Türk kadını denince sizi bilmem ama benim gözümün önüne hemen Kurtuluş Savaşımızdaki yiğit Anadolu kadınları geliyor. Birden tüylerim diken diken olup gözlerim doluyor , boğazımda bir şeyler düğümleniyor. O isimsiz kadın kahramanları düşünüyorum. O Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın müthiş dizeleri geliyor aklıma, 

Mustafa Kemal’in Kağnısı

Yediyordu Elif kağnısını,


Kara geceden geceden.


Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,


Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,


İnliyordu dağın ardı, yasla,


Her bir heceden heceden.

Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına

Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.

Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,


Nam salmıştı asker içinde.


Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,


Doğrulmuştu yola önceden önceden.

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,


Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,


Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı,


Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra,


Gecenin ulu ağırlığına karşı,


Hafifletir, inceden inceden.

İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında


Elma elmaydı yanakları üzüm üzümdü gözleri,


Kınalı ellerinden rüzgâr geçerdi, daim;


Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.


Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti,


Niceden, niceden.

Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu,


Nazar mı değdi göklerden, ne?


Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez,


Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur


Nasıl dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı.


Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden


Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,


Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.


Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin,


Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.


Bak hele üzerinden ses seda uzaklaşır,


Düşerim gerilere, iyceden iyceden.

Kocabaş yığıldı çamura,


Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar,


Örtüldü gözleri örtüldü hep.


Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı, bacım,


Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik,


Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden…………..

Bu dizeleri belki yüzlerce kez okudum. Her defasında da aynı duygularla, kalbim çarpmaya, gözlerim dolmaya, sesim titremeye başlayıp müthiş bir gurur kaplıyor tüm bedenimi. Göğüs kafesim şişip, başım dimdik oluyor. Elif’in, o olağanüstü kadının, Anadolunun dört bir yanındaki o muhteşem kadınların, Elif’lerin torunlarından biri olmanın haklı gururunu taşıyorum. 

Tarih boyunca Tanrı’nın her zaman sevdiği, koruyup kolladığı, merhametini esirgemediği, namerde muhtaç etmediği bir toplumdur Türk Toplumu. Zaman zaman sıkıntılar çekse de en sonunda zafer bizim olmuştur. Ve yine Tanrı Türk toplumuna o asil, merhametli, becerikli, cefakar, vefakar, çekip çevirici, uzlaştırıcı, koruyup kollayıcı, yapıcı, savaşçı, barışçı, şevkatli, anaç, idareci, sır saklayan, çözümcü, yardımsever ve yönetici Türk kadınını hediye olarak göndermiştir. Tarih boyu ve günümüzde hiç bir milletin kadınları Türk Kadını kadar her alanda erkeği ile birlikte mücadele vermemiş ve yine erkeğini bu denli yüceltmemiştir. Türk kadını çok özel bir varlıktır. Her platformda erkekler kadar başarılı olabilir. Bu özellikler onun genetik yapısında kodlanmıştır, her ne yaparsa yapsın bunu kalbi ile yüreğini ortaya koyarak yapar. 

Sizlere Kurtuluş Savaşımızda gururla hatırladığımız isimlerini tarihe altın harflerle yazdırmış bazı kadın kahramanlarımızdan bahsedeceğim;

NENE HATUN: 7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurum'lulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra minârelerden şehir halkına "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi. Haberi verildi. Bu haber Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir telakki edildi. Silâhı olan silâhını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladı. Kadın - erkek tüm Erzurum halkı yollara dökülmüştü. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan 20 yaşında bir tâze gelin de vardı. Ağabeyi bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Üç aylık bebeğini emzirmiş, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." Diyerek vedâlaştıktan sonra birkaç saat önce ölen ağabeyinin kasaturasını alarak sokağa fırlamıştı.

Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası'na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Boğaz boğaza bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı - sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Biz ise 1000 kadar şehit vermiştik.

Nene Hâtun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sarmak için çırpınıyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanındı ve saygı ile sevildi. O'nun, vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hâtun'un ve O'nun vatan aşkını paylaşan sivil insanların da payı vardı.

HALİDE ONBAŞI (HALİDE EDİP): Halide Edip, 1919 yılında İstanbul halkını ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatiptir. Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yapmış, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılmıştır. Savaş yıllarında Anadolu Ajansı'nın kurulmasında rol alarak gazetecilik de yapmıştır.

Nezahat Onbaşı (Nezahat Baysel): Albay Hafız Halit Bey, komutasındaki 70. alayla birlikte Milli Mücadele saflarına katılmış; ancak eşi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken vereme kurban gittiğinden ve o yıllarda İstanbul işgal altında bulunduğundan, küçük kızını da yanında götürmek zorunda kalmıştır.

Böylece kader küçük Nezahat'ı, daha 9 yaşındayken cepheyle tanıştırmış, 12 yaşına kadar tam üç sene müddetle cephelerde bilfiil babasının yanında savaşmıştır.

Nezahat Onbaşı babasıyla birlikte, Geyve Savaşı, Konya İsyanı, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz Muharebelerinde yer almış ve gösterdiği kahramanlıklarla 70. alayın simgesi olmuş, alay kızlı alay diye anılmış hatta Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa’nın dahi dikkatini çekmiştir.

Şerife Bacı Şerife Bacı, Kurtuluş Savaşı'nda yaşlı kadın ve erkekler ile birlikte İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken kış şartları nedeniyle Aralık 1921'de donarak öldü... Anlatılan odur ki, cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye sarmış bebeğinede sarılıp onun donmaması için uğraş vermiştir...

Fatma Seher Erden (Erzurumlu Kara Fatma):1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Dervişlerden Ahmet Bey ile evlendiğinde Balkan Savaşı’na katıldı, Askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı. I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi'nde kendi ailesinden dokuz-on kadınla birlikte savaştı. Eşi Binbaşı Ahmet Bey'in Sarıkamış'ta şehit olduğu haberini aldıktan sonra memleketi Erzurum'a döndü.

1919'daki kongre günlerinde, Mustafa Kemal'le bizzat görüşebilmek için Sivas'a gitti. Milis Müfreze Komutanı olarak batı cephesinde görevlendirildi. Aldığı talimatla İstanbul'a gitti, silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu. İzmir'in Yunan işgaline uğraması üzerine İzmir'e geçerek kurtuluşu için savaştı.

 Bir keresinde, onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenledi ve aralarında bir Yunan subayı toplam 25 esir askerle geri döndü.

Halime Çavuş: Kastamonu’da doğan, anne-babasının “kızım gitme” şeklinde yalvarışlarını dinlemeden mücadeleye katılan Halime Çavuş, uzun yıllar Halim Çavuş zannedildi. Kurtuluş Savaşı’na giderken erkek kılığına girdi, erkek gibi traş oldu, saçını kazıttı ve kimseye kadın olduğunu söylemeden Türk askerinin arasına karıştı. Mühimmat taşımada birçok görev yaptı. Düşmanın açtığı ateş sonucu bir ayağı sakat kaldı. Bir keresinde İnebolu’dan cepheye cephane taşırken Mustafa Kemal Paşa’ya rastladı. Ancak rastladığı kişinin O olduğunu bilmiyordu Mustafa Kemal Paşa “Sen üşüyor musun böyle?” diye sordu. “Bey, 100 bin kişi kurtulacak. Ben öleceğim de ne olacak?” dedi.

Gördesli Makbule: Makbule Hanım daha bir yıllık evli iken eşinin yanında Milli Mücadele'ye katılmıştır. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusunun İzmir'i işgaliyle Batı Anadolu'yu işgale başlaması sonucu 7 Kasım 1921'de kocası Halil Efe ile Türk çetelerine katıldı. Yunan kuvvetleriyle çıkan çatışmalarda bulundu. Yunanlar Sakarya Muharebesi'ni kaybederek Afyon mevzilerine çekildiklerinde, bir taraftan da Halil Efe'nin Gördes-Sındırgı-Akhisar bölgesinde faaliyet gösteren çetesinin saldırıları ile karşılaşıyorlardı. Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olmuştur.

Çete Emir Ayşe: Yunan askeri Aydın’a doğru geldiğinde iki arkadaşı ile birlikte Menderes’in diğer tarafına geçmeye çalışan Emir Ayşe, arkadaşlarının kayıktan düşüp boğulması sonucunda geri dönmüş ve Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek almış, dağa çıkmış ve Yörük Ali Efe’ye katılmıştı. Aydın’ın kurtuluşu olan 7 Eylül tarihine kadar Yunanlarla savaşmıştı. Savaş sonrası Atatürk İstasyon Meydanı’nda Çete Emir Ayşe’nin de aralarında bulunduğu kahramanlara İstiklal Madalyası takmıştı. “Savaştım Yunana karşı, elimde kalan en değerli şey Atatürk’ün göğsüme taktığı İstiklal Madalyası'dır” demişti.

Tayyar Rahmiye: Adanalı Rahmiye Hanım, 1920 yılında Türkler ile Fransızlar arasında yapılan Kurtuluş Savaşına katılmıştı. Savaşın ilk zamanlarındaki görevleri keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı ve bu görevlerini birçok kahramanlıkla gerçekleştirmiştir. Daha sonra kendi de savaşta çarpışmalara katılmıştır. 

1920’de Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada Türk askerlerinde yorgunluk ve korku sebepleriyle bir duraksama olunca, “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?” demiş ve askerlerin toparlanmasını sağlamıştır. Aynı muharebede ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit olmuştu.

Yukarıda bahsi geçen kadın kahramanlarımız bildiğimiz sadece bir kaçı… Bu millet Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde İstiklal Savaşını erkek kadın binlerce isimsiz kahraman ile verdi. Lakin bugün gelinen noktada ben daha çok, yakın geçmişte aslanlar gibi mücadele eden o kadın ruhun yerini evde veya sosyal hayatta erkek boyunduruğu altına girmiş, tek sesi çıkmayan, sesi çıkan kadını da dışlama veya susturma eğilimine giren bastırılmış,pusturulmuş bir kadın portföyü ile karşı karşıya kaldığımızı görüyorum. Türk kadını entrika bilmez. Türk kadını çıkar mertçe mücadelesini verir, hemcinsine de birlikte yola çıktığı dava arkadaşlarına da yanlış yapmaz. Yeni Türkiye denilen acayip durumda kadın toplumdaki statüsünü iyiden iyiye kaybetmiş, bir takım sapkınların verdiği uydurma fetvalarla tamamen toplum hayatından soyutlanmaya çalışılmıştır. Mecliste Cumhuriyetin ilanından bu yana ki Türk kadını seçme ve seçilme hakkına bir çok Avrupalı kadından önce sahip olmasına rağmen kadın milletvekili sayısı asla istenilen düzeye ulaşamamıştır. 

97 yıllık Meclisimizin tek kadın başbakanı Sayın Tansu Çiller’dir.

Bizler bu alışılagelmiş erkek egemen düzenin değişip kadın ve erkeğin her konuda olduğu gibi ülke yönetiminde de eşit hak ve pay sahibi olması gerektiğini savunuyoruz. Güzel ve nazlı vatanımın artık bir kahraman, bir cesur yürek, bir milli mücadeleci ablaya ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Yaptığı tüm toplantılarda, mitinglerde kadınlar tarafından tutku ile bağırlara basılan Sayın Meral Akşener’in Başbakanlığında tam bağımsız, hür, adaletli, refah düzeyi yüksek, ayrışmanın ve düşmanlığın kalmadığı, kadın ve erkeğin eşit olduğu, her türlü konuda gelişmiş dünya ülkeleri arasında haklı yerini almış bir Türkiye Cumhuriyeti Devletinde buluşmayı büyük bir inanç ve umut ile bekliyoruz. Yarınlar hepimizin…….