Denizli’den başlamıştı o kutlu yürüyüş. Gözleri çakmak çakmaktı konuşan kadının. Demokrasi diyordu, Adalet diyordu, vicdan diyordu, parti içi demokrasi diyordu, ön seçim diyordu, liderlik sultasına son diyordu, Parası olmayanın da şansının olacağı bir parti içi demokratik anlayış diyordu. Evet Denizli’de bir MHP milletvekili, Meclis Başkan vekilliği yapmış, tüm Türkiye’nin yakından tanıdığı, eskiden DYP’li olarak İç işleri bakanlığı yapmış ancak ülkücü kimliğini asla terketmemiş, 28 şubatta cesaretini cümle aleme ispat etmiş bir kadın siyasi şahsiyet, çok etkileyici bir konuşma  yaptı... Bu konuşmadan sonra hiç kimsenin şüphesi kalmadı ki o artık MHP’de değişim isteyenlerin büyük çoğunluğunun MHP’nin başına geçmesini istediği liderdi... 

*

Evet Denizli konuşması çok önemliydi.. Çünkü bunca Ülkücü 20 yıllık Balgat’ın Otoriter ve Diktatörlük benzeri yönetiminden illallah ettikleri için, antidemokratik uygulamalardan bıktıkları için, bu şekilde devam ederlerse ülke yönetiminde asla söz sahibi olamayacakları için, artık Ülkücüleri iktidarda görmek istedikleri için güvendikleri ablaları liderliğinde bir hareket başlattılar... Ülkücüler ve Yüce Türk Milleti tam demokrasi ile yönetilmek istiyorlardı.Ülkeyi düşürülen kaotik ortamdan kurtarmak istiyorlardı. İşte bu çerçevede halkın  çok sevip, teveccüh gösterdiği Meral Akşener hanımefendinin önderliğinde, Türkiye’nin dört bir yanında halkı bilgilendirme ve bilinçlendirme toplantıları yapmak İçin büyük bir özveri ile il il, şehir şehir dolaşmaya başladılar. Her gidilen yer bir öncekinden daha coşkuluydu. İnsanlar Meral Akşener’de umut ışığını gördüler ve ona güvendiler... O Anadolu’nun küçük bir köyünden, İç işleri bakanlığına, TBMM Başkan Vekilliğine kadar yükselmiş, Türk kadınının başarı öykülerinden biriydi. Erkek ve kadın tüm vatandaşların sevgi ve saygısına mazhar olmuş bu kadın lider tüm Türkiye’nin rahatlıkla peşinden koşabileceği ve yine tüm Türkiye’nin Başbakan olarak görmek isteyebileceği lider profiliydi. Ülkücüler bu gerçeği görüyor ve iktidara gelme inançları onlara müthiş bir motivasyon, sevinç, coşku ve güç katıyordu.

*
Kurultay sürecinde Balgat’ın çok da şaşırtıcı olmayan antidemokratik uygulamaları devam ettikçe, bizim de başkaldırımız ve isyanımız devam etti. Sonunda Kurultay bitti ve MHP Genel Başkanını  değiştirmek mümkün olmayacağa benziyordu. MHP Kurultayını Demokratik biçimde yapabilmek için farklı stratejiler, farklı yollar araştırılırken 15 Temmuz Hain FETÖ Darbesi çıktı bir de başımıza... Bu iğrenç darbeden en büyük zararı, hükümet çok bağırsa da  bizim değişim hareketi ve özellikle de Meral hanım  görmüştür.... Akla hayale gelmeyecek iftiralara, ağza alınmayacak hakaretlere uğrayan Meral hanım ve peşindeki bizler ilk andaki ağır sarsıntıyı üzerimizden atıp, ülkeyi bulunduğu bu kaotik durumdan çıkarabilmek adına, bin türlü engelleme, bin türlü yok etme çabalarına karşı durarak tekrar bir araya toparlandık.. Bu kez amacımız Referandumda HAYIR çıkararak Cumhuriyeti yaşatmak ve Parlamenter sisteme sahip çıkmaktı... Bu kez yine millet için, vatan için, cumhuriyet için Anadolu yollarındaydık... Salonların Elektrikleri kesildi. Tuttuğumuz salonlar vazgeçti. Meydanlar kapatıldı. Ama yine de yolumuzdan bizi alıkoyamadılar... Meral Hanım ile birlikte canla başla, yılmadan, yorulmadan çalışmaya devam ettik. Sonunda çok az bir farkla EVET çıktı. Ama bu vicdanlarda hep kanayan bir nokta bırakacak olan şaibeli bir seçimdi...

*
Ülkenin tam yarısı HAYIR demişti. Bu oran ile Meral Hanım Cumhurbaşkanı olmalıydı. Olmalıydı ki hileli referandum İle geçilen başkanlık sisteminden tekrar Parlamenter Sisteme dönülsün... Çünkü ablamızın bu millete sözü vardı...Bunun için kurumsal bir yapı gerekliydi. MHP’den iyice umudumuzu kestiğimizden Meral Hanım ile istişare yaparak en sonunda onu Parti kurmaya ikna ettik ve böylelikle İYİ PARTİ doğdu...

*

İYİ Parti bir halk hareketinden, tahakküme karşı bir isyandan, diktatörlüğe karşı bir başkaldırıdan, bir demokrasi özleminden doğmuştur...Meral hanım benim de bizzat canlı şahit olduğum, kulaklarımla duyup, gözümle gördüğüm toplantılarında defaatle demokrasi konusundaki hassasiyetlerini ve vaadlerini anlatmıştır ve bunların sözünü vermiştir... 

*

İYİ PARTİ kurulduktan sonra, MHP kurultayı öncesi, referandum öncesi ve parti kurulmadan önce Meral Hanımın toplumda estirdiği rüzgârın şiddetinde ve toplumsal ivmede ben azalma görüyorum. Yakın geçmişe yönelik bir araştırma yapılırsa ilk çıkışta Meral hanımın partisiz %25-30 larda bir oy oranı olduğu anketlerde açıklanıyordu... Bu doğru yönetilebilseydi, bugün gelinen noktada %50 leri zorluyor olacaktı. Bunun için müthiş imkanlara, olağanüstü paralara filan ihtiyaç yoktu. Son açıklanan anketlerde oy oranlarında bir düşüş görülmekte. Dost acı söyler. Bu durumun sebepleri arasında yapılan doğru işlerin yanında, bir takım isabetsiz ve bile bile yapılan yanlış kararların da rol aldığını düşünüyorum. Bizler Meral Hanımın peşinden koşarken hepimiz birbirimizi çok seviyor ve kardeşlik hukuku çerçevesinde kucaklıyorduk. Atılan yanlış adımlarla aynı yolda ilerleyen insanlar birbirine nefret duymaya başladı. Ortak amacımızı unutmuş gibiyiz. Parti kurulup görevler dağıtıldıktan sonra artık siyaset yapalım düşüncesi ve yaklaşımı sonucu; yola çıkarken yaşanan hisler yerini bir grup insanda hayal kırıklığına, bir grup insanda umutsuzluğa, bir grup insanda yılgınlığa, bir grup insanda boşvermişliğe, bir grup insanda da derin bir üzüntüye bıraktı. En acısı da bu kadar insanın boynu bükük kalmışken, sanki hiç kimseye muhtaç değilmiş gibi, burunları havada gezen, halka eyvallahı olmayan, ATANMIŞ yöneticilerin; takındıkları itici tavırlar, incitici söylemler, yaraları kanatıcı açıklamalar, içinde bulundukları şaibeli bir takım olaylarla gündeme gelmeleriydi.... 

*

Yola çıkarken bizlerin hayalleri çok büyüktü. 
Meral Hanım konuşunca ; kulaklar çınlıyor, gözler parlıyor, kalpler titriyordu. O söyledikçe tohumlar toprağa düşüyor, filiz veriyor, güzel ülkemin her yanına bahar geliyordu. Her yanı heyacan kaplıyordu. 

*

Evet görüyorduk ve birşeyler değişiyordu. Ergenekonda demirdağı eritecek ateş yakılıyor, ufukta, göz mesafesinde o dişi kurt, o asena millete yol gösteriyor yol açıyordu. Bunu gözü gören kulağı duyan kalbi olan her beden iliklerine kadar hissediyordu. İnanmaya görmeye başlamıştık, biz bambaşkaydık, biz, biz olmuştuk, titriyorduk, ve o gözlerde tarihi görüyorduk bugünü görüyorduk, yarınları görüyorduk. Biz o gözlerde orhun anıtlarındaki Ey ulu Türk alltta yağız yer delinmedikçe, üste mavi gök çökmedikçe senin ilini ve töreni kim yok edebiliri görüyorduk. Titre ve özüne dön haykırışını görüyor, işitiyorduk. Biz o gözlerde çağ açıp kapatan Atillayı görüyorduk. Anadolunun kapılarında büyük bir medeniyetin ve geleceğin bağrına kılıç kuşanan Alparslan’ı görüyorduk, istanbul surlarının önünde ya ben seni alırım ya sen beni diye haykıran, o genç adamı o büyük komutanı, o kartalı görüyorduk. Çöllerde Yavuz'un atının ak yelesindeki sırrı görüyorduk, Viyana kapılarında sultan Süleyman’ın atlarını görüyor,  nal seslerini duyuyorduk. Aman Allahım biz o gözlerde milletin kurtuluşu, gene milletin kararlığıyla azmiyle kurtulacaktır diyen, Anadolu'da Türkmen ateşini yakan, ordularına ben size ölmeyi emrediyorum diyerek dünyaya her alanda meydan okuyan o büyük insan o büyük Başbuğ'u Mustafa Kemal Atatürk'ü görüyorduk. Evet görmeye başlamıştık. Vatandaşlar birbirini görüyor, inanıyor, yola çıkıyor, meydanlara iniyordu. 

*

Herkesi bilemem... Ancak ben ve bildiğim bir çok arkadaşım bu duygularla, bu heyecanlarla, bu düşüncelerle bu kutlu yürüyüşe katıldık.Bizler profesyonel siyaset yapmak istemiyoruz. Bizler amatörüz. Ve ölene kadar amatör ruhumuzu koruyacağız. Bir gün nasip olur veya olmaz, bir makamımız olur veya olmaz, hislerimizde zerre kadar bir değişiklik olmaz. Biz ülkeyi düştüğü durumdan kurtarmak istiyoruz. Bu uğurda ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Bizim istek ve arzularımız bu kadar temiz, basit, saf ve çıkarsız. Bu isteklerimizi yerine getirecek olan kadroların siyasi entrikadan ve oyunlardan arınmış, dünya menfaatlerinde gözü olmayan, memleketin ve milletin bu ihtiyaçlarını anlayan, temiz, dürüst, faziletli, kul hakkı yemeyen ve yedirmeyen, Türk olmanın gururunu yaşayan ve yaşatan insanlardan oluşturulması gereklidir...

*

Bizler; 
Tam ve Katıksız Demokrasi diyoruz..
Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir diyoruz...
Kuvvayı Milliye diyoruz...
Misakı Milli diyoruz...
Tam Bağımsız Güçlü Türkiye diyoruz...
Laiklik diyoruz...
Parlamenter Sisteme Dönüş diyoruz...
4.Sanayi Devrimi diyoruz...
Adalet diyoruz...
Milli Eğitim diyoruz...
Çağdaş Uygarlık Seviyesine Ulaşmış Türkiye diyoruz...

Ve bizler bunu; düzgün seçilmiş kadrolarla Sayın Meral Akşener Hanımefendinin yapabileceğine olan inancımızı halen sürdürüyoruz...

1 Nisan’da yapılacak olan İyi Parti Kongresinin Türk Milletine Hayırlı ve Uğurlu Olmasını Canı Gönülden Diliyorum.... 

Bu Kongre  halkın umutlarını yeşertmek için büyük bir fırsattır...

Bu ülkenin kurtuluşu için öyle küçük bir esinti yetmez.

Es deli bir rüzgâr ol, fırtına ol, tayfun ol....

Hadi Sayın Meral Akşener.... Siz bunu yapabilirsiniz. 

Zararın neresinden dönülürse kârdır...