Bilgi arttıkça EGO azalır. Bilgi azaldıkça EGO artar.

Türkiye kim ne derse desin, eldeki verilere ve gösterilen gayret ve çabalara göre Cumhuriyet döneminin en ekonomik krizini yaşamakta.

İnşallah bu krizi, ülkem hafif hasarla atlatır. Hükümette başarılı olur.

Türkiye neden ekonomik krizleri yaşıyor, neden ekonomik krizdeyiz sorusu önem kazanıyor ve izahı gerekir. Dünya bizdeki kadar olmasa da bir kriz yaşamakta! Bu krizin çeşitli etmenleri elbette var. Covid-19 bunların başlıcası.

Bizdeki krizde de bunun etkisi yadsınamaz. Ama en büyük etken ülke ekonomisinin iyi yönetilmemesi!. Alınan krediler, katma değeri yüksek yatırımlar yerine inşaata yapıldı. Özel ihalelerle, davetli iş vermelerle normalin üç-beş katı fiyatlarla yandaşa ve gönüldaşa verilen ihaleler de bu krizi tetikledi.

Muhalefet ve ekonomistlerin ortak görüşü de bu.

İşsizliği azaltacak tüten bacalar yerine, gökdelenlere yapılan yatırımlar; araç garantili yollar, geçitler, tüneller, yolcu garantili havaalanları, hasta garantili şehir hastaneleri ekonominin sömürü araçlarına dönüşmüş vaziyette.

Ayrıca kimilerine göre 45, kimilerine göre 90 milyar dolar harcadığımız söylenen mülteci harcamaları.

Kendi çiftçimizi ve kendi üretenimizi destekleme yerine, “Paramız var ki alıyoruz” mantığıyla iğneden ipliğe her ürünü ithal etmemiz de bir başka etken.

Bacalar tütmeyince, çiftçi üretmeyince, tarlalar boş kalınca işler sarpa sardı.

Durum bu olunca, kasa boşaldı. Devlet nakit bulmakta zorlanıyor. İçte ve dışta güven yitimi de söz konusu. IMF, kontrollü para veriyor ve şeffaflık istiyor. Bizim yöneticiler ise şeffaflığı sevmiyor.

Nakit sıkıntısı had safhaya varınca eski defterleri karıştırır olduk. Körfez ülkelerine uzandık. Enflasyon yoluyla TL’nin değerini düşürdükçe düşürdük. Araplar, sıfırdan yatırım yerine, yapılmış faal işletmeleri ucuza kapatma peşindeler. Bu ise içerde hoş karşılanmıyor, vatan toprakları satılıyor mu sorusunu sorduruyor?

Gerçi özelleştirme diye diye cumhuriyetin 80 yıllık kazanımlarını da satıp bitirdik. Elimizde zamlardan başka kaynak kalmadı. Faturalardan bunalan yurttaşlar, sokaklara dökülmekte. Bu ise bizi bozuyor, itibar sarsılıyor, BEKA sözü de kurtarmıyor.

Çare olarak Sn. Nebati Londra yolunu tuttu.

Neden tuttu?

70 milyar Dolarlık özelleştirme parası, bitti.

128 milyar Dolar rezerv eridi.

Milyarlarca Dolar borçlanıldı.(20 yılda cumhuriyet tarihinin hepsinden daha fazla)

2 trilyon Dolar toplanan vergi bitirildi. Uzman ve ekonomistlerin görüşü!.

Türk ekonomisi, beş şirkete KAYNAK aktarır hale getirildi. İHRACATIN yarısı, dış kaynaklı malzemeli!.

Şimdi deniyor ki, “Ben 2023’e kadar bu işi toparlarım, düzeltirim ama 2023’ü kazanmam gerek. Onun için de yastık altındaki 5 bin ton altını ekonomiye kazandırmalısınız.” İyi de kardeşim siz değil miydiniz Çin bile 2,5 büyürken, biz 7.5 büyüdük diyen. Dünyanın 10 ekonomisinden biriyiz diyen.

Şimdi vatandaş güven testinde.

Bunu çaresi GÜVENDİR. Güvenin garantisi ise Dünya ile barışmak, içte muhaliflerinizle barışmak, hukuku Avrupa normlarına getirmek, üye olduğun dünya kurumlarının kriterlerine uymak, iç hukuku daha bağımsız, daha güvenilir kılmak ve bunu sağlamak, basını susturmamak, kurumları bağımsız kılmak, şeffaf olmak; ticari sır perdelemesine sığınmamak.

Bunları yapmadan; “Londra’da iş adamlarıyla görüştük olumlu geçti. “sözünüz havada kalır.

Londra ki, ekonominin kitabının yazıldığı, Keynes’in şehridir.

Hiç kimse, “Onların Dolar’ı, Euro’su varsa bizim de Allah’ımız var” sözüne prim vermez. Devlet idaresi ciddi iştir, sınama yanılmayı asla kabul etmez.

Esen kalınız.