“Lekelenmeme Hakkı”, Akşam gazetesinden Murat Kelkitlioğlu’nun bugünki yazısının başlığı.

Kelkitlioğlu’nun ifâdesine göre savcılıklar, FETÖ ihbarlarındaki iddialar kesinlik kazanmadan ihbar edilenleri soruşturma dosyasında ‘şüpheli’ sıfatına almıyor ve isimleri kamuoyuna duyurmuyormuş. Bu düzenlemeyle hakkında ‘soruşturmaya yer olmadığı’ yönünde karar verilen yaklaşık 16 bin kişinin adı haksız yere FETÖ ile anılmamış.

Kelkitlioğlu, yazısını şöyle bitiriyor:

“Bu mücadele öyle kolay bir mücâdele değil. Biraz sabırlı olduğumuzda devletin sapla samanı çok iyi ayırdığını göreceğiz.”

Geçen sene ağustos ayında Cem Küçük denilen küçük adam, TGRT ekranında adımı kirli ağzına alarak FETÖ tetikçisi olduğumu, âcilen tutuklanmamı, yurt dışına kaçacağımı söylediğinde oturup polisi beklemiştim. Çünkü abuk subuk her ihbar dikkate alınıyordu.

Allah da kul da devletim de benim ne olduğumu bildiğine göre sorun yoktu ama inanın, insanın öyle kanına dokunuyor ki bu sefil herif, o anda yanımda olsa tükürmeye tenezzül etmeyecek kadar midem bulanmıştı. Allah’ın işine karışılmıyor işte! Ona erkek diyorlar, bana da kadın!

Çok şükür, birşey olmadı. Köşe yazarı olmamı teşvik eden hocam, sefil ruhlu insanların, yazının ateşinde nasıl eridiğini öğretmişti. Cem Küçük’e, “İt yese kudurur” cinsinden bir yazıyla cevap verdim ama böyleleri alıştıkları için kudurmazlar.

Cem gibiler, insanı yaralayamaz. Arkadaşım değil, dostum değil. Gezdiği dolaştığı yerlerde işim olmaz.

Fakat aynı pınarlardan su içtiğimiz insanların attığı taş yaralıyor.

Bu sene, eskiden olsa yazar arkadaşım diyeceğim, şimdi ise sâdece herhangi bir yazar diyeceğim birisi hakkında gâyet nâzik bir eleştiri yazısı yazdım. Haberi olmuş. Ortak bir tanıdığımıza, “Aramızda ekmek tuz hakkı var. Niye böyle yazdı?” diye sormuş.

Ekmek tuz hakkından bahseden yazar, uğradığım kripto saldırısında kılını kıpırdatmamıştı. İhtiyacım olduğundan değil, elhamdülillah kendimi savunabilirim ama yine de bir kıpırtı bekliyorsunuz. Ekmek tuz hakkı var ya...

Dâima “siz” diye hitap edecek kadar saygı duyduğum mezkûr yazarı, Cem Küçük hakkında “Bana iftira attı, dikkatli olun!” diye uyardığımda, “Cem, iyi çocuktur. Öyle şey yapmaz. Sen bir şey yapmışsındır.“ dedi. “Siz filanca yerde yazarken sizin patrona da iftira etmedi mi?” deyince de kıvırmaya başladı. Böyle tartışmaları sevmiyormuş.

Evet, birlikte oturup kalkmış insanlar arasında ekmek-tuz hakkı vardır. Bu hakkın yere düşürülmemesi de gerekir.

Peki, benim “lekelenmeme hakkım” ne olacak? Benim âile şerefim ne olacak? Çocuklarımın, eşimin “lekelenmeme hakkı” ne olacak?

Bu hakkıma saygısı olmayanların, azıcık eleştirilince ekmek tuz hakkını hatırlatması, tek kelimeyle lüzûmsuzluktur.

Ayrıca yazdıklarıma i’tirâzı olanların, yazı yoluyla cevap vermelerini tercih ederim. “Ekmek tuz hakkı” diye duygu sömürüsü yapmayacağımdan ve 3. şahıslara ağlamayacağımdan emin olabilirler.

Zîrâ, “Meydâne düşen kurtulmaz seng-i kazâdan” sözüne kuvvetle inanırım.