Her şeyi ve her değeri istismar eden bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunun son örneği, 103 Amiral'in Montrö ile ilgili yayınladıkları bildiridir.

İktidar bunu darbe hazırlığı diye etiketleyip hemen üzerine atladı.

Peş peşe açıklamalar yapıldı. Bazı kurumlar, kişiler bir defa daha bağlılık ve -kulluklarını- açıkladılar. Olmayan darbeye karşı ucuz kahramanlık gösterileri yapıldı. İktidar adına konuşanlar bir avuç suda fırtına kopardı.

Olmayan darbeye direnmek Karar TV'de konuşan Gülay Göktürk'e ait bir ifade ve olanı en çarpıcı biçimde ortaya koyan bir tanımlama. Bildiri medyaya düştüğünden beri iktidar ve uzantıları ülke darbeye uğramış gibi basit bir açıklamayı köpürtmekle meşguller.

Uzun zamandır Cumhur ittifakında giderek hızlanan bir erime söz konusu. Son yayınlanan kararsızlar indeksinde, AKP seçmeninde kararsızların oranı tarihinin en yüksek seviyesine, yüzde 33.5'e çıkmıştı. Bu AKP seçmeninin üçte birinin partisi ile bağlarının gevşediğini veya  kopmak üzere olduğu anlamına geliyor. İktidar, -dini- kullanarak da bu çözülmeyi durduramadı. İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin amacı da buydu: bazı dinbaz grupları tatmin ederek, oylarını alarak erimeyi durdurmak. Olmadı. Mutfakta yangın varken insanları dinle-imanla doyurmak mümkün değil. Vatandaş siyasetin başarısını da başarısızlığını da mutfakla ölçüyor.

Amirallerin bildirisine bu kadar abanmalarının arkasında işte bu çözülme endişesi var. Mümkün olsa  mağduruz diyebilmek için her gün kendilerini dövdürecekler. Ama artık bu oyunlar AKP'yi ezberleyen vatandaş nezdinde pek fazla bir şey ifade etmiyor. Dinle seçmeni yapıştıramıyorlar, bu olay üzerinden hep yaptıkları gibi yine mağduriyet üzerinden toplumu iğfal etmeye çalışıyorlar.

 Ancak böyledir diye Amirallerin bu teşebbüsünün doğru olduğunu söylemek mümkün değil. Montrö hepimizin hassasiyeti, fakat bu yöntem Montrö'yü korumaktan çok iktidarın işine yaradı. 19 yıldır AKP'nin iktidar biçiminin imzacılar tarafından anlaşılması ve ona malzeme verecek bir teşebbüsten kaçınılması gerekirdi.

 Bütün bu izahlardan ayrı olarak şiddet ve darbe kışkırtıcılığı yapmadığı müddetçe herkesin fikir ve düşüncelerini açıklama hakkı olduğu unutulmamalıdır. Bazı açıklamaları doğru bulmamak kimsenin özgürlüğüne dokunmayı gerektirmez. İktidar istismar edecek diye susmak ne kadar yanlışsa, istismarı bile bile ona göre bir konuşma yöntemi belirlememek de o kadar yanlıştır.  Bildiri, muvazzaf subaylar tarafından yayınlansaydı bundan farklı bir anlam çıkarılabilirdi, ama ordu ile bağları kesilmiş insanların açıklamalarından böyle  bir anlam çıkarılamaz.Kaldı ki, bildiride imzası olan isimlerin bazıları çeşitli dönemlerde yandaş TV'lere çıkarak iktidarın politikalarına destek vermiş isimler.

İktidarda kalma uğruna ülkeyi -gerilimlerle- yönetmek doğru değil. Hiç bir iktidar Saray iktidarı kadar vatandaşı bu kadar  yormadı.Darbe yalanlarına tutunarak iktidarda kalmanın zamanı çoktan geçti. Vatandaş her gün büyüyen sorunlarına, katlanan borçlarına, altından kalkamadığı sıkıntılarına çare istiyor. Şu darbeci, bu darbeci diyerek hiç bir toplumsal sorun bastırılmaz. Bir bildiriden oy devşirmeye çalışanlar, bunun tam tersi sonuçlar doğurduğunu göreceklerdir.Sorun çözmek yerine, suni gündemlere sığınmak iktidarın kar hanesine işleyen bir mekanizma olmaktan çıkmıştır.Bu kadar gürültü kaybetme korkusunun dışa vurumundan başka bir şey değildir.Vatandaşa sefaletten, pahalılıktan, fukaralıktan,adaletsizlikten başka bir şey vermeyen bir iktidarı hiç bir yalan kurtaramaz. Türkiye yeni bir yönetime, yeni bir iktidara gebedir.