Necip Fazıl'dan Hocaefendi'ye…
Hüseyin Üzmez’i azmettirmekle suçlanan isim ise Necip Fazıl’dı ve azmettirmekten hakkında dava açıldı. Bu yüzden Üstad, 1951’deki mahkumiyeti sebebiyle 9 ay 12 günlük hapis cezasını çekerken, Malatya hadisesiyle ilgili dava devam ettiği için önceki cezası dolduktan sonra bir süre daha tutuklu kaldı.
Yeni neslin pek bilmediği bu hadise, yakın zamana kadar üzerinde konuşulmuş, çokça tartışılmış ve onlarca yazı yazılmış bir konudur. Liseli bir genç (Hüseyin Üzmez) bir gazeteciye suikast girişiminde bulunuyor, o sırada cezaevinde olmasına rağmen Necip Fazıl hakkında da dava açılıyor. Liseli gencin Necip Fazıl’ın yazılarından etkilenmiş olma ihtimali davaya gerekçe yapılıyor. Bu arada Necip Fazıl ile Demokrat Parti arasında bir sürtüşme olduğu ayrıntısını da unutmayalım. Ancak en önemli ayrıntı, o güne kadar ne Hüseyin Üzmez, Necip Fazıl’ı görmüştü ne de Necip Fazıl, Hüseyin Üzmez’i. Suikast girişimi olmuş, zanlı yakalanıp hapse atılmış, Ahmet Emin Yalman da hastaneye kaldırılmıştı.
Konuya Altan Öymen’in 6 Kasım 2008 tarihinde Radikal gazetesinde yazdığı yazıyla devam edelim. “Gazeteci Yılmaz Çetiner, Malatya Emniyet Müdürü’nü ikna etmişti. Müdür, sanık Hüseyin Üzmez ile üzerine kurşun yağdırdığı Ahmet Emin Yalman’ı yüz yüze görüştürecekti. O iş hemen gerçekleşti. Müdür, emir verdi. İki polis, Hüseyin Üzmez’i gözaltında tuttuğu yerden gizlice çıkardı. Hastaneye, Ahmet Emin Yalman’ın yattığı odaya götürdü. Yılmaz Çetiner de, tabii onlarla beraberdi. Görüşme başladı ve çok ilginç diyaloglarla uzun süre devam etti. Çetiner, görüşmeyi başından sonuna not etti. Bu notlarla, öteki gazeteleri atlatacak bir röportaja imza atacağını düşünüyordu. Fakat görüşme bitince, hayal kırıklığına uğradı. Çünkü Ahmet Emin Yalman yatağında doğrulmuş, Çetiner’e şöyle demişti: “Bu röportaj patlayacak Yılmaz. Lütfen kâğıdı kalemi al, söylediklerimi yaz.” Bu, röportajı Çetiner’in değil, kendisinin yapacağının ifadesiydi. Vatan’ın sahip-başyazarı, o önemli işi o zamanki genç muhabirine bırakmak istememişti. Görüşmenin içeriğini Çetiner’in notlarına dayanarak kendisi dikte etti. Vatan’ın 29 Kasım 1952 tarihli sayısındaki ‘Yalman-Üzmez görüşmesi’ röportajı, Ahmet Emin Yalman’ın imzasıyla, bu şekilde hazırlandı.
Daha önceki ‘ilk ifade’lerinde, Ahmet Emin Yalman’ı -hakkındaki yayınları da okuyarak- zararlı bulduğu için vurduğunu söyleyen Üzmez, o görüşmede Yalman’a, tamamen değişik bir açıklamada bulunmuştu. Kararı alanların başkaları olduğunu ima ederek (ama o ‘başkaları’nın kim olduğu hakkında ‘ima’da dahi bulunmayarak) şöyle diyordu: “Beni sizi vurmaya mecbur etmişlerdi. Vurmasaydım beni vururlardı. Bu vazifenin bana düşmesi, ikimiz için de hayırlı olmuştur. Ben sizi öldürmeye değil, sakatlamaya çalıştım... Bana gelince, ben de üzerime aldığım vazifeyi böylece olsun yerine getirmiş olmakla, hem hayatımı kurtardım hem de katil mevkiine düşmekten kurtuldum.” Yani: Ahmet Emin Yalman’ın üzerine beş el silah sıkarken, Üzmez’in amacı onu ortadan kaldırmak değilmiş. Hem Yalman’ı hem de kendini -kimlikleri meçhul ‘başkaları’nın şerrinden- kurtarmakmış.’’
İşte bu tezgâhla Necip Fazıl hakkında suikasta azmettirmekten dava açıldı ve Üstad, uzun süre yargılandı.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin KPSS soruşturmasında bir numaralı sanık olarak gösterildiği basına yansıyınca ilk aklıma gelen bu olay oldu. Meğer Hocaefendi, bir vaazında ‘Devletin kılcal damarlarına kadar sızın’ demişmiş. Savcılar da bu işte, bir numaranın Hocaefendi olduğunu anlamışlar. Başka hiçbir kanıt yok. Bir dizi senaryosundan terör örgütü kuran kafa, buradan da bir numarayı hemencecik buluvermiş. Düzen 1952’den hiç farklı değil. Anlayacağınız kurtlar vadisinde, kurt kuzuyu yemeye niyet edince gerisi teferruat kalıyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.