İslam, bir hayat nizamıdır ve sınırları yüce Allah tarafından çizilmiştir. Bir daha peygamber gelmeyeceğine göre kimse ona ekleme veya çıkarma yapamaz. Allah'ın dinine müdahale Allah'a nakise,eksiklik isnat etmeyi içinde barındırır. Daha kötüsü Tanrılaşma iddiası taşımasıdır. Zira,Kuran'ın şu ayeti doğru şu yanlış, şu gerekli bu değil,şu bize göre bu bize göre değil demek, kişinin kendini Allah'tan (haşa) yukarı bir mevkide görmesi anlamına gelir. Allah bir şeyi emretmişse o doğrudur, bunun tartışması olmaz. İman da bunu gerektirir.

Bu girizgahı yapmamın sebebi Yeniçağ'da Cazim Gürbüz'ün bir yazısı. Milliyetçiliğe göre İslam başlıklı yazısında şunları söylüyor sn Gürbüz:"

Bugünün milliyetçisi, 'İslam'a Göre Milliyetçilik' gibi gereksiz gayretkeşliklerle milliyetçiliğini İslam'a uydurma çabasına girmez, saygılı olduğu dinin milliyetçiliğe nasıl uyacağının tartışılmasını ister (milliyetçiliğe göre İslam'ı savunur yani) ve bu konuda kendine Atatürk döneminde yapılanları örnek alır. Yani din de 'Türk için, Türk'e göre, Türkçe'yle'. .."

Gürbüz'e göre; belirleyici olan İslam değil, milliyetçilik. Bu mantıkla baktığınız zaman İslam ancak milliyetçiliğin referansını alabildiği zaman bir meşruiyet kazanmış oluyor. Onun Allah'tan gelmesinden daha önemli olan, milliyetçiliğe uyup uymadığı. Bu anlayış milliyetçiliği farkında olarak veya olmayarak din mevkiine çıkarıyor. Çünkü; onu ancak kendi kıstaslarına uyduğu zaman kabullenmiş oluyor.

Bir çok açıdan bu görüşler sorunludur. Bir defa Allahın dinini milliyetçiliğe uydurarak onu kendi öz ve orijinalitesinin dışına çıkarıyor. Bir şeyi bir şeye uydurmaya çalıştığınız zaman artık o şey kendisi olmaktan çıkarak başka bir şey olur. Milliyetçiliğe, sosyalizme veya başka bir şeye uydurulan din artık din değil, ilahi hüviyetinden soyunarak beşerileşmiş olur. O Allah'ın dini değil,kullarının yonttuğu başa bir şeydir.

Doğru olan milliyetçiliğimizi, ülkücülüğümüzü inançlarımızın ışığında oluşturmaktır. Milliyetçiliğimize göre din yontmak değil, ona aykırı olmayan bir milliyetçiliğe sahip olmaktır.İslam, bu konuda bize geniş bir hareket sahası sunmuştur. Bunun için dinin mesajıyla oynanmaz,oynamaya kalkan da milletin sinesine çarparak kaybeder.

Hiç bir din boşluğa gelmemiştir. Girdiği,sirayet ettiği her toprak parçasında farklı kültürlerle karşılaşmış,onlar tarafından yorumlanmıştır. Arab'ın Vehabi,İran'ın Şii,Türk'ün ehli sünnet akidesinde olması hep bu kültür ve yorum farkları ile ilgilidir.Din, karşılaştığı kültürleri tarayarak içindeki küfür unsurlarını ayıklarken, kültürler de onu yorumlayarak farklı renk ve desenlerin ortaya çıkmasına vesile olmuşlardır. Bu dini bir şeye uydurmak değil,dini kendi renk ve hassasiyetlerimizle anlamaktır. Kaldı ki, bugün tek bir milliyetçilikten değil, bir çok milliyetçiliklerden söz edilebilir. Kemalist milliyetçilik,Ulusalcı milliyetçilik,Türk Milliyetçiliği vs bunların hangisine İslam'ı uyduracağız?

Din, önüne gelenin kendine uyduracağı bir müessese değildir. Uydurulan din İslam olmaz uyduruk bir din olur. Milliyetçilerin elli yıllık mücadelelerine ve şerefli geçmişlerine rağmen iktidar olamamalarının arkasında işte bazılarının bu bakış tarzı vardır. Yüce dinimizi şuna buna uydurmak isteyenler aslında - Türk Milliyetçilerinin iktidarına- da mani olmaktadırlar. Bizim milliyetçiliğimizin sınırlarını dinimiz ve milletimizin menfaatleri çizer.