Mayıs 2020 başlarında Antalya Serik’te Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Serik Belediye Başkanı Enver Aputkan, AKP ve MHP Antalya milletvekilleri, AKP ve MHP il – ilçe yöneticileri, ayrıca da ilgili kurum ve kuruluş temsilcilerinin katıldığı Video-Konferans’ta enteresan şeyler olmuştu. Belediye Başkanı Aputkan’ın, Kültür ve Turizm Bakanlığınca, bölgedeki günübirlik plajlarda yapılan plan değişikliklerinden rahatsızlığını dile getirmesi üzerine Bakan Ersoy, “Serik Belediyesi’nin bir işletmeciden 500 bin TL aldığını” söylüyor ve Belediye Başkanı’nın buna şiddetle itiraz etmesi üzerine Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu araya girerek, “Sayın Başkan, bu sizden önceki dönemde olan bir olay” diyordu. Sonrasında ise öfkelenen Belediye Başkanı Aputkan Bakanlara hitaben, “Siz Devletin Bakanı olarak bunu biliyor ve üzerine gitmiyorsunuz” diyerek toplantıyı terk ediyor. Bu olay elbette bir duyum, bir söylenti ya da iftiradan ibaret değil. Çünkü Belediye Başkanı Aputkan olayı bütün yönleri ile anlatan bir açıklama yaparak kendisinden önce yine bir AKP’li başkan döneminde olup bitenlerin soruşturulması için İçişleri Bakanlığı’ndan müfettiş talep etti. Şu andaki Başkan seçileli bir yılı geçtiğine göre olay en azından bir buçuk yıl öncesine aittir. Peki, bilindiği halde önceden niye müfettiş gönderilmedi? Başkan’ın talebinden sonra şu ana kadar gönderildi mi gönderilmedi mi onu da bilmiyorum.

Ancak bilinen bir şey var ki Türkiyemizde bu rüşvet ve yolsuzluk olaylarının önü arkası alınamıyor. Bu durum gerçekten çok acı ve ürkütücü. Yalnız, bu olayın enteresan ve çok ama çok acı bir yönü daha var. Oradaki beyanlarına göre konuyu hem Kültür ve Turizm Bakanı, hem de aynı zamanda bölge milletvekili olan Dışişleri Bakanı biliyor. Dolayısıyla İçişleri Bakanlığı’nın da bilmemesi mümkün değil. Buna rağmen yapılan bir işlemin olmadığı anlaşılıyor. Herhalde “Kol kırılır yen içinde” denilmiş olmalı ama olmuyor işte. Çünkü olup biten parti içi bir mesele değil ve dolayısı ile önce Serik’te yaşayan herkesi sonra da milletimizin tamamını ilgilendiriyor. Yani kırılan kolun o yen içerisinde kalması mümkün değil! Dolayısıyla işin içine tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı da giriyor. Bu tür olaylar karşısında giderek duyarsızlaşan insanımız “Yazıklar olsun” deyip geçebilir ama asıl hesap görücü olan Allah’ın huzurundaki durum ne olur bilemeyiz.

Bu olay dikkatimizi o tarafa çekince bölge insanlarını rahatsız eden başka uygulamalar da ilgi alanımıza giriverdi. Serik’teki olayın temelinde plan değişikliği yatıyordu. Buna benzer işlerin daha büyükleri meğer Manavgat ve Gazipaşa’da da gündemde imiş. Öyle ki oralarda yaşayan insanlar son derece rahatsızlar, tedirginler. Keza, bir başka yerde de eski Başbakanlardan Tansu Hanım ile bağlantılı bir arazinin bulunduğu bölgede yapılan imar değişikliği ile menfaat sağlandığı aynı günlerde gündem olup konuşuldu. Bu işler hep oluyor ve ne yazık ki çare bulunamıyor.

MANAVGAT’TA GOLF OTELİ PROJESİNE TEPKİLER

Kamuoyunca pek bilinmediği için belki tuhaf gelecek ama sanki burada da birilerine rant sağlamanın yanında Atatürk’ün izlerini silmeye yönelik bir gayret var! Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1930 yılında Manavgat’ı ön plana çıkaracak bir karar alarak oraya Konya’dan gelecek olan demiryolları ile uyumlu bir liman yapılmasını ister, ihalesi de yapılır. Ancak o yıllarda dünyada meydana gelen ekonomik krizler ve İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaşması gibi sebepler yüzünden bu proje kesintiye uğrar. İsmet Paşa döneminde karayollarına önem verilmesi dolayısıyla da proje gerçekleşemez..

Geçen zaman içinde zaman zaman gündeme gelmesine, projenin genişletilerek Yat Limanı olarak tasarlanıp Çekek yerleri ile yat bakım alanlarının tespit esilmesine ve üstüne üstlük şimdiki Dışişleri Bakanı Antalyalı Mevlüt Çavuşoğlu başta olmak üzere gelip geçen siyasilerin söz vermelerine rağmen bir türlü hayata geçirilemedi.

Derken, 2020 yılında Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, yeni bir proje ile ortaya çıktı. Manavgatlının beklediği projeler iptal edilerek, 5 bin dönümlük mera ve hazine arazileri üzerine 5 adet golf otelinin yapılması ile ilgili proje askıya çıkarıldı. Bu projeye sivil toplum kuruluşları, Manavgat Belediyesi ve Manavgat Ticaret ve Sanayi Odası (MATSO) başkanlığı tarafından itiraz etmesine rağmen dikkate alınmadığı anlaşılıyor. Şu anda mahkemelik bir durum söz konusu.

Antalya bölgesinde Golf Turizmi’nin merkezi olarak bilinen bir yer vardır; Belek. Futbol kulüplerinin kamp yerleri de genellikle Alanya çevresinde kümelenmiştir. Dolayısıyla bu konuda Manavgat’a yapılacak olan yatırım ölü bir yatırım olacaktır çünkü Belek’teki golf tesislerinin gölgesinde kalmaya mahkûmdur. Eğer bir rantabiliyet, bir faydacılık düşünülecekse Manavgat Otellerinin bireysel sporlar ve yat turizmine yönelik olması kaçınılmazdır. Onun içindir ki oldukça küçük kapasiteye sahip olan mevcut Yat Limanı genişletilmeli, Çekek yeri, imalat ve bakım onarım tesisleri ihtiyacı karşılayacak ölçülere kavuşturulmalıdır. Yatlarla gelecek yerli ve yabancı turistler bölgenin hemen bütün yerlerini gezip görme imkânına kavuşacak, bölge ekonomisine büyük katkılar sağlayacaktır. Oysa Golf turizmi sınırlı bir çevreye hitap etmekte ve adeta kapalı devre çalışmaktadır. Kaldı ki golf sahalarının bakımı, çimlerin gübrelenmesi, zararlılara karşı ilaçlanması çevreye büyük ölçüde zarar vermekte, aşırı su sarfiyatı ile giderek daha çok önem kazanan su ihtiyacına sekte vurmaktadır.

Kültür ve Turizm Bakanı bir Turizm işletmecisi olduğu için kendisine göre öncelikleri olabilir ama önemli olan bölge insanının ve oradaki kurum ve kuruluşlarla Belediye’nin, ayrıca da Manavgat Ticaret ve Sanayi Odası’nın taleplerine cevap vermek/verebilmektir. Bu konuda yapılan yanlıştan dönülmesi, olmadığı takdirde mahkemeden geri dönmesi dileklerimi ileterek Gazipaşalıların derdi ile de ilgilenmek istiyorum.

GAZİPAŞALILARIN DERDİ DE BÜYÜK

Gazipaşa ilçesi, Akdeniz kıyı şeridinin doğallığını koruyan nadide yerlerden biri. Ancak ne var ki son dönemde kitle turizmine açılarak o güzelim sahillerin halktan koparılıp 5 yıldızlı turistik otellere açılması için büyük bir hazırlık var. 3. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescilli olan Burhan ve Sarıağaç Mahalleleri (KÂHYALAR) kıyı sahil şeridi, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu’nun kararı ile “Turizm Tesis Alanı” olarak planlanmış durumda. Bu durum, olağanüstü güzelliklere sahip olup üzerinde yapılaşma bulunmadığı için kıyı şeridinin otellerle dolmasına, yüksek yoğunluklu yapılaşmaya, doğal güzelliğin yok olmasına ve tarım alanlarının zarar görmesine yol açacaktır.

Planlanan sahil şeridinin gerisinde kalan bölüm hâlihazırda Korunabilmiş Nitelikli Tarım Alanlarından oluşmaktadır. Bölgede, yoğun olarak muz üretimi yapılmakta ve ihraç edilmektedir. Ayrıca Gazipaşa, bugüne kadar yurtdışından yüksek bedeller ödenerek ithal edilen papaya, avokado, pepino, ejder meyvesi gibi birçok tropikal meyve çeşidinin yetiştirildiği ülkemizin ender bölgelerinden birisidir. Üretilen bu meyveler, hem iç pazarda tüketilerek, hem de ihraç edilerek ekonomiye turizmden daha fazla katkı sağlamaktadır. Bölgenin turizme açılması ile yapılaşma baskısı artacak ve tarım alanlarına yazık edilecektir. Oysa Anayasamızın 43. Maddesinde ve Kıyı Kanunu’nda; “Kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufunda olduğu, kıyılardan yararlanmakta öncelikle KAMU YARARININ gözetileceği” hükmü vardır. Buna rağmen Gazipaşa kıyı şeridi üzerinde planlar yapılırken Meslek Odaları, Sivil Toplum Kuruluşları ve halkın görüşleri alınmadan tepeden inme kararlarla hareket edildiği anlaşılmaktadır. Tıpkı Manavgatlılar gibi Gazipaşalılar da feryat etmekte, seslerinin yankı bulmasını beklemektedirler.

İşte cürmü küçük mü küçük, minik mi minik bir virüs dünyayı alt üst etti, geleceğe yönelik bütün planları bozdu. Yazlığı olanlar yazlıklarına, gezi planları yapanlar gidecekleri yerlere, eğlence peşinde olanlar zevklerine ulaşamadılar, kavuşamadılar. Gençlerimizle, 65 yaş üstü saygıdeğer vatandaşlarımız aylarca evlerinde hapis hayatı yaşadılar. Dolayısıyla dünyanın bin bir türlü hali var. Lüks, israf ve şatafattan kaçınarak sağlıklı bireyler yetiştirip tüketimden çok üretime yönelik projeler yapmamız gerekiyor.

Kaldı ki Türkiye’nin yeni turistik tesislere değil iyileştirmeye, tanıtıma ve aklı başında organizasyonlara ihtiyacı var. Kayıtlar ortada, Turizm tesisleri, otel sayısı ve konforu bakımından İspanya’dan kat kat öndeyiz. Tarih ve tabiat harikalarımız da öyle. Ancak ne var ki yalnızca Konya ilimiz kadar yüz ölçüme sahip olan ve doğru dürüst güneş yüzü bile görmeyen Hollanda’nın tarım ve sanayi üretiminde bizi beşe altıya katlaması gibi otel sayısı bakımından bizden çok gerilerde olan İspanya’nın turizm geliri bizi nerede ise üçe katlıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı işte asıl bu konulara kafa yormalı ve çare aramalıdır. Yoksa organizesi yapılmayan, yapılamayan turistik tesislerin ölü yatırımlar olarak kalmaları kaçınılmazdır. Üstelik ülkemizin en verimli tarım arazilerini de kullanılamaz hale getirecekleri için geleceğe dönük zararları daha da büyük olacaktır.

Hatadan dönmek erdem, milletin sesine kulak vermek büyüklüktür ve meşhur meseldir ki demokrasilerde çare tükenmez. Manavgatlıların, Gazipaşalıların, Seriklilerin, ayrıca mağduriyete uğrayan her yörede yaşayan insanımızın seslerine kulak verileceğine inanıyor ve bekliyoruz.