Dilden kastım lisan değil, politik mücadelelerde kullanılan dil ve üsluptur. Milliyetçilik milleti esas alır, onu bir bütün olarak görmek ister. Bunun için de dilini, üslubunu ona göre ayarlar. Smith, Gelner, Hobsbawm gibi Milliyetçilik kuramcılarına göre, milliyetçiliğin iki yüzü vardır. Bir yüzü ile bölücü öteki yüzü ile bütünleştirici, birleştiricidir. Devlet kuramamış etnik gurupların elinde ayrılıkçı, devlet kurmuş milletlerin elinde bütünlükçüdür. Ancak devlet kuramamış etnik gurupların elinde içe dönük yine bütünlükçüdür. Ayrılıkçılığı kopmak istediği genel kitleye yöneliktir.

Bir milletin varlığını sürdürmesi ancak bütünlüğünü koruması ile mümkündür. Onun için devlet kurmuş milliyetçilikler toplumu birleştiren, yapıştıran bir dil kullanmaya dikkat ederler. Toplumda var olan fay hatlarını dikkate alarak ortak değerleri öne çıkarırlar.İhtilaflı alanları azaltmaya, toplumsal ilişkileri etkilemeyecek noktaya getirmeye çalışırlar. Ötekileştiren, yabancılaştıran, farklılıkları derinleştiren bir dil kullanmaktan kaçınırlar. Bu tip milliyetçiliğin dili son derece kucaklayıcı ve barıştırıcıdır. Böyle de olmak zorundadır. Çünkü toplumu bir arada tutmak, onu millet haline getirmek milliyetçiliğin öncelikleri arasında yer alır.

Diğer yandan etnik milliyetçilik varlığını ana kütleden ayrılmaya bağladığı için farkları öne çıkaran bir dil kullanır. Toplumda var olan küçük çelişkileri derinleştirmeye, her farktan bir kriz üretmeye çalışır. Çünkü ana kütle ile mesafeler ne kadar açılırsa başarılı olma şansı o kadar artacaktır. Sürekli şikayet eder, kitlesinde bir mağduriyet hissi uyandırarak onu yabancılaştırmaya, ana kütleden koparmaya çalışır. Bazen ona en büyük yardımı dilinin kantarını ayarlayamayan siyasetçiler yapar. Tehdit edici, didaktik, ötekileştirici, sert, yapıcı olmayan bir politik dil ayrılıkçı milliyetçiliğe aradığı malzemeyi sunar. Bu ifadeler üzerinden argümanlarını, iddialarını temellendirme, meşrulaştırma imkanı bulur.

Bu bakımdan ana kütleye dayanan milliyetçiliğin kullandığı dilin çok büyük önemi vardır. Ötekini radikalleştirmek de ehlileştirmek de bu dile bağlıdır. Bir taraftan milli bütünlük ve milli birliği pekiştirmekten söz ederken, öte taraftan aşağılayıcı, farklı düşünenleri uzaklaştırıcı,agresif bir dil kullanmak milliyetçiliğin tabiatıyla bağdaşmaz. Yapıştırıcı bir dil kullanmayan milliyetçilik, milliyetçilik değildir. Geçmişte klasik bir tabir olarak milliyetçiliğin milletin çimentosu, tutkalı olduğu söylenirdi. Bu doğru bir tabirdi. Millet inşası ancak yaklaştıran, kucaklayan bir dil ile kurulur. Ezmekten, vurmaktan, kırmaktan bahseden bir dil milliyetçiliğin dili değildir. Kararlı olmak, ülke bütünlüğünde inatçı ve inançlı olmak keskin, rahatsız edici bir dil kullanmayı gerektirmez. Bugün Türk milliyetçiliğinin en büyük şansızlıklarından biri budur: siyaset alanında onu temsil iddiasında olanların bütünleştiren bir dile sahip olmamaları... Milli bütünlüğü bir gönüllülük meselesi olarak değil, güç ve baskı meselesi olarak görmeleri. İkna yolunu tercih etmek yerine, korkutma yolunu tercih etmeleri. Bırakınız başkalarını, kendi içinde bile ayrılıkçı ve dışlayıcı olmaları. Bu da etnik milliyetçiliğe yaramakta, onun amaçlarına malzeme olmaktadır. İhtilaf sahalarını daraltmış, farklılıkları ayrılık gerekçesi olmaktan çıkarmış bir Türkiye istiyorsak dilimiz de düşüncelerimiz de buna göre olmalıdır. Türk milliyetçiliği bu köhnemiş, yıkıcı nefret dilinden kurtulmalıdır.