Ne Kazandık Ne Kaybettik?

Abone Ol

CB Erdoğan, Azerbaycan dönüşü -kesinlikle- ateşkes olmayacağını, harekatın amacına ulaşıncaya kadar devam edeceğini söyledi.

Doğrusu da buydu.

Ancak birkaç saat sonra Halk Bank davası açıldı.

Birilerinin mal varlığına el konulacağı haberi yayıldı.

Reza Zarrab’ın tanık olarak dinleneceği, rüşvet listesini açıklayacağı ifade edildi. Ardından ABD başkan yardımcısı Mike Pence geldi, birkaç saatlik görüşmeden sonra 120 saatlik bir ateşkes ilan edildi.

Güya YPG bu süre zarfında militanlarını güvenli bölgenin dışına çekecek, Türkiye’de harekatı genişletmeyecek.

Şimdi bu kadar gürültü, patırtıdan sonra ne oldu?

Bence hiçbir şey.

ABD masada terör örgütünün temsilciliğini yaptı, onlar adına konuştu.

Onların taleplerini iletti, netice de ortaya mevcut tablo çıktı.

Operasyonun tek sonucu şu, YPG sadece küçük bir bölgeden çıkacak, diğer bölgelerdeki varlığını ve PKK devletinin nüvesi olan kantonlarını muhafaza edecek.

O kadar şamata o kadar gürültü ile başlayan operasyonun bütün hedefi bu muydu?

Siz bakmayın yandaş basının kazandık çığlıklarına, Türkiye hiçbir şey kazanmadı, YPG’de hiçbir şey kaybetmedi…

Bu basın, Türkiye’nin yarısını verseniz yine de kazandık diyecek kadar vicdanını, ruhunu, hakikat hassasiyetini kaybetmiş bir basın. Başka türlü yayın yapması zaten beklenemez!

Bu tutarsız, bu duruş kararlılığı olmayan siyaset tarzıyla Türkiye hiçbir menfaatini koruyamaz. Asıl beka sorunu bu siyaset biçimidir.

***

Barış Pınarı harekatı başladığından beri bazı çevreler özellikle Arap ülkelerinin tutumunu eleştiriyor. Haklılar mı? Kısmen. Şunun için kısmen, bazıları için Arap demek İslam demek, onun üzerinden örtülü olarak İslam’ı hedef alıyorlar. Mesela aynı tepkiyi dost ve müttefik Batı ülkelerine göstermiyorlar. Bir defa Arap yönetimleri ile halklarını ayırmak lazım. İslam ülkelerinin birçoğu emperyalizme uşaklık eden yöneticiler tarafından yönetiliyor. Hemen hepsinde bir dikta rejimi var. Birçoğunda göstermelik olsun seçim bile yapılmıyor. Halkların Türkiye’ye bir desteği olsa bile bu baskıcı rejimlerde sokağa çıkıp desteklerini gösterebilmeleri mümkün değil. Arap ülkeleri ile ilgili eleştiri yapılırken bu ayrıntıya dikkat etmek lazım. Buradan çıkarılması gereken asıl ders, demokrasinin ne kadar önemli ve gerekli olduğudur. İslam dünyasında işleyen bir demokrasi olsa yönetimler halklarının hassasiyetlerine uymak zorunda kalacak ona göre politika oluşturacaklardı. Halkın siyaset denkleminde bir yeri olmadığı için yönetenlerin onlara bakarak siyaset oluşturmak gibi bir dertleri de yok. İslam dünyası ile ilgili eleştirilerin bu gerçek dikkat alınarak yapılması gerekir. Rahmetli Erol Güngör, İslam dünyasında halklarla yönetenler arasındaki bu zıtlığa dikkat çekerek, halklarla dostluğun sürdürülmesini, bu coğrafyada emperyalizme uşaklık edenlerin er geç tasfiye edileceklerini söyler. Doğru politika da budur! Ona buna efelenerek diplomasi yapılamayacağını Barış Pınarı Harekatı göstermiştir. Türkiye bu haklı davasında yapayalnız kalmıştır. Başta sayın Erdoğan olmak üzere ülkeyi yönetenlerin bu düşman çoğaltan üslubu bırakmaları gerekir.