Yazının başlığını görünce; “Oikia-Nomos” da ne demek, bir ilaç ismi mi acaba diyebilirsiniz.

Eski Yunanca bir sözcük olan “oikia-nomos”, her dönem Türkiye’de ve dünyada en önemli mesele olan ve dilimizden hiç düşmeyen ve de hiç düşmeyecek olan "EKONOMİ" sözcüğünün kökenidir.

 “Oikia” Eski Yunanca’da “ev”, “Nomos” ise “kaide” anlamına geliyor.

Bu iki sözcüğün birleşimi “EKONOMİ” demektir ve tümden anlam olarak “EV İDARESİ” anlamındadır.

Bu gün ekonomiden bahsederken köklerinden de anlaşıldığı gibi ekonomi; ev hanımlarından tutun da devlet idarecilerine kadar her kesimi ilgilendiren bir konudur.

Nostradamus 16 yüzyılda Fransa’da yaşamış bilinen en eski ünlü bir kahindir.

Kahinlik gereği anlaşılacağı gibi, geleceği bu günden görmeye ve anlamaya çalışmıştır.

Astroloji ile ilgilenmiş gök cisimlerini esas alarak kehanetler ileri sürmüştür.

Şimdi diyeceksiniz ki; ekonomi bilimi ile Nostradamus’un ne ilgisi var.

Geleceği önceden görebilmek tüm insanlığın en büyük hayalidir.

Hatta gazetelerin astroloji sayfalarında, burç köşelerinde paramızı hangi gün,hangi ay nasıl kullanmalıyız gibi öngörüler yazan astrologlar görmekteyiz.

Ve hatta bu işi çok ileri götüren borsa ile ilgili astroloji haritası çıkaran yazarlar da var.

Mesela şöyle bir yorum bile gördüm; “satürn gezegeni eylül ayında tüm dünyayı etkisi altına alacak ve borsalarda bir çöküş yaşanacak ” !

Şimdi eylül ayında borsalar çökerse; ekonomik nedenlerle mi, yoksa satürn yüzünden mi çökecek, bu da ayrı bir tartışma konusu elbette !

Şimdi hepimiz piyasa hakında, ekonomi hakkında normatif (geleceğe dönük) yorumları gazete köşelerinde,internet sitelerinde okuyoruz, ekonomi ve borsa yorumcularının türlü türlü kehanetlerine de şahit olmaktayız.

Çünkü amacımız yarını bu günden yani önceden görüp, ona göre pozisyon almak istiyoruz.

Ben şahsım adına "Nostradamusluk" yapmayı şimdilik bir kenara koyup, ekonominin tanımı hakkında açıklama yapmaya devam edeyim.

Ekonomiyi genel olarak tanımlarsak; “KIT KAYNAKLAR” ve “SONSUZ İHTİYAÇLAR” ikilemindeki yatan gerçeği açıklayabilme bilimidir.

İnsan ihtiyaçlarını sonsuz olarak kabul etmesine rağmen, kaynakları da kıt olarak kabul eden bilim dalına ekonomi denir.

Dolayısıyla kıt kaynakların insan ihtiyaçlarını en dogru zamanda ve en verimli şekilde sağlamak amacı ekonomi bilimin başlıca konusudur.

Ekonomi tanımı gereği kıt kaynakları ev verimli şekilde kullanma bilimidir dedikten sonra, en önemlisi bunu nasıl yapmamız gerektiğini öğrenmektir.

Eğer nakit paramız varsa ve bir yatırım yapmak ya da harcama yapmak istiyorsak; elinizdeki kaynağın kıt olduğunu ve bu kaynağa ulaşmanın zor olduğunu önceden kabul etmeliyiz.

Çünkü insan ihtiyaçları bitmez tükenmez, fakat elimizdeki kaynaklar sınırlıdır.

Hepimiz günümüzde alışveriş aracı olarak kredi kartı ya da nakit para taşıyoruz çünkü ihtiyaçlarımızı karşılamak zorundayız.

Bir markete girdiğimizde paramızın yettiği ölçüde en kaliteli malı en ucuza alma peşindeyizdir.

Ekonomi denilen olgu aslında markette ekmek satın almaktan başlıyor ve otomobilden konuta kadar tüketim harcamaları şeklinde, döviz alımından vadeli mevduata ya da hisse senedine kadar tasarruflar şeklinde geniş bir yelpazeyi kapsıyor.

Tasarrufları değerlendirmenin ya da tüketim yapmanın yegane olgusu elinizdeki kaynağı gereğinde ve zamanında ve de en akıllıca kullanmaktır.

Bir çok ekonomist gazete köşelerinde ya da internet sayfalarında yazı yazıyor ve çoğu okuyucuların kafalarını karıştıracak kadar farklı farklı bir ekonomik tablo çiziyorlar.

Binbir türlü grafiklerle de yazıları süsleyerek ikna methodlarına girişip, kehanetlerini bilimsel bir tabana oturtmaya çalışıyorlar.

Düşündükten sonra yazan değil, yazdıktan sonra düşünen bir sürü yazar var.

Sabit bir ekonomik verinin bile görece yani her ekonomiste göre değişen algılamalarını görüp, hepimizin kafası karışıyor.

Bu konu ile ilgili bir anekdot anlatmak istiyorum:

Bir işadamı fabrikaya ek bina kurmaya karar veriyor ve bir mühendis, bir mimar ve de bir ekonomisti bu işle görevlendiriyor.

Ek bina yapılmadan önce ekonomist olan devreye giriyor, diyor ki:”Mimar çizsin, mühendiste inşaatı başlattırsın, giderlerini ben kontrol ederim”.

Neyse bina bitiyor ama oldukça maliyetli oluyor, işadamı ekonomisti çağırıyor, “niye bu kadar para harcandı” diye soruyor.

Ekonomist diyor ki; “Efendim bana kalsa bu kadar para harcamazdık ben baştan dedim ama mühendisle mimari bir türlü ikna edemedim”…

İşte bizdeki medyatik olan ünlü ekonomistlerin genetik olarak çoğu böyledir, iş olur biter, sonra da ben demiştim derler !