İslam dünyası, cahiliye dönemini yaşamakta neredeyse; aklı ve düşünmeyi unutan hurafe, biat, mezhep, tarikat, cemaat sarmalına alınan Müslümanlar ne yazık ki oldukça huzursuzlar.

Oysa barış ve huzur dini olan İslam, Kur’an’ın emrettiği, Peygamberin öğrettiği ve yaşadığı gibi yaşansa idi, Müslümanlar dünyanın ve çağımızın en huzurlu insanları olmaz mıydı?

Günümüz dünyasına bakarsak Müslümanları, üç ülkede yaşar görmekteyiz:

Müslümanların Perişan olduğu, zulmü yaşadığı ülkeleri: Afganistan, Yemen, Suriye, Filistin, Irak, Libya, Myanmar ve ÇİN olarak saymakta bir sakınca yoktur.

Bu ülkelerden sadece Çin ve Myanmar İslam ülkesi değil ve Müslüman yöneticilerle yönetilmiyor. Enteresan ve ilginç değil mi?

Mutsuz ve huzursuz olduğu ülkeleri: Suudi Arabistan, Cezayir, Lübnan, Mısır, Azerbaycan, Fas, Türkmenistan, Tunus, Özbekistan, İran ve Pakistan olarak görebilmekteyiz.

Ve bu Müslümanların yaşadığı tüm ülkelerin yöneticileri de Müslüman’dır.

Neden ve niçin diye düşünmemiz gerekmiyor mu? Bu ülkelerin tamamında ortak akıl devre dışı, biat kültürü hâkim ve sorgulama kültürü yok.

İşin en üzücü ve en utandırıcı yanı da, Müslümanların huzurlu ve mutlu olduğu ülkelerin İslam’la uzak yakın ilgilerinin olmayışı.

Bu ülkeleri: Avusturalya, Danimarka, Kanada, Hollanda, İngiltere, Norveç, Fransa, ABD, İtalya, İsviçre, Almanya gibi.

Bunun anlamı nedir dostlar? Yani Müslümanlar, hemen hemen Müslüman ülkelerin tamamında Perişan, Mutsuz ve huzursuzlar. Buna karşılık Müslümanlar, Müslüman olmayan ülkelerin tümünde huzurlu, mutlu, keyifli ve günlerinden de, geleceklerinden de eminler.

Türkiye’yi merak mı ettiniz?

Aslında Türkiye dünyada bir istisna idi. Bunun nedeni Türkiye’nin petrolü, doğalgazı, parası olduğundan değildi.

Tam aksine bu saydığım zenginlikler, perişan, mutsuz ve huzursuz Müslümanların yaşadığı ülkelerin elinde.

Öyleyse nedir Türkiye’yi istisna eden neden?

Türkiye, Atatürk ışığı ve cumhuriyet devrimlerinin Türk halkına sağladığı aydınlık ve akılcılık ile laiklik ve hukuk sistemi sayesinde istisna ve farklı idi.

Zalim ABD ve acımasız Batı bunu gördü, hemen kolları sıvadı, kesenin ağzını açtı Atatürk’e, Cumhuriyete ve laikliğe sövmenin ve karşı olmanın dindarlık olduğu bir anlayışta dinciler yetiştirdi.

Böylece bu istisnai durum yavaş yavaş terk edilmekte, camiler siyaset merkezlerine dönüştürülmekte.

Böylece birlik bozulmakta, Türk insanı dinden, sevgiden, kardeşlikten ve hoşgörü kültüründen uzaklaştırılarak en azından “MUTSUZ” Müslümanlar arasına koyulmak istenmektedir.

Aklımızı kullanmaz, tarihimizi ve dinimizi kaynağından öğrenmez de, sokak fetvaları, merdiven altı şeyhlerin ve fesli şarlatanların dedikleriyle sosyal hayatımızı düzene sokmaya kalkarsak mutsuz değil, PERİŞAN ülkeler konumuna gelebiliriz.

Hangi Türk kadını, sokağa çıkmak, araba sürmek istemez ve iki-üç kumayla aynı evi paylaşmak ister? Hangi ana-baba bebek denecek kızına nikâh kıydırır?

Müslüman ülkelerden kaçan hangi Müslüman neden bir başka Müslüman ülkesine değil de, Akdeniz’in mavi sularında ölümü göze alarak gavur Batı’ya sığınmak istemekte?

Bu, bir Müslüman olarak bana zül gelmekte.

Esen kalınız.