İnsanoğlu paranın icadından sonra trampayı bırakmış ve para kazanmanın yollarını aramıştır. Paradan önce, verebileceği emeği kadar kazanan insan, paranın icadından sonra, az olan üründen üretip, daha çok kazanbilmenin yollarını aramıştır. 

İlk başlarda dağınık yaşayan insan, site devletlerin kurulmasıyla beraber, yaşamın ihtiyacı olan mesleklere de merak salmış ve hayatın sadece ticaret olmadığını öğrenmiştir. Adalet için hakime, sağlık için doktora, güvenlik için kolluk kuvvetlerine ve eğitim için de öğretmene olan ihtiyaç farkedilmiş ve bu yönde eğilimler başlamıştır. Bu mesleklerde iştigal eden kişilere karşı saygı duyulmuş ve o zamanki devletlerin önemli seviyedeki insanları olmuşlardır.

Yılların geçmesiyle beraber daha fazla meslek grubuna ihtiyaç hasıl olmuş ve günümüzde yüzlerce meslek bulunduğu bilinmektedir. İnsanlara istihdam yaratabilme amacı da, yeni meslekler yaratma gayretinin bir tarifidir. 

Meslek, insanın emeği karşılığında bir hakediş elde etmesi ve bu hakedişle hayatını idame ettirmesine yarayan bir araçtır. Hiç bir meslek, bir insanı diğer bir insandan üstün yapmaz. Doktorlar; tıp fakültesi okumuş insanlardan oluşur. Bu, sadece onun mesleğidir. Hiç kimseye; "çık dışarı, sus, çok bilmişlik yapma" gibi aşağılayıcı davranamaz. Bir polis; üstündeki üniformayı, kendisine bir kalkan olarak kullanamaz. Hakim; kanunlara göre karar veren bir insandır. Adaleti temsil eder. Kimsenin emriyle veya keyfi bir şekilde yanlış karar veremez. Öğretmen; her şeyi çok biliyormuş, karşısındaki bir şey bilmiyormuş gibi davranamaz. Şu an bir anket yapılsa; Türk insanının en az %50'si doktor, hakim, avukat, polis veya öğretmenden en az birisini veya bir kaçını dövmek istiyordur. Çünkü ülkemiz; mesleği sadece güç ve para için yapan, işin ruhunu bilmeyen onbinlerce mesleki bitirimlerle doldu. 

Sonuç olarak; mesleki dağılım liyakat esasına göre yapılmadığı sürece, çok doktor, polis, öğretmen, avukat, hakim vb meslek erbabı dayak yiyecek, yaralanacak veya öldürülecek. Gönül istemez ama görünen köy de kılavuz istemez.