Araştırmacı Gazeteci & Yazar: İbrahim Erdem KARABULUT

Yetersiz hastane yoğun bakım ünitelerinden bir diğer tanımla bir anda salgının bulaşması ile çoğalan hasta sayılarına cevap veremeyen hastanelerden dolayı yayılmayı en aza indirmek adına akla gelen ilk önlem olarak Bulaşı engellemek adına verilen sokağa çıkma kararları.

Bu kararların bir nebze olsun sağlık çalışanlarına nefes aldırmasını sağlayan ülkeler süreci iyi yönettiklerini düşünmüş olsalar da Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler olarak başta Avrupa kıtası sınıfta kalarak düşünüldüğünde tüyler ürperten sonuçlar karşısında bocaladılar.

Kendisini Dünyanın jandarması olarak tanımlayan savunma sanayine AB ülkelerinin tamamından fazla para harcıyan ABD ise, sağlık sektörüne yapmadığı yatırımdan dolayı bu virüs belasının adeta merkezi haline geldi.

Çıkma adresi olarak Çin ülkesini işaret ederek Dünya Sağlık Örgütünün ve Dünya kamuoyunun gözünün içine baka baka alamadığı sağlık tedbirlerinin acısını adeta Çin’e ödeteceği sinyalini veriyor.

AB ülkeleri ve gelişmekte olan diğer ülkeler virüs karşısında çaresizliğin kurtuluş yolunun Bulaşın geç yayılmasını sağlamak adına sokağa çıkma yasağının arkasına sığınmasını tedbir olarak görüp, duran ekonomiler için farklı çözüm yollarını aramalarına neden oldu.

Bazı ülkeler Merkez Bankası vasıtası ile para basarak sıcak para kullanımı sağlarken, bir başka ülke Merkez bankası aracılığı ile var olan rezervlerini farklı biçim ve şekilde dağıtma yolunu seçti.

Tarımın mimarı çiftçilerin bin bir emekle ekip, biçerek hazırlayıp toptancılar vasıtası ile zevkle alış veriş yapılan o kimi zaman mega, kimi zaman Gros dediğimiz marketlere gönderdiği ürünlere bir sokağa çıkma yasağı ile talan olması ile bunu üreten çiftçiler hatırlanır oldu.

Korona Virüs vakaları sonrasında, Silahın, paranın bir önemi olmadığı, hatta gıda olmadan yaşanamayacağının anlaşılması ve bir paket makarnanın değeri, yokluğunda anlaşıldığı için çiftçilerin değeri ile önemi anlaşılmış olundu.

Bir musibetin bin nasihatten daha iyi olduğunun anlaşıldığı günümüzde çiftçiye, köylüye verilmeyen değer nihayette tarımın ülkeler için vaz geçilmez bir unsur olduğunu hatırlattı.

Başta ülkemiz olmak üzere birçok ülke hiç olmazsa açlıkla imtihanın yaşanmaması için çiftçiye ücretsiz tohum dağıtmayla beraber Devlet arazilerinin kullanılmayan bölümlerini tarıma ücretsiz verme yolunu tercih etti.

Yüz gramlık bir teknoloji harikası telefonun on ton kayısı ile mukayese edildiğinde paranın daima teknolojiye yatırılması gerektiğini düşünenler 2 Türk Liralık ekmeğin karın doyurduğunu, fakat yastık altındaki birikim olan Dolar ve Euro cinsi birikimler ile yüz gram özgül ağırlığı ile on ton kayısı ile eş değer tutulan teknolojinin karın doyurmadığını, aslolanın ise, her ikisine sahip olunduğunda hayatın normalleşeceğinin anlaşılması ise işin en güzel tarafı oldu.

Tabi ekonominin ayakta tutulması sadece tarım ve sanayi olmadığı gibi her ülkenin olmazsa olmazı olan küçük ölçekli irili ufaklı işletmeler.

Bunlar, Tekstil, inşaat, market, manav, bakkal, kasap, diye sıralanırken bunların bu virüs bulaşından zarar görmemeleri için hükümetler önlem alırken emekli, çalışan ve benzeri sınıflarda ise temsilcileri vasıtası ile seslerini duyurarak hükümetlerden çözüm üretmesini istemesiyle kısmi de olsa çözüm için her ülke kendine göre çözüm bulmaktadır.

YEREL BASININ SORUNLARI HALEN ÇÖZÜM BEKLİYOR!

Sesini; bu dünyanın başına bela olan Covit-19 Corona virüsten çok önce duyurmak için defalarca hazırladığı dosyalarla ilgili kurumlara yerel basının sorunlarını taşıyan birçok Yerel Basın Mensupları Derneği’nin bu meseleleri çözüm bekliyor, çözüm bulunmalı derken verilen hiç bir mücadele de başarıyı ve sonucu yakalayamadı.

Acaba ülkemizde Yerel Basın bu virüs ile sesini duyurabilme imkanı yakalar mı diye düşünmek ise abesle iştigalden ileri gitmez.

Ne zaman Yerel Basının ‘Kangren olmuş’ Sorunları adı altında bir konu açılsa ilgilisi, yetkilisi kim varsa yerel yönetimler olan Belediyelerin yasaya konan bir maddeden dolayı desteklediği söylenir ama işin aslı ise böyle değildir. 

Aslında Yerel Basının sorunları çözümü, yerel yönetimlerin yasayla, ekonomik desteğe bağlanması ile çözülmez.

Hangi yerel yönetim yaptığı yanlışı cesaretle yazan bir Yerel Gazeteye yasada gösterilen ekonomik destek maddesini uygulayarak katkıda bulunma erdemliliğini gösterebilir.

Devlet, kendi eli ile gazetecilerin yerel yönetime mahkum edilerek onların istediği doğrultuda gazetecilik yapmasını da istemiş oluyor.

Bunu bütün çözüm merkezinin başındaki bürokratlar, seçilmişler, atanmışlar bildiği halde Yerel Basın meselesine eğilmez, sadece yerel ve genel seçimde dar bölge kitlelerini etkilemek için kullanır.

Maalesef halen Yerel Medya ülkemizde üvey evlat muamelesi görmeye devam etmekte. Dünyayı saran bu Corona virüs belasında dahi hiç bir kurum ve kuruluş bu Yerel Medya mensuplarının ekonomik olarak çöküşünü ne gördü ne görmeye çalıştı…

Ekonomik olarak en hazırlıksız yakalanan Yerel Medya mensupları ise, hiç bir kurum ve kuruluş tarafından hatırlanmaması ne kadar acı ve gariptir.

Bu virüsle mücadelede insanüstü başarı gösteren beyaz yakalılara ve Asayiş güvenlikle ilgili çalışanların verdiği mücadele takdire şayan her türlü övgüyü hak etmektedir, Yerel Medya çalışanlarının emeğinin varlığını görmek için acaba nasıl bir Musibet olmalıdır.

Alışıla gelen Ulusal Medya tanımı hala Hükümetin, Siyasilerin, Bürokratların, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun bakış açısında yerini korumakta. 

Her ne kadar değişen dünyanın gelişen teknolojinin etkisiyle Yerel Medya dünyanın diğer ucunda ses getirecek Haber ve Belgesel gibi çalışmalar yapmış olsa da hala ilgili kurum ve kuruluşlar aynı mantık ve mantalite ile Ulusal Basına ‘önem vermek’ kavramını sürdürmektedirler.

Teknolojinin yaygın olmadığı dönemlerde Görsel Medya olarak Ulusal denen TV ile Radyo kanalları Karasal antenlerle ülke genelinin büyük bölümüne yayın yapabilmek için ekip, ekipman, teknik personel ile yayınlarını sürdürürken, Ulusal medya denen isimleri herkes tarafından bilinen Gazeteler ise, yine aynı ekip mantığı ile ülkenin bir çok bölgesine Yazılı Medyayı ulaştırarak kendilerini ulusal basın sınıfına sokuyor.

İlgili kurum ve kuruluşlar ise, gereken ciddi maddi ve manevi desteği gösterdiği halde ne TV kanalları ülke genelinde izlenebiliyor, ne Ulusal denen gazeteler ülkenin her köşesine kavuşturulabiliyordu.

Bu şartlar altında bazı büyük iller, yani günümüzde isimleri büyük şehir olarak anılan illere yaptıkları yayınlar nedeni ile ülke genelinde Ulusal basın olarak anılıyor, Ülkeyi yönetenler tarafından zamanla üçüncü kuvvet basın denirken bu zamanla Birinci kuvvet olarak anılıyordu.

Çünkü halkı aydınlatma adına üstlendiği rol önemli bir rol olmakla beraber, halkın aydınlanmasının sağlanması ile zamanla Orduya, Hükümete, Bürokratlara ülkede yapılan usulsüz, yanlış, yersiz, tutumları açıklamasıyla gerçeğe uygun hale gelmesi için adeta yön vererek doğruların yapılmasına ön ayak oluyordu.

Bu gücü elinde bulunduran medya baronları zamanla hükümetleri değiştirecek haberlerle kamuoyunu yönlendirirken ülke yöneticilerini ellerinde tutabilmeleri için zamanla basın ilke ve ahlak kurallarını hiçe sayacak davranışlarda sergileyebiliyorlardı.

Yanlış ve hiç ilgisi olmayan bir konuyu kamuoyuna sunarak kitleleri yalan ve yanlış bilgilerle yönlendirip kurum, kuruluş, özel ve tüzel kişiler dahil kamuoyunda itibarsızlaştırıp bunu her zaman yapabileceğini açıkça gösteriyordu.

Basın özgürlüğü adı altında yaptığı bu hamleyi bir Tekzip ile düzelttiği zaman verdiği zararın telafisinin % 1 dahi düzeltilmezken o habere, haberlere, muhatap olanların kendilerini kamuoyunda aklamaları ise adeta imkansızlaşıyordu.

Ülkemizin idarecilerinin, siyasilerinin, bürokratlarının hala Ulusal basın etkisinde kalmalarının nedeni işte şuur altına kaydedilmiş olan bu korkudur.

Tüm zamanlarda Bölge, İl, İlçe Gazeteleri ise yayın süreleri boyunca tek bir tekzibi dahi yayınlamamalarının nedeni ise bölge, il, ilçe halkıyla daima iç içe olmaları, haber yaptıkları kurum, kuruluş, özel ve tüzel kişiler ile daima iç içe olmasıdır.

Yerel Medya bulunduğu yerdeki güvenirliliğini korumak için daima doğruyu, halk yararına konuları, gerçekte toplum için çalışan bürokrat, kurum, kuruluş özel ve tüzel kişilerin yaptıkları doğruları, yanlışları net yazabilmesinden dolayı halkın güvenini kazanan Gerçek Gazetecilerin oluşturduğu medyadır.

Her meslek grubunda olumsuz örnekleri zamanla olsa da bu istisna olarak bilinir, bu tür Gazate, TV, Dergiler çok uzun ayakta da kalamaz. Ulusal medyanın itibarsızlaştırma operasyonları ile itibarsızlaştırdığı kurumların aksine Yerel Medyada bu tam tersi olarak işler. Bu ve benzeri davranış sergileyen

Yerel Medya ve mensupları anında halk tarafından itibarsızlaştırılır.

Dolayısıyla, Yerel olarak adlandırılan Yerel Medya ve çalışanları; dar bölgede hareket etmelerinden dolayı, yalan, yanlış haberlere imza atma cesaretini gösteremezler. Daima halk için bir şeyler yapma adına çalışmakta olan Yerel Medya mensupları genelde Ulusal olarak adlandırılan gazetelerde çalışmış olup, Ulusal olarak yapılan yanlışlara tahammül edemeyip işlerini daha iyi yapma adına kurmuş oldukları medyalardır.

Dünyanın her bir köşesinde medya mensupları Basın ahlak kuralları içinde hareket ederek ayakta kalma saygınlığını gösterirken ülkemizde korku saltanatı, tehdit, şantaj ile yaptırımlarını sürdüren medya baronlarının tamamı getirisi düşük olan bu sektörün dışında işlerle iştigal eder ve bu getirisi yüksek işleri ülkeyi yöneten idarecilerle girdikleri Ahbap çavuş ilişkisiyle devam ettirirler.

Bu ilişkilerden kaynaklanan yüksek getirilerden dolayı istedikleri gibi programlar yaparken, istedikleri kalitede gazete ve dergilerini ayakta tutmayı başarırlar.

Tüm bu çalışmaları bu ilişki yumağı ile gerçekleştirirken, Aslında aldıkları tüm haberler ise Yerel Medyadan gitmektedir. 

Göstermelik olarak zamanla canlı yayın araçları il il gezip gövde gösterisi yaparken verdikleri mesaj Uusal olarak adlandırılıyor, Yerel Medya bir kez daha onların gölgesinde kalıyor, Onlar ise toplumun, yönetici ve idarecilerinin gözünde büyük medya olarak (ulusal) olarak hafızalara yerleşiyordu.

Aslında adı her ne kadar ulusal olursa olsun ülke genelinin tamamına Yerel Medya mensupları sayesinde hakim olduklarını bir türlü ülke yöneticileri anlamamakta…

Oysa adları her fırsatta Ulusal olarak geçen bu medya ve baronları ülke genelinde güvendikleri kaynak, aldıkları bilgi, kullandıkları temsilciler, illerdeki muhabirleri yerel medya mensuplarıdır.

Dünyada ve özellikle Avrupa, Yerel Medyaya olan güvenini her geçen gün arttırarak Yerel Medyayı desteklerken, haber kaynaklarının Yerel Medya olduğunu kabul ederken bizim idare ve yöneticiler ise Yerel Medyaya uzakta kalarak hareket etmeyi tercih ediyorlar. 

Söz siyasilere, bürokrasiye geldiğinde hangi medya diye sorulmakta, Yerel Medya dendiğinde gücünün olmadığını hafızalarına yerleşen o ulusal medyanın itibarsızlaştırma bölümü akla gelmektedir.

Örnek vermek gerekirse İstanbul'un bir ilçesinde yapılan bir fuhuş operasyonu, bir uyuşturucu operasyonu, bir kaçakçılık operasyonu veya bir cinayet çalışması için Yerel Medya çağrılıp ona bölgesinde yaptığı çalışmayı bilgi olarak vermesi gerekirken, O ilçeyi yöneten Emniyet Müdürü yerel medyayı görmezden gelip, Bunun yerine Ulusal medyayı çağırarak detaylarına kadar anlatması,  Bu haberi bir şekilde öğrenen O  bölgenin medyası canla başla çalışarak bölgesinde yapılan bu operasyon hakkında bilgi almak için emniyetin kapısında beklerken Emniyetin bu tutumu dahi Ulusal medya fobisini hatırlatmaktadır.

Avrupa’da yerel yönetimler Yerel Gazetelerle iş birliği içinde hareket ederek kaliteyi ve yüksek standardı yakalaması bizdeki yöneticiler tarafından biliniyor olsa da, bu konuda ısrarla ketum bir davranış içinden çıkamıyor veya çıkarılması için bir çaba sarfedilmeyişinde acaba başka nedenler mi var?

Bunu anlamak mümkün olmuyordu.

Yerel Medyayı yerel yönetimlerle entegre ederek doğru habercilik, doğru bilgilendirme, bilinçlendirme yerine kurum ve kuruluşlar kendince Ulusal medyanın yalan ve yanlış hatta yersiz haberlerini susturmanın, durdurmanın yolu için kendince çözümler üretme yoluna gidiliyordu.

Medyanın gerçek gücünü bilen özel kurum kuruluşlar kendi medyasını yaratmanın yollarını arıyor, (TSK) Türk Silahlı Kuvvetleri 28 Şubat süreci olarak adlandırılan süreçte meydana çıktığı gibi kurduğu internet siteleri vasıtasıyla karşı haber atağına geçtiği ortaya çıkıyordu.

Bu süreç Türk Emniyet Teşkilatında da istihbarata karşı koyma adına kurulduğu tespit ediliyor, yasalara aykırı hareket edildiği için (Andıç) davaları olarak üst rütbeli subaylar ile rütbeli polis müdürleri yargılanıyor ve az sayılmayacak cezalara da çarptırılıyordu.

Buna yerel yönetimlerde adım atmış, her Belediye kendi bünyesinde azımsanmayacak bir bütçe ile il ve ilçelerinde bulunan Yerel Gazetelerin tamamının bütçesini aşan bir bütçe ile gazete ve dergi çıkarmış olup hala bu alışkanlığa devam ettikleri görülmektedir.

Her belediye bunu yaparken, basın ile hiç bir ilgisi olmayan bu birimin başında başka konularda yetkili kişiler, meclis üyeleri devletin imkanları ile çıkardıkları bu dergilerde çalışan, yazar, çizer adı altında sigorta edilerek Sarı Basın kartı hakkı elde ederken, sokaklarda amansız bir mücadele ile Gazetesini çıkaran Yerel Medya mensupları sigorta bedellerini yatıramadıklarından dolayı bu haklarını kullanamıyorlar.

Ulusal olarak adlandırılan medyadan kurtulmanın yollarını, karşı atak olarak seçtikleri yol olan andıç sitelerine ayrılan zaman, verilen emek, harcanan ücret yerine Yerel Medyanın dar alanda yaptıkları doğru haberciliğin seçilmemesi acaba nasıl ifade edilebilir.

Her önüne çıkanın Gazetecilik yaptığı meslek gibi görülüp daima ötelenen, horlanan, bir kenara bırakılan ihtiyaç olunan seçimlerde ise aranan Yerel Medyanın gerek merkezi hükümet gerekse yerel yönetimlerle ortak hareket etmeleri halinde ülkede doğru haberciliğin, gerçek bilginin alınacağı gerçeğini ilgililer acaba ne zaman anlayacaklar, AB standartlarına kavuşturacaklar, bu muammaya nasıl bir çözüm getirecekler, bellirsizlik hala devam etmektedir.

Ulusal medya fobisi atlatılıp güçlendirilen, değer verilen Yerel Medya, Ülkede demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak topluma daima en doğru haberleri vermekten kaçınmayacak olması acaba kimin, kimlerin işine gelmemektedir.

Türk Yerel Medya Basın mensupları olarak; Ülke sevdalısı, Meslek aşkı ile kıt kanaat geçinerek daima doğruları Hak için, halk için, halktan yana çalışan bu emektarların anlaşılması ve kendilerinin ilgili kurum ve kuruluşlarla entegre edilmesi ile kendilerinden çok ülkenin kazanacağı kanaatini taşımaktadırlar.

Ülkemizde kısa bir dönem önce adı Başbakanlık Basın Enformasyon Müdürlükleri olarak devam ederken Cumhurbaşkanlığı sistemi ile Adı Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı’na dönüştürülen kurumun başında bulunan saygın kişilik, dürüst karakter ve tutumu ile medyanın sevgilisi haline gelen Sayın Prof. Dr. Fahrettin ALTUN, eğer ülkedeki Sarı Basın kartı sahiplerini ciddi bir anlamda sorgularsa bir çok Sarı Basın kartı sahibinin bu meslek grubu ile uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığını ve parayla aldığını, İmtiyaz gibi görülen aslında hiç bir imtiyazı şu anda olmayan bu kartı taşıdıklarını görecektir.

Yukarıda ifade ettiğim gibi başta yerel yönetimlerin kendi bölgelerinde ağırlığı olan Yerel Medyaya sahip çıkması, Merkezi hükümet üyelerinin ilk siyasete soyunduklarında destek almak için peşinden koştukları Yerel Medyayı hatırlaması, Özellikle İletişim Daire Başkanı sayın Prof. Dr. Fahrettin ALTUN'un bir Yerel Basın Çalıştayı ile Yerel Basının geciken saygınlığını, etkisini artıracak çalışmanın içerisine girmesi ile kalite de yakalanmalıdır.

Sözün özü; Yerel Basının yıllardır süren ve kangren haline gelmiş sorunlarının çözümü için düzenlenecek geniş bir ‘Yerel Basın Çalıştayı’nın tüm sıkıntıların bir anda çözülmesine vesile olacağına inanıyoruz…

Yerel Basının sorunları dendiğinde, ilgili kurumların ekonomik destek olarak algılamaları da bu konunun çözülememesine en büyük etkendir.

Unutmayalım; bu Yerel Basın özellikle ‘Adam gibi Adam’ olan Siyasetçileri de ‘Yerel’den tavsiye ile Devletimize kazandırmıştır. Ayrıca, Vatanına ve Milletine layık olmayan siyasetçiye de yüz vermeyerek deşifre edip silmiştir…

Son olarak; AB kriterlerinin uygulanması, Yerel Basının kalitesinin yükseltilmesi ve Hak ettiği yere gelmesi için yeterli olacaktır.

Editör: TE Bilişim