Gecikmeli olarak da olsa “Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu” filmini seyretme imkânı buldum. Buldum ve bulur bulmaz da kaybetmekten korkmaya başladım. Kaybetme korkum aslında bu film değil de, kalite! Daha doğrusu filmlere konu olacak, diziler yapılacak hikâyeleri olan Ülkücü camianın, daha önce çekilen birkaç filmde bu kaliteyi, bu prodüksiyon zenginliğini yakalayamamış olmalarından kaynaklanıyor. Çünkü bir defa daha gördük ki, ilgi çekici ve seyredilebilir film çekebilmek için güçlü bir bütçe ve tam profesyonel ekip gerekiyor. Cep Herkülü’nden söz edecekken Ülkücülerle bağlantı kurmamın sebebi yazının bütünlüğü içinde anlaşılacaktır. Onun için önce Türklüğün gurur abidelerinden biri olan Şampiyon Naim’den ve hayatından bahsetmek istiyorum.

Naim Süleymanoğlu, 23 Ocak 1967 tarihinde Bulgaristan'ın Mestanlı Beldesi'nde dünyaya geldi. Halter otoritelerine göre dünyanın gelmiş geçmiş en iyi haltercisidir. O, bütün dünyada “Dünyayı Kaldıran Adam” ya da “Cep Herkülü” olarak biliniyor. Halter sporuna, henüz 10 yaşına bile girmeden başlayan ve kendi ağırlığının üç katını kaldırarak tarihe geçen bir dev adamdır O. Üç Olimpiyat altın madalyası, yedi Dünya Şampiyonluğu ve altı Avrupa Şampiyonluğu var. Dile kolay, gençlerde 13, büyüklerde 50 olmak üzere tam 63 rekorun sahibidir Naim.

Bulgaristan’da yaşayan bir Türk ailenin çocuğu idi, orada doğmuş ve halter sporuna orada başlamıştı ama sanki Türkiye için yarışıyor gibiydi. Çünkü o yıllarda Bulgaristan’daki komünist rejim, diğer soydaşlarına olduğu gibi büyük bir şampiyon olmasına rağmen kendi ailesine de baskı uyguluyor, işkence ediyordu. İsimleri de değiştirilmiş, Naim’e Naum Shalamanov yazan bir kimlik verilmişti. Bu çok ağırına gitmişti, kaçıp kurtulmak için fırsat kolluyor ama sıkı takip altında olduğundan başaramıyordu.

1986 yılında, bugünlerde kıta çapında baş gösteren yangınlarla boğuşan Avustralya’nın Başkenti Melbourne'de düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası'nda Türkiye Büyükelçiliği'ne sığındı. Sığındı da bu nasıl oldu? Bu olay, öyle bazı gazetelere yazılıp çizildiği gibi “Tuvaletten çıkıp kahveye gitti, şöyle oldu böyle oldu” diye geçiştirilebilecek basit bir kaçma, kaçırılma işi değil. Her şey planlı ve programlı.

İşte, yukarıda sözünü ettiğimiz bağlantıyı açıklamanın yeridir artık…

12 Eylül’den sonra pek çok Ülkücü gibi yurt dışına kaçmak zorunda kalarak Almanya’ya giden Ozan Arif, konser vermek üzere Avustralya’ya davet edilir. Konser sırasında Bulgaristan’da Türklere uygulanan zulümden de söz edince, orada bulunan ve Bulgaristan’dan göç eden Türkler konserden sonra kendisi ile görüşüp evlerine davet ederler, aralarında bir samimiyet oluşur. Naim’in, birkaç yıl sonra Melbourrne’de düzenlenen Halter Şampiyonasına katılacağı anlaşılınca, orada bulunan soydaşları kaçırma planları yapmaya başlarlar ama bu işi nasıl yapacaklarına karar veremezler. Derken ahbaplık kurdukları Ozan Arif’i ararlar. Ozan Arif onlara, daha önce Samsun Ülkü Ocakları Başkanlığı yapan ve eş durumundan Avustralya’ya göç eden hemşerisi Ali Durnaoğlu ile görüşmelerini tavsiye eder. Ozan, kendisi de Ali Durnaoğlu’nu arayarak durumu anlatır, yardımcı olup olamayacağını sorar. Cevap, tam da bir Ülkücüye yakışan cinstendir: “Ozanım, zaten burada küflenmişiz. Memnuniyetle… Bu konuda gereken ne ise yaparız. Arkadaşlar beni arasınlar!..”

Kısa bir süre sonra da Ozan Arif’e telefon açan Naim’in köylüsüyle tanışırlar. Şampiyona programına ve Naim’in kaldığı otele göre planlar yapılır, fırsatlar kollanır. Ozan Arif de devamlı telefonla arayarak gelişmeleri takip etmektedir.

Halter sporu ile hiç ilgisi olmayan Ozan Arif, iyi ve dikkatli bir seyirci olmuştur artık. Hem Naim’in başarısını, hem de gelecek haberleri beklemeye başlar. Adeta gözleri televizyonda, kulakları telefondadır. Nihayet Naim’in rekorları ile sevinir. Bulgarlar da takım halinde şampiyon olmuşlardır.

Tabii, adet olduğu üzere şampiyonluk kutlanacaktır. Bulgarlar kutlama yemeği sırasında şampanyalar patlatıp sarhoş olurlarken fırsat kollayıp duran Naim, göz göze geldikleri bir soydaşının da yardımı ile oradan çıkmayı başarır. Ekip zaten dışarıda beklemektedir. Bulgar gizli servisi, Rus KGB, Avustralya polisi her yerde onları ararlarken saklandıkları evden bir dizi görüşme yaparlar. Konsolosluk, Büyük Elçilik, Dışişleri Bakanlığı derken Başbakan Turgut Özal’ın devreye girmesi ile işlem tamamlanır. Naim Süleymanoğlu artık çok sevdiği Türk Milleti için yarışacak ve rekorlarına devam ederek milletimize, güreşler dışında ilk olimpiyat şampiyonluğunu kazandıran sporcu olacaktı.

Onun hayatı baştan sona bir filmdi ama bu filmin aslına uygun olarak çekilip gelecek nesillere aktarılması gerekiyordu. 2017 yılında, henüz 50 yaşında iken ebedi âleme göç eden Naim’in hayatını anlatan filmin çekilmesi için uzun araştırmalar yapıldı ve Barış Pirhasan'ın senaryosunu yazdığı filmin yapımcılığını Dijital Sanatlar/Mustafa Uslu üzerine aldı. Özer Feyzioğlu’nun yönettiği filmde karakterlerin oturması çok önemli idi ve çocukluğundan başlayarak bunda da büyük başarıya ulaşıldığını gördük. Şampiyon Naim’i canlandıran Hayat Van Eck’i de gerçekten tebrik etmek gerekiyor. Duruşu, hareketleri, jest ve mimikleri ile tıpkı Naim’in kendisi gibiydi.

Filmde, Kaçış planları konuşulurken, Melbourne’deki hemşehrisinin Naim’e, “Burada vatansever arkadaşlar var, onlar yardımcı olacaklar” ifadesi ve kaçırıldığı otomobilin önünde sallanan üç hilalli arma ile de Ülkücülerin bu işteki rolü anlatılmış oluyor. Bu vesile ile, gazetelerde yer alan basit kaçma hikâyesinden ayrı olarak bir hakkı teslim ettikleri için film yapımcıları ve yönetmenini tebrik etmemiz gerekiyor. Kaçırılış planındaki rolü dolayısıyla da Ozan Arif’e bir kere daha rahmet diliyorum.

Naim Süleymanoğlu’nun gelişi ile Türk Halterinde büyük bir sıçrama yaşandı, başka şampiyonlar da çıkardık, çıkaracağız. Filmi hazırlayıp gösterime sunanlar büyük bir hizmette bulundular. Naim Süleymanoğlu’nun hayat hikâyesi ile birlikte seksenli yıllar ve öncesinde Bulgarların oradaki soydaşlarımıza yaşattıkları zulümden de kesitler verildiği için film ayrıca önem taşıyor.

Dileğim, bu filmin gişe rekorları kırması ve benzer filmlerin yapılabilmesi için bir yol açmasıdır. Bu konuda asıl görev ise Milli Eğitim Bakanlığı’na düşmektedir. Çocuklarımızın ufkunu açacak, spor dallarında başarılı olmalarına yardımcı olacak bir film. Bu filmde hayal değil gerçekler var. Azim ve irade ile çalışılınca neler başarılabileceğini göstererek milli şuurun oluşmasına katkıda bulunabilmek için işte fırsat!

Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu filminin bütün ilk ve orta dereceli okul öğrencilerine seyrettirilmesi faydalı olacaktır. Ayrıca aileler de üzerlerine düşeni yapmalı, bu film için 5 – 6 yaşlarındaki çocuklarını bile ellerinden tutarak sinema salonlarına götürmelidirler. Eminim ki çocuklar filmi ve Naim’i çok sevecekler, ufukları açılacaktır.