Merhum D. Taşer ‘’ Durum muhakemesine hasımdan başlanmaz’’ der. Abuk subuk bir kamyon kazasıyla çok genç yaşta kaybettiğimiz alanında yerini hala dolduramadığımız bir değerimiz olan Taşer’in bu sözü bugünde bize ışık tutmaktadır. Olup biteni akılcı ve analitik yöntemle anlamak ve izah için buna ihtiyacımız vardır. Aksi halde adamcılığı siyaset sanan sığ slogancıların çektiği kısır tartışların atışma bataklığında boğulur gideriz. Milliyetçilerin, milli düşünce mensubu farklı partililerin kendilerini sigaya çekerek aslında ne oldu ne oluyor biz kimiz ve ne yapmak istiyoruz sorularına cevap aramaları en makul davranış biçimi olacaktır..

 

Olup biten kısaca; Ülkenin her geçen gün kötüye gidişinden tedirginlik duyan, sonucu da mevcut yönetim yetmezliğine bağlayan delegeleri, teşkilatları ve tabanı, MHP’nin bulunduğu yerden memnun değil. Kongreyi kazanıp seçimi kaybetmeyi kanıksayan hatta bunu başarı gibi sunan MHP Genel merkezinin keyfi davranışları, her kademede seçilmişleri alarak gece yarısı teşkilatları kapatarak diktatoryal icraatı bardağı taşıran son damlaları oluşturdu. Kifayetsiz muhterisliğin kör ettiği gözleri derinden gelen isyan dalgasına kulak asmadı. Bu zor şartlarda partisinin başarısı için çırpınanları daha da kızdırdı.

 

Haziran’dan Kasım’a değişen tutarsız politikaların hezimete sebep olduğunu gördü ama umursamadı. Bizlerin 5 yıldır uğraştığı MHP’nin “DEĞİŞİM” sürecine geniş kesimlerin katılımıyla oluşan dip dalga Balgat’ı vurdu. Her zamanki yalan dolan kolpacı komitacı söylemlerle önce küçümsediler. İş ciddileşince yardım istedikleri AKP’nin ve Kaçaksaray’ında müdahil olması tepkileri daha da büyüttü. Çok açık ve net olan delege talebi görmezden gelindi, hakarete varan sözlerle camia örselendi. Mahkeme yolu gösterildi. Karar alındı bu kez Yargıtay’ı bekleyin denildi, onanınca önce saygılıyız deyip sonra tanımayız zırvasına sığınıldı. Aklı başında ve hukuka saygılı olunması halinde Şubat’ta, Mart’ta yapılabilecek olan tüzük kurultayı uzadıkça uzadı. Dün nihayet yapıldı ve ezici çoğunlukla tüzükte değişiklik oldu. Her aşaması yargı kararına dayalı ve hukuka uygun biçimde yapılan bu kongreden sonra sığınacak bahaneleri de, limanları da kalmadı.

 

Sayın D. Bahçeli ve ekibi 15 Mayıs’ı doğru okuyamadıkları gibi son kongre kararlarını ve psikolojik etkilerini de doğru okuyamayıp inatlarında ısrar etmeye devam ederlerse hayırla anılmayacak biçimde makamlarını terk etmek zorunda kalacaklar. Aralık’tan bu yana değişim isteyenlere doğrudan veya dolaylı iftiralarla karamalarına devam etmelerinin aleyhlerine olduğunu artık görmek zorundalar. Bu süreçte genel merkez yönetimi ve ekibi, bütün öngörülerinde tutarsızdılar. Öne sürdükleri her türlü engel hukuk yoluyla birer birer aşıldı. 19 Haziran’da Çağrı heyeti görevini yaptı ve Kongreyi topladı. Yasa ve tüzüğe göre en yetkili organ olan büyük kongre hukuka uygun biçimde tüzük değişikliğini de ittifakla yaptı. Bu saatten sonra kendileri için hukuki bir çıkış yolu kalmadı. Öyleyse seçimli olağanüstü kongrenin toplanması ve delegenin hür iradesiyle seçeceği yeni yönetimi tebrik etmesi dışında yapacakları her hareket yarınlarda kötü anılmalarından başka hiçbir fayda sağlamayacaktır.

 

Değişim için uğraş veren çalışan destekleyen herkesin yapacağı iş de genel merkeze laf yetiştirmek gereksiz polemiklere girişmekten ziyade geleceğe dönük çalışmalara ağırlık verip bu yolda gayret sarf etmek olmalıdır. Değişimin amacı ve kapsamı isimlerde değildir,  lider kadro ve yönetim anlayışında olacaktır/olmalıdır.

Ne yazık ki Saray-iktidar baskılı veya yandaşı medyamız salon dışını gösteremedi. Ama bizler gördük ve biliyoruz ki dün Ankara yıkıldı. Kongre dışında 15 Mayıs’ın üç katı bir katılımdan vardı. Ülkenin ve milletimizin geleceğinden tedirgin olan ve her daim olduğu gibi gene çilesine talip ülkücüler, Büyük Anadolu otelinin dışında bu iş çok uzadı yeter artık bitsin dediler. Zor şartlarda ve kıt imkanlarla milletin umudu olacak bir MHP yönetimi için gelenler kendileri için bir şey de istemediler. Talepleri şu; Milletimiz darda, devletimiz zorda! MHP iktidarından başka seçenek de kalmadı! Bunu yapabilecek ehil kadrolarla oturan değil yürüyen, hatta koşan bir MHP! Susan değil konuşan, sessiz değil gür sesi olan bir MHP! Sokaklara hâkim, canlı, ilke ve ideallerini iktidara taşıyan ve ülkeyi yöneten bir MHP! Milletimize bu ülkeyi daha iyi yönetirim umudu veren bir MHP! Bunun becerebilecek kadroları da var ama neredeyse hepsi de dışarda!

 

Bu düşüncelerle muhasebe yapıp yarınları kurgulamak hepimizin vatan borcu haline gelmiştir. Yoksa O’nlar gitsin biz gelelim mantığıyla değişim hüsranla sonuçlanabilir. Unutmayalım ki ne milletimizin ne de devletimizin Allah korusun böyle bir hüsrana dayanacak takati ve vakti kalmamıştır.