Ülkemiz siyasetinde bir HDP’yi meşrulaştırma çabası var. Tabii bazı cenahlarda.

Hiç oyana bu yana kıvırmadan, sözleri ezmeden, evelemeden gevelemeden, söyleyelim.

HDP ülkemizin içinde yasal olarak kurulmuş ABD çıkarlarına hizmet eden, PKK/PYD’nin Türkiye uzantısıdır.

Ülkemizde emperyalizme hizmet eden başka legal partiler, vakıflar, sivil toplum örgütleri, dernekler yok mu? Var?

İşte HDP’de onlardan ve etkili olanlarından biridir.

Mağdur edebiyatı ülkemizde yıllardır uygulanan bir siyaset tarzıdır.

Tayyip Erdoğan 3 ay cezaevinde kalışının ve başörtüsü mağduriyeti edebiyatını yaparak ülkemizde 21 yıldır iktidarda.

HDP eski genel başkanı Selahattin Demirtaş’ta aynı yolu izliyor veya ona o yol izlettiriliyor.

Mağduriyetten son zerresine kadar faydalanma yöntemi uygulanıyor.

Türkiye bu terörist güzellemelerini 2013’de Ak Parti başkanının, sanki kendi projesiymiş gibi topluma sunduğu, ama aslında bir ABD- İngiliz ortak yapımı proje olan ve BOP’un bir parçası olan “Çözüm süreci” adı verilen projenin uygulamaya girmesi ile yaşadı.

Emperyalizm köleliği öyle bir noktaya varmıştı ki Türkiye’nin o zamanki başbakanı Tayyip bey Türklüğü ayaklarının altına alacağını söyleyecek kadar, Habur’da çadır mahkemeleri kuracak kadar, Kandile ve İmralı’ya sürekli aracılar gönderecek kadar, Terörist Abdullah Öcalan ile anayasa değişikliği anlaşması yapacak kadar, PKK sempatizan ve militanlarından devletten maaş vererek “Akil insanlar” heyetleri oluşturup ülkemizin her yanına onları zehirlerini saçsınlar diye salacak kadar, Dolmabahçe sarayında PKK’lı görevlilerle başbakan yardımcısı nezdinde kucak kucağa poz verecek kadar ileri gitmişti.

Türkler olarak; o görüntüleri, o konuşmaları, utanarak, sıkılarak, iğrenerek, nefret ederek izlemiş idik.

Ülkemizin o zamanki ve şimdiki iktidarının, 2013’deki biz Türklerin kabul etmediği çözüm sürecine teşne olduğunu, bu projenin bir uygulayıcısı olmak istediğini ama proje sahiplerince defterinin artık dürüldüğünü görebiliyoruz.

Cumhurbaşkanımız ABD’ye gidiyor, ABD’de onu kendi dışişleri bakanımız karşılıyor.

Artık ülkemizde Emperyalizmin yeni aktörleri, aktrisleri var.

Onlara zaten “Sarı muhalefet” diyorduk.

Sarı sendikalar vardır. İşçinin hakkını korur gibi yapar ama sonuçta işçinin haklarını patrona satar.

Sarı muhalefette öyle bir şey. Milletin hakkını savunur gibi yapar, ama sonuçta milletin hakkını kendisini fonlayan emperyalizme satar. Bu arada kendisi de bir ikbal bulabilir.

Emperyalizm aslında yaptıklarını gizlemiyor.

ABD başkanı Biden daha başkanlığa aday bile değilken Washington post gazetesine “Türkiye’de artık darbe yapmayacağız, dostlarımızı iktidara getireceğiz” diye röportaj vermişti.

İngiliz The Gurdian gazetesi 2017 de Türkiye’nin önümüzdeki 15 yılda siyasetinde öne çıkacak 5 isim arasında en önde Meral Akşener’in adını yazmıştı.

Bunlar açık kaynaklarda halen bulunabiliyor.

Eski Küba lideri Fidel Castro bu gibi durumları açıklarken şöyle demişti “Eğer düşmanın seni övüyorsa sende bir puştluk var demektir”

Emperyalizmin ülkemizde BOP ve ülkemizin bölünmesi için bazı görevlendirmeler yaptığı apaçık ortada.

Sarı muhalefetin bir emperyalist aparat olduğu apaçık ortada.

Meral hanımın daha partisi yeni kurulmuş iken, partinin dünyaya bakışını sulandırmak için “Biz Ernest Renan” milliyetçisiyiz çıkışı…

Meral hanımın, Selahattin Demirtaş’a yaptığı evindeki kahvaltı daveti, Ekrem İmamoğlu’nun Meral hanımla, HDP Eş başkanı Pervin Buldan’ı aynı karede zikretmesi…

Meral hanımın HDP’yi Kürt hareketinin temsilcisi olarak tanıdığını söylemesi…

Meral hanımın Montrö ile ilgili bir paylaşım yapan emekli amiralleri “zevzek” olarak adlandırması, son olarak da “Biz melez bir siyaset izliyoruz” söylemi.

CHP’nin genel başkan yardımcısı başkanlığında bir resmi heyetle Barzani’yi ziyaret etmesi.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesinde muhatabının HDP olduğunu söylemesi (tabii HDP yöneticisinin de muhatap olarak Abdullah Öcalan’ı göstermesi danışıklı mıydı diye de düşünüyoruz, Öcalan’ı meşrulaştırma çabası olarak değerlendirmeliyiz)

Örnekler çoğaltılabilir.

Anlaşılan şudur.

ABD ülkemizde yeni bir işbirlikçi siyasi modeller üretiyor.

Bu fikrini de hain FETÖ darbe girişiminden sonra uygulamaya koyduğu anlaşılıyor.

Ülkemizdeki yeni aparatlar, Kemal Bey, Meral Hanım, cezaevinden Selahattin Bey, yandan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu Bey, figüran rolünde ise Temel Bey olarak görülüyor.

İhanetlerini öncekiler “Analar ağlamasın” ambalajına saklamışlardı.

Bu günkülerin ambalajı yakında vizyona gelir.

Bi kurtulamadık şu devşirme, mankurt, işbirlikçi hainlerden.

Bi kendimiz olamadık…