Bu ülkede hiç anlaşılmayan kavramların başında milliyetçilik geliyor. Sorsanız, en iddialı milliyetçiler bile bunu kısaca mensubu olduğu milleti sevmek olarak tarif eder.

Muarızlarına göre ise milliyetçilik bir nevi ırkçılıktır. Bunu en çok da din adına konuştuğunu söyleyenler iddia eder. Biraz kurcalayınca ne milliyetçiliği ne de ırkçılığı bilmediklerini anlarsınız. Zaten kimsenin kafa konforunu bozup gerçeği öğrenmek gibi bir derdi de yoktur. Bugünkü anlamda bir milliyetçilik Peygamber Efendimiz döneminde olmadığı için kimse o zaman olmayan bir şeyin nasıl yasaklandığını sorgulamaya gerek görmez.

Ama Batı'da böyle değildir, millet, milliyetçilik ve milli devlet üzerine zengin bir literatür oluşmuştur. Millet bir soy topluluğu olmadığı için milliyetçileri de soycu veya ırkçı olarak nitelemek mümkün değildir. Anthony Smith, milliyetçileri millet inşacıları olarak tanımlayarak şunları söyler:

Milliyetçilerin temel hedefi milleti, tercihen güvenilir yazılı kanıtlarla sağlam ve özgün temellere dayandırmaktır.

Hutchinson ise ikili bir tasnif yaparak milliyetçilikleri ikiye ayırır: Siyasi milliyetçilik, Kültürel milliyetçilik.

Ona göre,siyasi milliyetçiler millete bağımsız,egemen,toprak bütünlüğüne sahip bir devlet sağlamayı amaçlamış olup, faaliyet ve örgütleri de bu hedefleri gerçekleştirmek için tasarlanmıştır. Kültür milliyetçileri ise bu siyasi ağırlıklı faaliyetlerin aksine kendi kendine yeten,dayanışma içinde bir millet yaratabilmek için cemaatin manevi dirilişinin peşinden koşmuştur.

Anlaşılacağı gibi bu ikili tasnif iki ayrı konumda milliyetçilerin aldığı pozisyonu göstermektedir. Henüz devletini kuramamış toplumlarda milliyetçilik siyasi ağırlıklı olup devleti hedefler. Onun için bazı kuramcılar milliyetçiliği bir devlet kurma doktrini olarak görmüşlerdir. Devletini kurmuş toplumlarda ise milliyetçilik ilgisini kültürel meselelere yöneltir. Toplumu bütünleştirmek, ortak duygular oluşturmak, sosyal akrabalığı geliştirmek, milli sembollerin yaygınlaşmasını sağlamak bu aşamada milliyetçilerin en önemli görevidir. Smith'in milliyetçileri millet kurucuları olarak görmesi bundandır.

Görüldüğü gibi, milliyetçiliğin gündeminde ırk diye bir şey yoktur. Esasen bugün milletin etnik kökene veya ırka indirgenmeyeceğine dair bir mutabakat vardır. Aynı coğrafyada yaşayan,aynı kaderi paylaşan, aynı kültürle sosyal ilişkilerini tanzim eden büyük bir ailenin birliğini, bütünlüğünü, ortak tehditler karşısında aynı tepkileri geliştirmesini sağlamaya çalışmak günümüz milliyetçilerinin öncelikli gündemidir. Bunu ırkçılık olarak yaftalamak aslında milliyetçiliğin -birleştirici- gücünden duyulan rahatsızlığın bir ifadesidir. Çünkü milliyetçilik ayrılıkçılığa, farklılaştırmaya, toplumsal yarılmalara izin vermez. Büyük tehditler karşısında tamamen refleksif olarak bir korunma biçimi olarak ortaya çıkar. Toplumu varoluşsal tehditler karşısında ayağa kaldırarak seferber eder. Milli bir savunma mekanizması işlevi görür. Onun için de milliyetçiliğe en büyük tepki aynı coğrafyada hesabı olanlardan gelir. Çünkü,milleti aşmak için önce milliyetçiliğin aşılması gerekir.

Şimdi,siyasetini milliyetçilik karşıtlığı üzerine kuranlara sormak lazım, böyle bir milliyetçiliğin neresi yanlış, neresi İslam'a aykırı?