Sayın Bakanım, lütfen anlatacağım hikâyeyi dikkatli okuyunuz.

Y. Hanım’ın kızı A., bulundukları şehrin en iyi anadolu lisesinde okuyor. Okul, MEB’in kıyâfet serbestliği karârına rağmen bir forma belirlemiş. A., kış gelince doğal olarak formasının üzerine bir hırka giyiniyor. İdâreciler, “Bu hırkayı giyemezsin. Okulun belirlediği gri hırka var.” diyorlar. Bir adı da svit olan gri hırka hakkında ne bir yazılı karar ne de bir yönetmelik var. Üstelik, sâdece bir mağazada satılıyor ve çok pahalı. Genç kız, bordo hırkasını giyinmeye devam ediyor.

Nihâyet birgün Müdür Bey, A.’yı odasına çağırıp uyarıyor. A., ne mahzuru olduğunu soruyor. Müdür, ”Gri hırka giymezsen senin bu okulun öğrencisi olduğunu nereden bileyim?” diyor. A., bu soruya, “Çok basit hocam. Sorun söyleyeyim.” cevâbını veriyor. Müdür, gri hırkada ısrar edince zâten sürekli uyarılmaktan bıkan genç kız, “Eğer bir suç işliyorsam cezâmı verin; siz de rahatlayın ben de.” diyor. Bunun üzerine Müdür, “Sen bu okulda tutunamazsın. Başka okula gidersin!” diyor. Genç kız, okula puanıyla hak ederek geldiğini hatırlatıyor.

Konu eve intikal edince baba, soluğu okulda alıyor. Müdür Bey’e, kılık kıyâfete böyle bir yaklaşımın 28 Şubat dönemine âit olduğunu; bu dönemde bunların olmaması gerektiğini söylüyor. Müdürden, gri hırkayla ilgili yazılı bir belge istiyor. Elbette böyle bir belge yok. Sâdece okulun sitesine konmuş fotoğraf var.

Baba, Kaymakamlığa şikâyet dilekçesi veriyor. Hırka meselesinden ziyâde, “Sen bu okulda tutunamazsın!” diyen müdürün uyarılmasını istiyor. Dilekçeye, öğrenciyle bu tip konuşmaların iknâ odaları gibi olduğunu da yazıyor. Soruşturma açılıyor. Öğrencinin ifâdesi alınıyor.

Anne, şunu özellikle vurguluyor. Bu süreçte okul idâresinden kızına karşı ters bir hareket kesinlikle olmadığı gibi hırkasına da karışmamışlar.

Birgün kaymakamlıktan dilekçenin cevâbı geliyor. Okul idâresinin bir yanlışı olmadığına karar verilmiş. Bu sefer anne, soluğu, Kaymakamın yanında alıyor. Müdürün söylediği, “Sen bu okulda tutunamazsın!” cümlesinin ne anlama geldiğinin cevâbını istiyor. Kaymakam, “Bakın, kızınız müdüre, ‘Cezâ ver, sen de rahatla ben de.’ demiş.” deyince anne, “Benim kızım, kendisinden büyüklerle, hele de hocalarıyla sen diliyle konuşmaz.” cevâbını veriyor.

Anne, kaymakamın yazılı olanlara değil, anlatılanlara inandığına hükmediyor. Çünkü kızı, ifâdesini verirken müdüre ne dediğini gizlememiş; kelime kelime söylemiş. Kaymakam, bu ifâdeleri değil, anlatılanları dikkate alıyor maalesef ve şöyle devam ediyor: “Dilekçenizde okulda iknâ odası olduğunu yazmışsınız. Bu kabul edilemez. Hemen araştırttım. Böyle birşey olmadığı ortaya çıktı.”

Oysa dilekçede, “Okulda iknâ odası var” diye bir ifâde yok. Anne, bu ifâdenin eşine âit olduğunu; elbette müdür odasının iknâ odası olmadığını ve sâdece benzetme olduğunu söyleyince Kaymakam şöyle diyor:

“Müdür, bu ifâde için dâvâ açacak.”

Anne, dilekçedeki ifâde belli olduğu hâlde koskoca kaymakamın dâvâ açılacağını söylemesi karşısında şaşırıp kalıyor. “Açsın” cevâbını veriyor. Kaymakam, şikâyet dilekçesini alıp ilgileneceğini söylüyor.

Anne, oradan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gidip bulabildiği şube müdürüne şöyle soruyor:

“Hocam, bir müdür, gri kırka giymedi diye bir öğenciye, ‘Sen bu okulda tutunamazsın!’ diyebilir mi?”

Şube müdürü, kılık kıyâfete uyulmasının öneminden bahsediyor. Anne, “Peki neden kravatınız yok?” diye soruyor. Şube müdürü şaşkın bir şeklide cevaplıyor: “Dolabımda. Âmirlerimin yanına giderken takıyorum.”

Anne, “Şu anda görev başındasınız hocam. Burası, makam odanız. Ayrıca kravat taraftarı değilim. Takıp takmamanız umûrumda değil.” diyor.

Anne, sonra İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne ulaşıyor. Müdür Bey, uzlaşmadan yana. “Lütfen bu konuyu büyütmeyin” diyor. Anne, Müdür Bey’de Kaymakamın yaklaşımını görmeyince sâkinleşiyor ama hırka konusunda kızına karışamayacağını da ekliyor.

Anne-baba, İlçe Milli Eğitim Müdürü’ne söz verdikleri için sessizler. Okul müdürünün, dilekçedeki benzetme için dâvâ açmasını dört gözle bekliyorlar.

Anneyi üzen konu, on kişiye yetecek özgeçmişi olan bir kaymakamın, yazılı ifâdeler ortada olduğu hâlde kulaktan dolma bilgiyle, üstelik kızını hiç görmeden peşin hüküm vermesi. “Kaymakam Bey’in, kız çocuklarının hayâta hazırlanması hakkında projesi bile var.” diye gülüyor.

Ziya Hocam, annenin şu ifâdelerini lütfen iyi okuyun:

“Kızım başörtülü. 28 Şubat döneminde olsak okula alınmayacaktı. Elbette bu çağdışı yasakla gri hırkayı kıyaslamam. Fakat büyük umutla girdiğim kaymakam odasında gördüm ki okuduğu her okulda örnek öğrenci olan kızım, devletin gözünde, sırf gri hırka yüzünden düzen bozucu. Yâni kemiyet farklı ama keyfiyet aynı.”

Babanın anlattığına göre, mezkûr okulda ilginç olan başka konular varmış. Gri pasaport düzenlenerek veli ve öğrencilere yurtdışı turları düzenlendiği ve ciddî gelir elde edildiği iddiâları var ki İçişleri Bakanlığı’nca suç kabul edilen bir durum. Yâni Kaymakam Bey’in ve Müdür Bey’in, gri hırkanın değil, gri pasaportun peşine düşmesi gerekiyor.

Sayın bakanım!

Çocukları üniversiteye ve hayâta hazırlanan bir anne babanın, gri hırka yüzünden yaşadıklarını, müdürle ve kaymakamla imtihanını size anlatmaya çalıştım. Hem anne-babanın hem de kızlarının merak ettikleri soruları size sormak istiyorum.

Gri hırka giyince örnek öğrenci olunuyor mu?

Gri hırka giyince üniversiteye giriş imtihanında başarılı olunuyor mu?

Gri olmayan hırka, düzeni bozar mı?

Eğitim sorunlarımız boyumuzu aşmışken Milli Eğitim’in, öğrencilerin ne renk hırka giydiğini tâkip etmekten daha mühim bir işi yok mu?

Ve son soru Sayın Bakanım:

İyi bir lisede okumaya hak kazanmış iyi bir öğrencinin, okulda tutunabilme kriterleri nedir?