Baba sana bir soru sormak istiyorum. Sence bir geminin kaptanı miço olabilir mi?

Tabiî ki hayır. Çünkü geminin engin sularda yol almasını bilen sadece kaptandır. Gemiyi kullanan kişi kaptandır. Mesleği gemi kullanmaktır.

Peki, bir nalbanttan başkası bir atın ayağına nal çakabilir mi?

Hayır çakamaz. Mesleği nalbantlık olan kişi takmalıdır. Eğer bir başkası bu işi yapacak olursa gereken bilgi o kişide olmayacaktır. Sonucunda da ya atın ayağında yaralar oluşacak ya da nalı çakmak isterken kişi kendi eline zarar verecektir. Bir naldan dolayı bir at kaybedilebilir, sonrasında da bir savaş bile kaybedilebilir. Kısacası evladım, işi ehline vermek gerekir.

Babacığım peki doktorluktan anlamayan bir kişi sadece insanlara yardım etme isteğiyle bu mesleği yapabilir mi?

İyi niyetli de olsa bu işi doktorların yapmasında fayda var. Zira mesleği doktor olmayan birisi hasta olan birisine yardım etmek istese bile bir hekimin bilgi ve tecrübesinden uzak olduğundan dolayı hastaya yanlış bir tedavi uygulayabilir ve sonucunda da hastanın ölmesine sebep olabilir. Yani oğlum, doktor hekimlik mesleğini yapmalıdır, bir başkası değil. İşi ehline vermek gerekir.

Söyler misin baba, bir orduyu mesleği asker olmayandan başkası komuta edebilir mi?

İşte böyle durumda bir devlet için çok acı sonuçlar ortaya çıkabilir. Ordunun işleyişini, yapısını, düzenini tam öğrenememiş, iyi yetişmemiş bir subay orduya ve askere komuta etmek isterse devlet, sonu hüsranla dolu bir savaşın içinde bulabilir kendini. Yıkama yol açabilecek yanlış kararları kimse almak istemez. Doğrusu da budur zaten. Kısacası evladım, işi ehline vermek gerekir. Tam donanımlı bir subaya vermek gerekir.

Herhangi bir devletin yöneticisi istediği kişiyi ordunun başına atarsa hayati bir hata yapmış olmaz mı?

Tabii ki olur. Askerlik mesleğinin inceliklerini bilmeyen, tam kapasite yetişmemiş, askeri sevk ve idareyi yönetebilecek bir subayı, yalnız kendi güdümünde olmasını istediği için ordunun başına getiriyorsa bir yönetici, burada çok ciddi sorun ortaya çıkacak demektir. Çünkü devletin ebediyeti, ordusunun ve kumandanlarının üstün bilgi ve inceliklere sahip olmasını gerekli kılar. Aksi halde çöküş çok hızlı gelecektir. İşi ehline vermek gerekir. Doğru kişiye…

Peki, babacığım, herhangi birisi de öğretmenlik yapabilir mi, çocuklara gereken tüm bilgiyi verebilir ve beceriyi kazandırabilir mi?

İşte bu çok kritik bir mesele çocuğum. Bir genci hayata hazırlamada, gereken bilgiyi vermede ve beceriyi kazandırmada bir öğretmen kadar kimse faydalı olamaz. Bir devletin her alanda güçlü olabilmesinin ön koşulu, iyi yetişmiş bireylerinin varlığına ve o bireylerin de mesleki bilgi ve yeteneklerine göre doğru sektörlerde çalışıyor olmasına bağlıdır. İşte öğretmen, tüm bu incelikleri bilen ve gençleri bu yönde eğiten kişidir. Bunun da adı liyakattir. Kişinin aldığı eğitimlere göre uygun bir iş yapmasıdır. Böylelikle devlet mekanizması, tam ve doğru bir kapasite ile çalışarak halkına faydalı bireylerin varlığı ile hizmet etmiş olur. Kısacası evladım, bir devletin amacı doğru kişinin doğru iş yapıyor olmasını sağlamaktır.

Babacığım, teşekkür ederim. Peki, çok güzel bir şehir kurmak için bir mimardan başkası bu işi yapabilir mi?

İnsanların huzurlu, sevdikleriyle rahat bir şekilde yaşayabilmeleri için estetik ve şık tasarlanmış bir şehirden başka kıymetli bir şey olamaz herhalde. Bunun için iyi yetişmiş bir mimardan başkası bu işi yapamaz. Çünkü o kişinin mesleğinin temeli zaten inşa etmektir. Bunu da insanların rahatına uygun, işlevsel olan “şeyler” inşa ederek yapmaktır. Bu incelikleri bilmeyen bir kişi sadece çarpık bir şehirleşmeye, bina çöplüğüne ve işlevsiz cadde, sokak ve yollara para harcamış olur.

Peki, o halde, bu söylediğinden yola çıkarsak tüm mimarların ve mühendislerin “iyi ve “güzel” işler, yapılar ortaya koyduğunu söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle söyleyemeyiz. Bunu belirleyecek olan şey, yukarıda da anlattığım gibi iyi bir eğitimden geçmiş olmasıdır. Temelde aldığı kaliteli bir mesleki eğitimle birlikte, yeteneğinin yanında toplumun hassasiyetlerinin ve alışkanlıklarının bilincinde olması, o kişinin eserlerine yansıyacaktır. Duygulu ve iyi eğitimli bir mühendis ve mimar herhalde bu işi layıkıyla yerine getirecektir.

Tüm bu söylediklerimden yola çıkarsak evladım, eğer bir devlet güçlü bir yapı kurmak, adil bir düzen inşa etmek ve refah dolu bir hayat sunmak istiyorsa halkına, her sektörde o işi bilen kişilerle çalışmak durumundadır. Aksi halde bu bahsettiğimiz durumlar tersine döner ve devlet halkına sadece yük olmaktan öteye geçemez. Halk ise mutsuz ve umutsuz bir şekilde hayatına devam etmeye çalışır. Bireyde mutsuzluk baş gösterir, aileyi etkiler. Ailede başlayan huzursuzluk topluma sirayet eder. Toplumda başlayan mutsuzluk ve umutsuzluk, tüm milleti ateşe atar ki işte bu saatten sonra ne devlete olan inanç devam eder ne de yöneticisine olan saygı sürüp gider.

Dolayısıyla çocuğum, bir devletin kurum ve kuruluşlarının saygın bir şekilde doğru işler yapmasının en önemli yapı taşı “doğru” kişilere “doğru” iş kollarında görev vermesine bağlıdır.

Sen sen ol, bir gün devletimize yönetici olursan, göreve getireceğin kişilerde liyakati esas al ki halkın güvenini kazanmış olarak onların refahına yönelik işler yapmış olursun. Her zaman oğlum, işi ehline ver.

Asrın güreşçisi, milli güreşçimiz Hamza Yerlikaya’nın Vakıfbank Yönetim Kurulu üyeliği vatana, millete hayırlı olsun! Bunun gibi daha o kadar çok ki, yazmaya kalksam sayfalara sığmaz!

İyi uykular Türkiye’m!