Maltepe Üniversitesi Rektörü Şahin Karasar, Çekmeköy 2023 dergisiyle röportaj gerçekleştirdi.

Karasar, röportajında hayata hazırlanan gençlere önemli tavsiyelerde bulundu.

Karasar, “Eğitim öğretimin yanı sıra gençlerin kültür, sanat ve edebiyat alanında kendilerini geliştirmesi için tavsiyeleriniz nelerdir?” Sorusuna şu şekilde yanıt verdi:

“Üniversite hayatı gençlerin kendilerini tanımaya başladıkları, yeni deneyimler kazandıkları ve kariyer basamaklarını inşa ettikleri bir zaman dilimi. Bu dönemde kariyerle ilgili becerilerinin yanı sıra sosyal becerilerinin de gelişmesi önem kazanmakta. Kültür, sanat, edebiyat ve spordan beslenen bireylere ihtiyacımız var. Dolayısıyla üniversitelerimiz bu yolda da öğrencilerimizin elinden tutmalı ve kendi potansiyellerini keşfetmelerine yardımcı olmalı.

Maltepe Üniversitesi’nin bu anlamda öğrencilere üniversite kültürünü nasıl sunduğuyla ilgili olanaklardan bahsetmem gerekirse aktif öğrenci kulüpleri ile birlikte, sinema salonları, sergi mekanları, 5 yıldızlı uygulama oteli, gastronomi bölümünün uygulama mutfağı, dizi ve filmlerin çekildiği platolar, kafe ve restoranlarla birlikte tam bir kampüs üniversitesi olduğumuzu söyleyebilirim.

Öğrencilerin üniversite hayatları, sosyal ve kültürel alanda kendilerine bir temel yarattıkları, hobilerini keşfettikleri bir süreç. İyi değerlendirilmesi ve aktif olunması gereken bir zaman dilimi. Kampüsün tüm olanaklarını iyi değerlendirmelerini, öğrenci kulüplerinde yer almalarını ve kültürel anlamda kendilerini beslemeleri gerektiğini düşünüyorum.”

RÖPORTAJIN TAMAMI ŞU ŞEKİLDE:

Şimdiye kadar gelen uzun kariyer yolculuğunuzu, eğitim dönemleri arasında bir kıyaslama yaparak kendinizden bahseder misiniz?

1965 yılında Ankara’da doğdum. İlkokul, ortaokul, liseyi Ankara’da okuduktan sonra Üniversiteyi Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nde, o dönemin tek iletişim fakültesi, şimdiki adıyla İletişim Bilimleri Fakültesi olan, Basın Yayın Yüksekokulu’nda okudum. Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi’nin yurtdışı yüksek lisans bursuyla ABD’nin Wisconsin eyaletine gittim. University of Wisconsin Milwaukee’de yüksek lisans eğitimimi yaptım. Mecburi hizmetimi yapmak için Anadolu Üniversitesi’ne döndüm ve araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. 1999 yılında Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri doktora programını tamamladım. Doktoramı bitirdikten sonra bir dönem Gazi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştım. 2001-2004 yılları arasında KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde önce bölüm başkanı, sonra dekan yardımcısı oldum. Daha sonrasında da rektör yardımcısı olarak görev yaptım. 2004 yılında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Radyo, Televizyon ve Sinema bölüm başkanı olarak göreve başladım. O zaman stüdyolar kuruluyordu ve görevim de stüdyoların kuruluşunu organize etmekti. Oradaki görevim tamamlandıktan sonra Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi‘ne dekan yardımcısı olarak geldim. Daha sonra 2005 yılından 2010 yılına kadar Güzel Sanatlar Fakültesi dekanı olarak çalıştım. 2010 yılında Türk Hava Yolları’nda eğitim başkanı ve Türk Hava Yolları Akademisi başkanı olarak görev yaptım. Burada 3 yıl çalıştıktan sonra rektör yardımcısı olarak üniversiteye tekrar döndüm. Hemen ardından da rektörlük görevine atandım. 3 yıldır Maltepe Üniversitesi’nin rektörü olarak görevimi yapıyorum.

Üniversitelerin öğretim politikaları hakkında düşünceleriniz nelerdir? Öğrencilerin kendilerini nitelikli bir şekilde yetiştirmesi için üniversitelerin üzerine düşen görevler nelerdir?

İçinde bulunduğumuz bilgi çağında birçok alanda değişim ve dönüşüm yaşanmakta ve üniversiteler de kendilerini bu süreçte sürekli yenilemek ve dönüştürmek durumundadır. Yeni iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişimle birlikte aslında şu an herkesin bilgiye ulaşabildiğine şahit olmaktayız. Ancak bu bilgi kirliliğinin ortasında nitelikli bilgiyi ayıklamak ve ona erişmek konusunda üniversitelerimiz yol gösterici olmak durumundadır. Şu anda üniversite eğitimi alan Y kuşağının ve gelecek yıl aramıza katılacak olan Z kuşağınının öğrenme ve dinleme alışkanlıkları çok iyi özümsenmeli ve ona göre eğitim stratejileri geliştirilmeli diye düşünüyorum. Tüm öğretim kadrosunun bu kuşakların dinamizmine ayak uyduracak şekilde kendini yenilemesi gerekmekte. Eskiden öğrencileri sisteme uyumlandıran Yüksek Öğretim Sistemi, artık günümüzde kendini öğrencilere göre uyumlandırması gereken bir konuma gelmiştir.

Bunun yanı sıra öğrencilerimizin kariyerlerini en iyi şekilde inşa etmek için teorik bilginin yanı sıra uygulamanın da çok elzem olduğunun altını çizmeliyim. Biz Maltepe Üniversitesi olarak teorik ve uygulama birlikteliğini çok önemsiyoruz ve tüm eğitim ve altyapı stratejilerimizi buna göre kurguluyoruz. Örneğin her fakültemizin kendisine özel uygulama alanı bulunmakta. Mimarlık fakültemizin mimarlık hangarı, mühendislik fakültesi için atölyeler, hukuk fakültesi için sanal mahkeme salonları, tıp fakültesi hastanesi ve iletişim fakültesi öğrencilerinin uygulama alanı olan açık ve kapalı platolar öğrencilerimizin uygulama yetkinliklerini kazandıkları alanlardır.

Üniversitelerin her şeyden önce öğrencileri çağın yetkinlikleri ile donatması ve hayata hazırlaması gerekmekte. Bu anlamda öğrencilerimize 21. yüzyılın yetkinliklerini kazandırmalı, sektörde onları bir adım ileri götürecek şekilde ayrışmalarını sağlamalıyız. Nedir bu yetkinlikler? Etkili iletişim becerileri, krizi yönetebilme, zaman yönetimi, girişimcilik, bilgi teknolojileri okuryazarlığı ve dil yeterliliği gibi yetkinlikler çağımızın gerekliliği olarak karşımıza çıkmakta.

Sizin de bildiğiniz gibi gün geçtikçe vakıf üniversitelerinin sayısı artmaktadır. Gençlerin vakıf üniversitelerini tercih ederken nelere dikkat etmesi gerekmektedir?

Bir üniversitenin en önemli aktifi akademik insan kaynağıdır. Öğrenciyi yetiştirecek olan temel ünite akademik kadrodur. En az akademik kadro kadar önemli olan bir önemli kaynak da kampüs imkanlarıdır. Müfredat içinde öğrenciye sunulan eğitim öğretim kalitesi ise öğrencilerimizin tercih yaparken göz önünde bulundurmaları gereken hususlardan bir diğeri.

Maltepe Üniversitesi eğitim ve öğretim kadrosunu değerlendirmem gerekirse, 20 yıl önce kurulan Maltepe Üniversitesi kadrosunun Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden, yıllarca öğrenci ve hoca yetiştirmiş öğretim üyelerinden oluştuğunu söylemeliyim. Akademik kadrosunun yetkinliğinin yanı sıra az önce bahsettiğim gibi teorik ve uygulama birlikteliğinin sağlanması ve öğrencilerimizin uygulama süreçlerine dahil edilmesi gerekiyor. Maltepe Üniversitesi 1000 dönümlük arazisi ve 300 bin metrekare kapalı alanıyla 10 bin öğrencimize olanak sağlamakta. Bu da öğretim üyesi başına 20 öğrenci demek. Uluslararası standartların bu anlamda gözetildiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Alanında sektör deneyimine sahip öğretim üyelerimizin mentorlüğünde öğrencilerimizi en iyi şekilde geleceğe hazırlıyoruz. Bunun yanı sıra Maltepe Üniversitesi olarak yeni bir bölüm hazırlığı yaptığımızda mutlaka meslek örgütleri ile iletişime geçiyoruz ve alanda hangi iş kollarında ihtiyaç olduğunu mutlaka sorguluyoruz. Örneğin Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi bölümlerinden Gemi ve Yat Tasarımı Bölümü Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyor. Bu bölüm özellikle gemi ve yatçılığın geliştiği ve üretim merkezi haline geldiği ülkemizde önemli bir iş gücü kaynağı oluşturmakta.

Artık sektörde işe alım kriterlerine baktığınızda hangi üniversiteden mezun olduğunuzdan çok, bu işi ne kadar çok istediğiniz ve üniversite eğitiminiz sırasında bu işin uygulamasını gerçekleştirip gerçekleştirmediğiniz sorgulanmakta. Dolayısıyla üniversiteler artık gerçek hayatın bir simülasyonunu öğrencilerimize sunmak durumundadır. Gençlerimiz vakıf üniversitelerini tercih ederken uygulama olanaklarını mutlaka sorgulamalı ve buna göre seçim yapmalı. Gençler için ideal kampüsün hem güvenli ve izole bir yer olması hem de aynı zamanda şehir ile iç içe bir lokasyonda olması gerekiyor. Maltepe Üniversitesi bu anlamda hem şehir içi hem de şehrin dışında olmanın avantajlarını öğrenciye sunmakta. Eğitimin yapılacağı uygulama alanlarının yanı sıra öğrencilerimizin sosyalleşeceği ve kendini kültürel olarak da geliştirebileceği bir iklim sunmaktayız.

Eğitim öğretimin yanı sıra gençlerin kültür, sanat ve edebiyat alanında kendilerini geliştirmesi için tavsiyeleriniz nelerdir?

Üniversite hayatı gençlerin kendilerini tanımaya başladıkları, yeni deneyimler kazandıkları ve kariyer basamaklarını inşa ettikleri bir zaman dilimi. Bu dönemde kariyerle ilgili becerilerinin yanı sıra sosyal becerilerinin de gelişmesi önem kazanmakta. Kültür, sanat, edebiyat ve spordan beslenen bireylere ihtiyacımız var. Dolayısıyla üniversitelerimiz bu yolda da öğrencilerimizin elinden tutmalı ve kendi potansiyellerini keşfetmelerine yardımcı olmalı.

Maltepe Üniversitesi’nin bu anlamda öğrencilere üniversite kültürünü nasıl sunduğuyla ilgili olanaklardan bahsetmem gerekirse aktif öğrenci kulüpleri ile birlikte, sinema salonları, sergi mekanları, 5 yıldızlı uygulama oteli, gastronomi bölümünün uygulama mutfağı, dizi ve filmlerin çekildiği platolar, kafe ve restoranlarla birlikte tam bir kampüs üniversitesi olduğumuzu söyleyebilirim.

Öğrencilerin üniversite hayatları, sosyal ve kültürel alanda kendilerine bir temel yarattıkları, hobilerini keşfettikleri bir süreç. İyi değerlendirilmesi ve aktif olunması gereken bir zaman dilimi. Kampüsün tüm olanaklarını iyi değerlendirmelerini, öğrenci kulüplerinde yer almalarını ve kültürel anlamda kendilerini beslemeleri gerektiğini düşünüyorum.

Lisans eğitiminizi Sinema Televizyon Bölümünde tamamladıktan sonra yüksek lisans eğitiminizi yurt dışında tamamladığınızı biliyoruz. Gençlere yurt dışı eğitimi için tavsiyeleriniz nelerdir? Yurt dışındaki imkânların ülkemizde de sağlandığını düşünüyor musunuz?

Küreselleşmenin etkilerini çok güçlü bir şekilde hissettiğimiz bu çağda dünya vatandaşı yetkinliklerinin öğrencilerimize kazandırılması üniversitelerin önde gelen misyonlarından birisidir. Bu bağlamda üniversitelerimizin uluslararasılaşması, yurt dışındaki üniversitelerle bağlantıda olması, exchange programları ve işbirliklerinin gerçekleştirilmesi gençlere yurt dışı kapılarını açabilmekte ve farklı disiplinleri deneyimleme şanslarını arttırmaktadır. Benim zamanımda yurt dışı imkânları bu kadar geniş değildi. Ancak bugüne baktığımda Erasmus Exchange programları ile öğrenciler bir ya da iki dönem Avrupa’daki üniversitelerde eğitim alma şansına erişmekte, Amerika’da dil programlarına katılabilmekte ve yurt dışından üniversitemize gelen yabancı öğrencilerle etkileşimde bulunabilmektedir. Bununla birlikte öğrencilere uluslararası alanda geçerliliği olan bir diploma sunulmasını sağlayan diploma eki etiketi de öğrencilerimizin Türkiye’nin yanı sıra birçok yabancı ülkede çalışmasına olanak sağlamaktadır.

Uluslararasılaşma konusunda Maltepe Üniversitesi’ni diğer üniversitelerden farklılaştıran bir konu da 6 yıldır aktif bir şekilde yürüttüğümüz Uluslararası Öğrenci Kongreleridir. Kongrelerin organize edilmesinden, sunum yapılmasına kadar her türlü süreçte öğrencilerimiz etkin bir şekilde yer almakta ve uluslararası bir ortamı deneyimleme şansına sahip olmaktadır. Bugüne kadar 50 ülkeden 500 yabancı öğrenciyi ağırlamanın haklı gururunu yaşıyoruz. Öğrencilerimize de bu anlamda farklı kültürleri tanıma ve etkileşimde bulunma imkânı sunuyoruz.

Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da Çekmeköy Belediyesi Uluslararası Bilim Olimpiyatları’nın sergi ve ödül törenini Maltepe Üniversitesi’nde gerçekleştireceğiz. Sizce bu tarz projeler bilimsel gelişmelerin önünü açar mı? Bilimsel çalışmalar için lise çağındaki gençlere önerileriniz nelerdir?

Bu tür olanakları öğrencilerimizle buluşturduğunuz için sizlere teşekkür ederim. Ayrıca bu anlamlı etkinliğe üniversitemiz olarak yine ev sahipliği yapacak olmanın da sevincini yaşıyoruz. Bu tarz projeler elbette ki gençlerimizi bilim ve teknoloji ile buluşturma konusunda, onlardaki farkındalığı yükseltmede ve bilimsel süreçlere katılımlarını sağlamakta gerçekten çok önemli. Bizleri ileri götürecek unsurların bilim ve teknoloji olduğundan yola çıkarak lise çağındaki öğrencilere bu olanakların sunulması gerekiyor.

Lise çağındaki gençlerimize önerebileceğim en önemli husus, üniversite eğitimi öncesi kendi ilginliklerinin ve yetkinliklerinin mümkün olduğunca farkına varmaları ve ileride üniversite eğitimi tercihi yaparken bu unsurları göz önünde bulundurmalarıdır.

Teknolojik gelişmeler, yaşam standartlarındaki değişim ve diğer faktörleri düşündüğümüzde kendi yaşamınızla da kıyaslayarak gençler arasındaki kuşak çatışmaları hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Kuşak çatışmaları her zaman diliminde karşılaşılan bir durum ancak günümüzde kuşaklar arası farkın hızla açıldığını düşünüyorum. Bu durum iletişim teknolojilerinin yaşam pratiklerimizi dönüştürmesi ile de yakından ilgili. Şu an üniversitelerde eğitim gören Y kuşağı ve bizimle 2018 yılında olacak olan Z kuşağını ve onların dinamiklerini çok iyi analiz etmemiz gerekiyor. Artık dikey iletişimin ve dikte edilen iletişimin onlarla olan ilişkilerde işe yaramadığını görüyoruz. Araştıran, eleştiren ve talep eden bir nesil ile karşı karşıyayız, dolayısıyla eğitim sürecinde mutlaka öğrencilerimizi sürece dahil etmeli ve onların değerli fikirlerini dikkate almalıyız. Tersine mentörlük sistemi üniversitemizde oturtmaya çalıştığımız ve başarılı olduğumuz bir sistem. Bu sisteme göre öğrencilerimiz yöneticilere ve öğretim üyelerine koçluk ve mentörlük yapmakta. Benim danışmanlarımın çoğu öğrencilerimden oluşmakta. Z kuşağının ihtiyaçlarını ve isteklerini bilmeden ve onları aktif bireyler olarak sürece dahil etmeden eğitim öğretim konusunda yetkin olunacağını düşünmüyorum. Bu anlamda tersine mentörlük sisteminin de diğer üniversitelere örnek olacağını umuyorum.

Gençlerle sürekli iletişim halinde olduğunuzu biliyoruz. Gençlerin kültür sanat faaliyetlerine katılımı ve gençlerin bu alana ilgisi hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Günümüz gençleri iletişim teknolojilerine fazlasıyla hakim, çünkü teknolojiyle doğan bir nesil. Dolayısıyla birden çok ilgi alanları var. Meraklılar ve keşfetmeye açıklar. Buradan yola çıkarak üniversite yaşamlarında her türlü sanat ve kültür faaliyetlerine elbetteki katılımları önemli, bunun yanında kendileri de birçok faaliyet organize etmekte, konserler vermekte, kültür programları gerçekleştirmektedir. Örneğin üniversitemizin bahar şenlikleri bizzat öğrencilerimiz tarafından düzenlenmekte, öğrencilerin istekleri doğrultusunda tüm kampüs olanakları onların hizmetine sunulmaktadır.

Gençlerimizin her yönden donanımlı olmaları için kültür ve sanat faaliyetlerini fazlasıyla önemsiyorum. Bu anlamda sadece Türkiye değil dünyayı da takip etmelerini öneriyorum. Bununla birlikte modern sanata duydukları ilgi kadar geleneksel sanatı da önemsemeleri ve sahip çıkmaları gerektiğine inanıyorum. Türkiye gibi kültürel yönden çok zengin bir coğrafyada devam ettirilmesi gereken birçok kültürel ve sanatsal köklerimizin olduğunu düşünüyorum.

Ülkemizde son yıllarda sinema sanatı büyük bir ilerleme göstermiştir. Siz Türk sinemasının bu gelişmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya sineması içeresindeki yerini nerede görüyorsunuz?

Bildiğiniz gibi geçen yıl, ilk Türk filmi kabul edilen ‘Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı’nın 100. Yılı kutlandı. Dolayısıyla Türk sineması olarak 100 yıllık köklü diyebileceğimiz bir geçmişimiz var. Günümüzde anlatım biçimlerinde değişim yaşandığı bir gerçek, bununla birlikte izlerin kitle profilinde de belirgin farkları mevcut. Sinema yapan kişilerin de alaylı değil de sinema okullarından mezun kişiler olduğunu görüyoruz. Devlet desteğinin ise 90’lı yıllardan itibaren arttığını söyleyebiliriz. Euroimages üyeliği, sponsorluk oranlarındaki artış ve 2004 yılında devlet tarafından çıkarılan “Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun” film endüstrisine katkıda bulunan gelişmelerdir.

İstanbul gibi metropol bir şehirde büyük ve köklü bir üniversitenin rektörüsünüz, üniversite hayali kuran binlerce genç üniversite adayına tavsiyeleriniz nelerdir?

Öğrencilere her zaman öğütlediğim en önemli şey hayallerinin peşinden gitmeleri. Üniversite biricik anıların biriktirildiği ve bireylerin kendilerini her anlamda donattıkları bir iklim. Bu iklimden kendi yetenekleri ve ilginlikleri çerçevesinde mutlaka faydalanmalarını, eğitim öğretim olduğu kadar sanatsal ve kültürel alanlarda da portföylerini mümkün olduğunca genişletmelerini tavsiye ederim. Üniversite hayatı gençlerin kendilerini ve dünyayı keşif sürecidir, bu zaman dilimini en iyi şekilde ve doya doya yaşamalarını şiddetle öneririm.

İstanbul bir metropol şehir olarak dezavantajlar barındırsa da birçok sektörün kalbi bu şehirde atmakta. Bu da öğrencilerimizin kendilerini geliştirmeleri konusunda destekleyici bir unsur. Öğretim hayatları boyunca çeşitli projelere katılarak ya da stajlarla sektörle iç içe olmalılar ki, mezun olduklarında bir adım önde olabilsinler. Kendi alanları ile ilgili Türkiye’de ve dünyada neler olup bittiğini çok iyi takip etmeli, en yeni bilgiye sahip olmak için çaba harcamalılar.

ŞAHİN KARASAR KİMDİR? OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!

Editör: TE Bilişim