Muhasebe-2

Abone Ol

On beş yıllık güçlü halk destekli ve TBMM’de sayısal konforlu AKP iktidarının sonunda gelinen nokta; Ekonomiden eğitime, güvenlikten adalete, turizmden tarıma, iç kutuplaşmadan dış politikaya yönetim yetmezliğiyle katmerlenmiş yüzlerce sorun. Kurulu düzene karşı gelerek neredeyse her kötülüğün anası saydıkları eski’yi, yenileştirme iddialı reformların tümü fos çıktı. Tahrip ettikleri sistem ne yenileşebildi ne de eski işleyişini devam ettirdi. Anayasa hep restleşmelerle değişti ve hukuk düzeniyle uyumsuzluğu var olan sorunları çözmek yerine iyice derinleştirdi.

Adaletsizlik kurallaştı, açtığı yaralar toplumsallaştı. Bugün ülkemizde adalet var diyebilen kimse kalmadı. Yolsuzluk sıradanlaştı. Erk sahipleri için kamu malını talan etmenin, doğayı, tarihi yağmalamanın yolu açıldı. Ahlaksız bir dindarlık modalaştı ve iktidarın din adamları eliyle dini anlayış yozlaştı. Siyasetin örneklik etmesi ve yönlendirmesiyle toplumsal değerler erozyona uğradı ve sosyal yaşamın her alanında çürüme başladı.

Bunları uzatmak mümkün. Esasen çoğu kamuoyu önünde olup bitiyor yani ispata muhtaç da değil. İktidar fikren tükenmişliğinin farkında. Medya gücüyle yok saydığı sorunlar yerine kendi tabanını tatmin edecek işler yapıp vaziyeti idare derdinde. Bu anlaşılabilir bir şey, çünkü kaybettiğinde vereceği hesabın azametinden korkan AKP (Saray) iktidarını korumak zorunda. Müftülere nikah kıyma yetkisi vermek, eğitim çökmüşken müfredata cihat dersleri koymak v.b.. Masrafsız harcamasız, plansız hatta akılsız ama hamaseti bol, feraseti kıt işlerle ömrünü uzatıyor. Tükenmişlik sendromundalar ve bunu biliyorlar. Ülke, millet, devlet gibi bir dertleri yok artık. Tek amaçları saltanata evrilen iktidarlarını korumak.

Öyleyse bugün gündem peşine takılıp berdevam eleştiri yapmak değil kötü yönetime son vermek için ilk yapılması gereken iktidar sorununu çözmektir. Sorun iktidarın yaptıklarından daha derindir ve siyaset anlayışıyla bizatihi iktidarın kendisidir. Bunu anlayıp gereğine tevessülden başka tüm gayretler  beyhudedir.

Merhum Dündar Taşer elli yıl önce ‘’Durum muhakemesine hasımdan başlanmaz’’ diyerek tutulacak yolu göstermiştir. Bugün ülkedeki gidişattan şikayetçi herkesin akılcı, sakin, soğukkanlı biçimde meseleyi ele alıp kafa yorması gerekir. Kızarak, bağırarak, eleştirerek, itiraz ederek, sızlanarak bir yere varamayız. Bizi her geçen gün daha da dibe çeken bu girdaptan çıkamayız. Biz neyiz, kimiz, ne istiyoruz ve nasıl yapacağımıza gelmek durumundayız. Gündem tuzaklarına düşüp olmadık kıytırık şeyleri tartışarak, bağırıp çağırarak işin özünü kaçırıyor dahası olup bitene aman canım ne var bunda diyecek bir kitle oluşmasına ve nihayet toplum nezdinde meşrulaşmasına tersten yardımcı oluyoruz. Örneğin bu çağda eğitimin bilimden uzaklaşması normal bir seçenekmiş, ve üzerinde tartışma yapılırmış gibi günlerce konuşuyoruz. Sonunda o mevzuda o kadar çok anlamsız, karşılıksız lakırdı oluyor ki toplum bu durumu kanıksıyor.

Bugün iktidardan muzdarip veya en azından gayri memnun kitle düne göre çok daha fazla. Farklı siyasi tercihlere sahiplerin iktidar sorunundan kurtulmak için birlikte hareket arzu ve kabiliyetleri keza düne göre çok fazla. Öyleyse artık güncel tartışmaları bir tarafa bırakıp siyasetteki tıkanıklığın nasıl aşılacağı üzerine kafa yormamız gerekiyor. Bu devirde ceberrutlaşan iktidara karşı cesaret göstermek, sesini yükseltmek elbette çok kıymetli de ama sonuç getirmiyor, yani yetmiyor. İktidarın pervasızlığı istediğimi yaparım hukuk v.s tanımam anlayışının bir nedeni de durumu değiştirebileceğine inanılmayan, kifayetsizliği tescillenmiş mevcut muhalefet.

O nedenle iktidarı değiştirmenin yolu gayri memnun toplum kesimlerini hiç değilse bir defalığına bu bağlamda (iktidar değişikliği) bir araya getirip sorunu çözmeyi denemek gerek. Şüphesiz tüm taraflar olamayabilir. Ama en azından iktidar kadar olmasa da muhalefetten de müşteki çok geniş bir kitle var artık.

İktidar dün yaptıklarının bugün tersini yaparak icraatlarına söylemleri taban tabana zıt olsa da bir kısım halkı hala inandırabiliyor. Eleştiriyle vakit öldürmek yerine yüzümüzü topluma dönüp yapacaklarımızı anlatmak gerek. Çünkü toplumda büyükçe bir kısım iktidar dışında ülkeyi yönetecek kimse olmadığına inandırılmış durumda. Şimdi tam zamanı, biz varız ve daha iyi yönetiriz demeliyiz. Bunun için dogmatik kabullerimizden arınıp, eski, kalıplaşmış alışkanlıklarımızdan vazgeçip gidişatın vahametiyle mukadder akıbetin felaketini gösterip çözümün yol yöntem kadro ve anlayışını açıklıkla anlatmalıyız. Yani bunalmış topluma bir çıkış yolu sunmalıyız. Sloganlara hapsedilmiş söylem yerine akılcı analizlerle sözde değil gerçek, inandırıcı, güven veren birlikte çıkışın yolu göstermeliyiz. O yüzden 2019’u bekleyemeyiz. Unutmayalım ki savaş yığınakta kazanılır. Ve hatırlayalım ki Hz.Nuh gemiyi yapmaya yağmurlardan çok önce başlamıştı.

Halkın beklentisi bir siyasi hareketin başarısı için gerekli ama yeterli değil. Halk önüne konulacak akılcı inandırıcı bir program ve kadro bekler, ister. Siyaset esasen basit kurallı bir oyundur. Muteber ağızların, ehil kadroların samimi çabalarıyla mutlu edeceğine inandırdığı halk ona daima destek vermiştir ve gene verecektir. Biz hazır mıyız? Sanki henüz değiliz. Aşılması gereken ilk eşik de bu..