Bu ülkede en sahipsiz, en öksüz toplum kesimini Türk milliyetçileri teşkil ediyor. Bunun bir çok nedeni var, en başta milliyetçi siyasetin kötü yönetilmesi ve tabana karşı herhangi bir sorumluluk hissetmemesidir. Milliyetçilik, bir anlamda devletle milleti kucaklaştırma, devleti milletin devleti haline getirme düşüncesidir. Onun için Gelner, milliyetçiliği siyasal birim ile ulusal birimin çakışmalarını öngören siyasal bir ilke olarak tanımlamıştır. Bu, bir başka ifadeyle, devletle milletin örtüşmesini amaçlayan bir düşünce biçimi demektir. Onun için milliyetçi düşünce, dikkatini devletle millet üzerine odaklar, bu iki ögeyi korumayı kendine dava edinir. Böyle olmasına rağmen devlet nezdinde Türk Milliyetçileri hep şüpheli muamelesi görmüş, çare olarak da kontrol altında tutulmaları hedeflenmiştir. Bu da bir nevi devlet vesayetini ortaya çıkarmış, Türk milliyetçiliği bu vesayeti aşamadığı için sivilleşememiş, kendini yenileyerek günümüzün siyasi problemlerine çare üretecek ivmeyi yakalayamamıştır.

Bir diğer neden de, devlet ve milleti bölmeyi amaçlayan her hareketin, onu korumayı gayeleştiren Türk milliyetçiliğini hedef seçmesidir. Devlet ve millet karşıtı her hareketin birinci hedefi milliyetçilerdir.Milliyetçilik, milletin de devletin de bir korunma biçimidir.Onu geçmeden amacına ulaşamayacağını bilenler, hedeflerine milliyetçiliği koymuşlardır.Faşizm ve ırkçılık gibi suçlamaların sebebi budur. Bir yerde milliyetçilik ve milliyetçiler hedef alınıyorsa aslında millet ve onun devleti hedef alınıyor demektir. Bu bakımdan bir ülkede milli devleti tasfiyenin ilk adımı milliyetçiliğin tasfiyesidir.

Bu ülkede, adım adım, usul usul milliyetçilik tasfiye ediliyor. Hem de bu tasfiye bizzat milliyetçilik adına ve milliyetçiler kullanılarak yapılmaktadır.Milliyetçilik işlevlerinin bir kısmını ancak devlet mekanizması içinde var olduğu müddetçe yerine getirebilir. Devlet aygıtından tasfiye edilen bir hareket, devleti milletle örtüştürme fonksiyonunu ifa edemez.

İktidar bugün kendini milliyetçi olarak tanımlayan MHP'nin desteği ile ayakta durmaktadır. Ancak bu desteğin milliyetçilere yansıyan bir faydası yoktur. Bunu anlamak için rektör, vali ve yüksek bürokrat atamalarına bakmak kafidir. Basın, ülkeyi MHP yönetiyormuş gibi tabanın gazını almakta, ama gerçekte devlet sofrasına milliyetçiler oturtulmamaktadırlar. Öyle ki bir çok ilde Türk milliyetçileri sendika değiştirmeye zorlanmakta, giderek milliyetçi kuruluşların içi boşaltılmaktadır. Milliyetçiliği bir parti ile özdeşleştirmek onu o parti üzerinden kontrol veya tasfiye etmeyi kolaylaştırmaktadır. Parti ve lider kültünün hakim olduğu toplumlarda bu daha kolaydır, zira bir partiye hakim olmak onun hitap ettiği toplumsal çevreye hakim olmaktır.Milliyetçiliği tasfiyeden kurtarmanın yolu, onu bir parti ideolojisi olmaktan kurtararak sivilleştirmekle mümkündür. Bu olmadığı takdirde, arkasından gidilen şey milliyetçilik değil, siyasi bir kadronun hırs ve beklentileri ile onun arka fonunda yer alanların beklentileri olacaktır.

CB'NİN MÜJDESİ

Karadeniz'de doğalgaz bulunması hepimizi sevindirir. Bu gibi konular üzerinden rekabet olmaz. Önemli olan enerjide dışa bağımlılığın azalması, ülke ekonomisinin düze çıkmasıdır. İyiye, güzele, doğruya muhalefet olmaz. Zaten böyle bir muhalefet biçimi, muhalefet değil, yıkıcılıktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın müjdesine partiler ihtiyatla yaklaştılar. Bunu da normal görmek lazım, çünkü geçmişte o kadar çok müjde verildi ki neredeyse hepsi asılsız çıktı. Vatandaş, işin aslını öğreninceye kadar da iktidar verdiği müjdeden beklediği sonucu almış, CB'nın deyimiyle atı alan Üsküdar'ı çoktan geçmişti.

Karadeniz'de ilan edildiği kadar doğalgaz çıkar mı bekleyip göreceğiz, ancak işin uzmanları hem rezervle ilgili, hem de çıkarma işlemi ile ilgili farklı şeyler söylüyorlar. Söz gelimi, rezervle çıkarılabilecek miktarın her zaman aynı olmadığını, çoğu zaman çıkarılan miktarın rezervin çok altında kaldığını belirtiyorlar. Keza, 3 yıl gibi kısa bir sürede bu gazın ekonomiye kazandırılacağına dair iddiayı da çok uçuk buluyorlar.

CB'nin gaz müjdesinin gösterdiği esas durum şudur: vatandaşın en az yarısı iktidara güvenmiyor. Elle tutulur sonuçlar ortaya çıkmadan söylenenleri inandırıcı bulmuyor. Bunun nedeni de vatandaşa geçmişte söylenen yalanlardır. Her seçim arefesinde bir icat yaptık, seçim bittikten sonra unuttuk gitti. Giderek çılgın projelerin yerini çılgın yalanlar almaya başladı. İktidarlar, tökezlemeye başladıklarında hizmet üretmek yerine yalan üretmeye, hayal satmaya başlarlar. Temennimiz bu defa verilen müjdenin doğru çıkması, enerji bağımlılığının asgariye inmesidir. Zira her türlü bağımlılık aynı zamanda o ülkenin bağımsız politika üretmesine de kısıtlamalar getirmektedir. Dışınızdaki dünyaya ne kadar az bağımlı olursanız o kadar özgür olursunuz.

Bugün için saygıya layık olan Karadeniz'de gaz bulunması değil, israrla aranıyor olmasıdır.