Bu günlerde her eve zarf içinde tohum gelmiş.
Unutulmaya yüz tutmuş mektuplar, kapılarımıza bırakılmış.
Zarf TC Orman ve Su İşleri Bakanlığından, mektup ise Cumhurun başkanından. İçindeki en güzel olanı da bir ağaç TOHUMU.
Benim mektubumdan ise Karaçam tohumu çıktı.
Mektup her eve geldi zaten, milletim haberdar.
Çok güzel bir düşünce ile yola çıkılmış, akıl edenlerin düşüncelerine sağlık olsun.

***

Tohuma baktım, etrafa baktım, ben bunu çimlendirirsem nereye dikebilirim diye düşündüm yer bulamadım.
En azından bir yıl evde çocuğu olan zahmete girerse bir fidanın ne koşullarda yetiştiğini çocuklarına gösterebilirler diye sevindim.
içindeki bilgilendirmeleri okudukça da hüzünlendim.
Balkondan baktığımda sadece beton yığınları görüyorum.
Benim gençliğimde baktığımda güzelim bağlar, zeytinlikler, portakal bahçeleri, pamuk tarlaları, sayısız sebze ve meyvenin yetiştiği güzelim ovada şimdi binalar ekilmiş ve de beton üretmişler.
Öncelikle kentçilik anlayışının yeniden ve de ivedilikle gözden geçirilmesi gerekir. Gelecek nesillerin beyni çalışması için temiz hava ile nefeslenmesi geremez mi? Yaşamak için ilk şart nefes değil mi?
Köylerimizi bitirdik, kentlerimiz ise yaşanılır halde değil.
Sularımız...
Gelecekte savaşlara meydan verecek insan öğesini Kirlettik.
Bilinçsizce zehir oldu derelerimiz, kaynaklarımızı ise şirketler şişeye soktular. Barajlardan bahsediliyor, sayısı ile övünerek anlatılmış.
Bölgemizdeki barajların kurulduğu alanlara bazen görev bazen gezmek için gittiğimde içim sızlıyor.
Suyun çıkış kaynağına yakın yapılmış ve oldukça pahalıya mal olan enerji taşımalarına mal olmaktadır.
En önemlisi ise kurumaya yüz tutan dere yataklarında, nehir kıyılarında doğal hayat hızla yok oluyor.
Buralara yakın köylerde bile içme ve de sulama suyu sıkıntısı çekildiğine şahit olabilirisiniz.
Çünkü özel şirketlere verilen izinler suyu pınar başından tutup, kazanca çevirme derdindeler.

Barajlar dağların tepelerine yapıldığından üretilen enerjiyi kentlere, yerleşim birimlerine, tüketilecek noktalara iletene kadar ne kadar orman ağacı kesildiğini hesap eden, yerinde gören var mı?
Bilmiyorum?

Baraj alanları için kesilenleri saymıyorum?

Yanlış yere kurulan baraj ve göletler maliyeti çoğalttığı gibi ormanda da büyük kayıplara yol açtığı aşikardır.
Ha orman canlıları da yok oluyor bu arada.
Diğer yandan imara açılan yakılan orman alanları desen içimizi,yakıyor ciğerlerimizi kurutuyor.
Dikilen ağaçlardan çok verilen tavizlerle ormanlarımız yok oluyor.
Yabancılara satılan orman ve tarım alanlarımız ise milletimizin bağrına saplanmış hançerdir.
Korunan tabiat varlıklarına gelince orada da kaygılarım çok.
Çıkarlar doğaya çıkarlar hükmediyor. Mesela Uzungöl, Abant vs bir, bir imtiyazlı izinlerle birilerinin çıkarlarına hizmet eder duruma geliyor sanki...

Gelelim sulanan arazilere....

Tarımda bu kadar ileri isek neden samanı, buğdayı temel yiyecek ürünlerimizi dışarıdan satın alıyoruz?

Neden tohum üretiminde avuç içi kadar İsrail'e bağımlıyız?

Neden İsrail'in gönderdiği özel kodlanmış tutumları onların gönderdiği ilaç ve gübreyle yetiştiriyoruz?

Neden iyi bir tarım sistemine geçmiyoruz?
Biz dünyada Kendini ürünleri ile doyurabilen nadir ülkelerden biri idik, bize ne oldu?
Hayvancılık desen malum dünyadan et dilenir hale geldik?
Biz kendimiz için kendimiz üretsek ve de dünyaya satsak, olmuyor mu?
Her şey rakamlarla olmuyor.
Yerinde neler oluyor? Ülkedeki durum ne ?
Ona bakmamız, ona göre çözüm yoluna gitmemiz gerekmez mi?
Bizim insanımıza gerekli kaynak ve yeterli olanak verildiğinde kendi sorunumuzu kendi ihtiyaçlarımız için, dünyanın her yerine pazarlamak ve de kendimiz çözebilme noktasında birleşerek üretici olmalıyız.
Almak için kırk kapı çalacağımıza ürettiklerimizle övünmeliyiz. Değil mi?

Çok güzel düşünülen bir olay, MEKTUP beni nerelere götürdü
Her şey masa başında rakamlarla olmuyor, sahaya inin,
Ormanı gezin
Tarlada çiftçiyi dinleyin.
Mera bulun çobanın kavalını dinleyin beyler.
Bu işlere birazda kadını katın.
Kadın anadır Toprak gibi...


Kalın Sağlıcakla__Şırıl, Şırıl Yeşille__Meyrem'ce