“Yumsak Güç (yani Soft Power) başkalarını kontrol etmek için askeri güç dışındaki diğer şeylerin yapılmasıdır,” der Joseph Nye.

“Devlet varsa özgürlük yoktur, özgürlük olduğunda ise devlet olmayacaktır” diye söyler Vladimir İliç Lenin.

Evet Amerikalı ünlü siyaset bilimci Joseph Nye Soft Power, yani “Yumuşak Güç” adı verdiği, askeri güç veya kaba kuvvet kullanmadan yapılan devletlerarası işgal ve sömürge münasebetlerine yeni yorumlar getirdi.

Gerçi tarih boyu kullanılan bu yöntem üzerinde Makyavelli ve İbn Haldun gibi düşünürler de durmuşlar. Lakin olayı günümüzün şartları açısından ele alan ve onu isabetli bir biçimde isimlendiren Joseph Nye’nin tespitleri Karabağ savaşı sonrasındaki gelişmeler açısından bizim için çok önemlidir. Zira “Yumuşak güç, askeri güç veya kaba kuvvet kullanmadan bir tarafın diğer tarafa istediklerini yaptıran güçtür,” der Joseph. O bir tarafın diğer tarafa karşı resmi ve sivil kurumları kullanarak, ideolojik ve kültürel alanlardan ataklar yaptığını savunur, bu atak alanlarının ise eğitim, kültür, dijital altyapı, ticaret ve teknoloji alanları olduğunu söyler. Aynen, bugün barış gücü adı altında Azerbaycan’a sokulan Rus şovenizminin yaptığı gibi!

Evet, hayatta tesadüfler yoktur. Her şey bir plan üzerine gelişir ve tezahür eder. Özellikle de siyaset ve ülkeler arası ilişkiler. Yani bugün Rus şovenizmi ve Ermeni faşizminin siyaset ve diplomasi mühendisleri iş başındalar.

Bir diğer Amerikalı siyaset bilimci olan Huntington’ın sözü ile desek, “Artık çatışmalar kültürel ağırlık kazanmıştır”. Bu fikir bugün Karabağ etrafında yaşanan hadiselere tamı tamına uymaktadır. Çünkü Rus şovenizmi savaş sonrasında Azerbaycan’a karşı Yumsak güç yani, “Soft Power” politikası uygulamaktadır. O, bunları bir yandan bölgeye zorla sevk ettiği sözde barış gücü ile süreci oyalayarak, diğer yandan ise Azerbaycan yönetiminde yuvalanmış elamanlarını politik, diplomatik, kültürel, ticari ve teknoloji alanlarında harekete geçirerek yapıyor. Bu anlamda Parlamentodaki o sözde milletvekilleri ve sosyal medyada boy gösteren elamanlar aysbergin sadece görünen taraflarıdır.

Kısacası, Rus şovenizmi Azerbaycan’a karşı Yumsak Güç yöntemi ile sinsi tehlikeler planlamaktadır.

Joseph’in “Eğer bir devlet başka bir devlete güçlü olduğu göstere bilirse, o zaman kendi isteklerini de karşı tarafa daha kolay şekilde kabul ettirebilir” fikri bu yönü ile çok manidardır. Azerbaycan halkı bu oyunları gözden kaçırmamalı, TV, gazete veya sosyal medyada boy gösterenlerin niyetlerini iyi anlamalıdır.

Ayrıca Rusya’nın bu yöntem ile zaman kazanıp, yeni bir savaşa hazırlanma ihtimali de göz ardı edilmemelidir. Aksi halde kendi vatandaşı açlıkla boğuşurken Karabağ’a sokularak orada milyarları harcayan Rus şovenizminin iyilik meleği veya barış güvercini olacağına inanan varsa hemen aynanın önüne geçip kendi-kendine gülebilir.

Şimdi, konunun ikinci kısmi olan İlham Aliyev’in zafiyeti meselesine geçmeden önce, bazı konulara değinmemiz gerekiyor. Şöyle ki, tarih gösteriyor ki, savaşın galibi öncelikle halk kitleleri oluyor. Şairin dediği gibi “Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez!”

Nitekim öyle de oldu.

Azerbaycan halkı bu savaş ile kahramanlığını ispat etti. Büyüklüğünü gösterdi ve kimliğini tescilledi. Dünyanın gelişmiş toplumlarından eksik olmadığını sübut etti. Hatta insanlığın refahına önemli katkılarda buluna bileceğini dahi kanıtladı.

Ama yeter ki, bu halka azatlık verilsin. Yeter ki, bu toplumun özgürlükleri kısıtlanmasın. Yeter ki, bu ülkenin düşünürleri özgür, iş adamları azat, siyasileri ve mahkemeleri bağımsız olsun.

Bu halk bunlara layık olduğunu ortaya koydu. 50 yıldan fazladır onun hak ve özgürlüklerini elinden alan rejimin ettiklerini savaş suresince görmezden ve duymazdan geldi. Kendisine yapılan haksızlıkları bir anlamda unuttu. Her şeye rağmen İlham Aliyev için yeni bir sayfa açarak ona destek verdi.

İşte bu yüzden bu halk, “Devlet varsa özgürlük yoktur, özgürlük olduğunda ise devlet olmayacaktır” gibi alçakça bir yönetim anlayışına layık değildir.

Bu yüzden bu halk Aliyevlerin hâkimiyeti suresince yapılmış onlarca secimin her birinde gerçekleştirilmiş fantastik boyuttaki sahtekârlıkları hak etmiyor. Bu yüzden Milli Meclise 1 milyon dolar karşılığında atanan sahte millet vekilleri tarafından bu halkın aşağılanması doğru değildir. Çünkü bunlar hukuk ve insanlık dışıdır. Çünkü bu yönetim biçimi halklara karşı ihanettir. Çünkü bu idare etme mekanizmaları toplumun kuvvetini kırmakta, ülkenin imkânlarını tüketmektedir. Çünkü bu diktatör mekanizmalar hem de dünyanın geleceğini tehdit etmektedir.

Oysaki, bugün bölgeye musallat olmuş Rus şovenizmi zulmünü o despot zihniyet ve o diktatörlük mekanizmaları üzerinden devam ettiriyor. Hatta denebilir ki, eski Sovyet Cumhuriyetlerinin başına çullanmış diktatör rejimler de o despot mirasın varisleridirler. Ülkelerin kaderini zalim, psikopat veya şizofren liderlerin iki dudağı arasına mahkûm etmek ise o mirasın insanlığa sunduğu sözde armağanlardandır. Çünkü halkların iradesini görmezden gelmek, hak ve hukukları hiçe saymak bu yüz karası sistemin temel mahiyetidir. Ancak ne kadar acı ki, nazari olarak tarihin çöplüğüne gömülmüş bu zihniyet idari ve yönetim mekanizması olarak varlığına devam etmektedir.

İşte bu sebeplerdendir ki, açlık ve sefalet içindeki vatandaşını umursamayan Rus şovenizmi hala bölge ülkelerine saldırmakta ve insanların kanını dökmektedir. Bu sebeptendir ki, barış gücü adı ile Karabağ’da resmen eşkıyalık yapmaktadır. Bu yüzdendir ki, Azerbaycan’ın başına musallat olmuş kuduz memurlar halka çileler yaşatmaktadır.

Kısacası komünist diktatörlüğü hala ölmemiş. “Devlet varsa özgürlük yoktur, özgürlük olduğunda ise devlet olmayacaktır” diyen Lenin’in torunları hala iş başındalar.

İşte bütün bunlara rağmen savaş süresince İlham Aliyev Cumhurbaşkanı olarak halktan destek gördü. Başkumandan olarak da halk ona yardımını esirgemedi. Yani halk İlham Aliyev’e hem Cumhurbaşkanı hem de Başkumandan olarak teveccüh gösterdi. Dolaysı ile savaşla başlayan yeni süreçte halkın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev veya Başkumandan İlham Aliyev’den ziyade iktidarı komünist rejimin mirası gibi almış olan İlham Aliyev’le sorunlu olduğu malum oldu.

Bu yüzden o ilk önce varisi olduğu bu rejimle hesaplaşmalı. Bu yoldaki riskleri göze alabilmeli. Hatta bunu yaparak Azerbaycan tarihine ismini altın harflerle yazdırmalıdır. Ama bu hesaplaşma hiç de kolay gözükmüyor. Çünkü bu hesaplaşma ülkenin ve bölgenin kaderini değişecek kadar büyük bir hesaplaşmadır. Çünkü bu hesaplaşma onun kendisi ile hesaplaşmasıdır. Bu hesaplaşma uğurunda her şeyin göze alınabileceği bir hesaplaşmadır.

İlham Aliyev’in zafiyeti ise tam da burasıdır.