neler neler…
Hani demişler ya, “Tekrar güzeldir, yüz seksen kere de olsa” diye; ben de kaç defa tekrar ettiğimi ve bundan sonra kaç kere daha tekrar edeceğimi bilemediğim bir sözüm, daha açık bir ifade ile bir iddiam var: Eğer devletimiz kendi lüks ve israfını önlerse Türkiye’nin gücü en az ama en az ikiye katlanır! Bunu 42 yıllık devlet hizmetimin ve artık yetmişe merdiven dayayan yaşımın tecrübesi ile söylüyorum.
Bir önceki yazımda, Ankara’daki Bilkent Şehir Hastanesi’nin yanında, hastane inşaatını yapan firma tarafından Sağlık Bakanlığı binası olarak inşa edilip devlete fahiş fiyatla ve eşine pek rastlanmayan bir sözleşme ile kiralanan binadan söz etmiştim. Sonra başka bilgiler de ulaştı ki akıl alacak gibi değil. Buradan yola çıkarak benzer usullerle yapılan binalar, yollar, tüneller ve köprüler için “Yap – İşlet Devret” yerine tabir yerinde ise “Yap – İşlet, Atabildiğin Kadar Kazık At Metodu” ifadesini kullansak yeridir!
Tabii, “Bir dokun bin âh dinle kâse-i fağfurdan” misali, bu konuya dokununca okuyucularımız sağ olsunlar o yazımızın başlığına uygun olarak başka acâibü’l garâib bilgiler de gönderdiler.
İşte, yine Ankara’dan iki örnek… Ankara Yeni Mahalle’de, MİT kampüsü ve Devlet Arşivleri binasının komşusu durumunda bir bina… Hani derler ya, “Dışından baktım yeşil türbe, içine girdim estağfirullah tövbe” diye, işte öyle bir örnek var orada. Doğrusu, dışında “Yeşil” hâkimiyeti var da içinde cinler mi top oynuyor, şeytanlar mı eğleşiyor bilmiyorum; çünkü yıllardan beri boş duruyor. Öğrendiğime göre bu binayı Maliye Bakanlığı yaptırmış ve sanırım çevreci özellik vermek için de yeşil tonlara ağırlık verilmiş. İçine de çok ama çok masraf edildiği söyleniyor. Bakanlık bu binayı bir ara Gelirler Genel Müdürlüğü’ne tahsis etmişse de onlar da gelip oturmamışlar ve dış görünümündeki bazı eksiklikler de giderilmemiş. Hele yeşil halıfleks benzeri bir üst kaplamalı bölüm var ki herkesin dikkatini çekiyor.
Kaç yıl oldu hatırlamıyorum; “Cumhuriyet’in bilmem kaçıncı yıldönümünde devlet hâlâ ne diye bina yaptırır ki” başlığını taşıyan bir yazı yazmıştım. O zamanki eleştiri maksadım, artık kurum ve kurulları ile oturmuş olması gereken devletimizin lüks ve şatafatlı binalar yerine var olan binalarla idare etmesi düşüncesine dayanıyordu. Geçen zaman içinde devlet bina yaptırma işinden kısmen vazgeçti ve kiralama dönemine geçti. Geçti ama ne geçiş bre ne geçiş! Öyle kiralık binalar var ki devlet bir yıllık, bilemediniz iki üç yıllık kira paraları ile ve rahatlıkla öyle binalar yaptırabilir. Ama ne yazık ki plansızlık, programsızlık had safhada olduğu için bir önceki paragrafta sözünü ettiğim “Yeşil Türbe” misali bina bile kaç yıldan beri boş duruyor ve nerede ise çürümeye terk edilmiş.
Söz kiralık binalara gelmişken bir zamanlar tıpkı Sağlık Bakanlığı gibi Sıhhiye semtinin sembol binalarından biri olan ve “Etibank binasının yanından sağa dön, işte orası Cihan Sokaktır” gibi ifadelerle adres tariflerinde mihenk taşlarından biri olan Etibank ya da 1998 yılındaki yapılandırma ile Eti Holding A.Ş. ve Ocak 2004’teki yeni yapılandırma ile Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü adını alan devlet kurumundan da söz etmeliyim.
Galiba 5 – 6 yıl oldu. Bu binanın içinde büyük bir tadilat yapılmıştı ve sanırım epeyce yüklü bir masraf yapılmıştı. Tadilat sırasında Eti Holding Etlik’te bulunan Anteras İş Merkezi’nin oralara kiraya çıktı. Çıkış o çıkış ve sanırım hâlâ orada duruyor! Kira ücretinin dudak uçuklatacak miktarda olduğu ifade ediliyordu ki şimdi daha da artmış olmalı. Sıhhiye’deki tadilat yapılan bina ise onca masraf yapılıp yenilendikten sonra yıkılıp atıldı. Yerinin bir bölümü Adalet Bakanlığı İş Yurtları Genel Müdürlüğü tarafından otopark olarak kullanılırken ön tarafa kondurulan barakamsı mağazada da cezaevlerinde üretilen ürünler pazarlanıyor. Haklı olarak vatandaş olarak bizler de soruyoruz tabii: Tadilattan sonra geri gelinecek idiyse niye gelinmedi? O binanın yıkılması planlanmışsa yüksek maliyetli tadilat niye yapıldı? Bu arada bir de Eskişehir Yolu tabir edilen bölgede yeni bina yapılmasından söz ediliyordu; o bina işi ne oldu?
Kısacası devlet israfa doymuyor. Plansızlık programsızlık had safhada. Hazineden sorumlu Bakan “Hane başı gelirler üçe katlandı” gibi parlak nutuklar atsa da vatandaşa düşen zırnık yok. Devlet kendine çeki düzen verip lüks ve israftan temelli vazgeçip üretime yönelik iş imkânları hazırlarsa hane halkının gelirleri ancak o zaman artar; yoksa “arttı” demekle artmış olmuyor.
Dolayısıyla, olması gerekenler yapılmayınca ve devletin israfı ortada durup dururken TBMM Başkanı’nın Verimlilik ve Teknoloji Fuarı açılışında, Hazineden sorumlu Bakan’ın her fırsatta söylediği kulağa hoş gelen cümleler havada kalıyor. O cümleleri havada yakalayıp gerçeğe dönüştürmek ise milletten önce devletin görevidir.