Ekolojik veya biyolojik olarak ifade edilen ülkemizde ise en çok organik tarım olarak adlandırılan tarımsal üretimde kimyasal kullanmadan yapılan tarımsal faaliyetin adıdır organik tarım. Bu organik tarımı ısrarla savunan kitlenin ana gerekçesi ise, insanların sağlıklı ve lezzetli besin tüketmesinin yanı sıra, doğal dengeyi korumak, mevcut toprak yapısının bozulmasını engellemek ve toprakta bulunan canlılığı muhafaza etmek olarak sıralanır.

İnsanoğlu avcı toplayıcı kültürden yerleşik kültüre geçtikten ve ekip biçmeye başladıktan sonra zaten doğal dengeyi bozmaya başlamıştır. Bu anlamda günümüzdeki ekosistemin yapısı, düzenli işleyen besin zinciri ve toprak içeriğinin başlangıçtaki gibi olmadığını da söylemek yanlış olmaz.

Bozulan doğal dengenin eski haline gelmesi, sağlıklı, hastalıklardan ari, lezzetli meyve ve sebze yetiştirebilmemiz için tamamen doğal şartlarda yapılacak tarımın adı organik ise , konvansiyonel tarımla(hibrit tohum, kimyasal gübre, zirai mücadele vb.)dekara 25-30 ton domates elde ederken, doğal yollarla yapılan organik tarımla dekara 2-3 ton domates üretirsek Günümüzde 6 milyarı geçen dünya nüfusunu nasıl doyurabileceğimizin hesabını yapmak gerekir.

Dünyada yürütülen siyasi ideolojik vs. gibi olaylara girmek benim işim değil, ama bir yönden Uluslararası Ekolojik Hareketleri Federasyonu, Ekoloji Tarım Organizasyonu Derneği ve birçok organizasyonun faaliyetlerine bakıyorum çok olumlu çalışmalar diğer yönden bugün tarımsal üretim ve örgütlenmede son derece etkin olan Avrupa’da organik tarım alanlarının, tarımsal faaliyet yapılan alanların ancak % 3’ ü kadar olduğunu görüyorum. O zaman şu soruyu sormak benim en ‘’DOĞAL ‘’ hakkım…

Organik tarım bu kadar iyi, sağlıklı, kaliteli, çevreci ve doğal dengeyi koruyorsa neden AB ülkeleri yeni tedbirlerle organik tarıma geçmiyor ?

Dünya coğrafyasında konumumuz itibariyle mükemmel bir tarımsal potansiyeline sahip ülkemizde her türlü tarımsal üretim yapılabildiğinden, uluslararası pazarlarda ciddi bir rakip olmamız ve bu ciddi rakibin ekarte edilmek istenmesi bu sorunun cevabı olabilir diye düşünüyorum.

Türkiye olarak meyvecilik, sebzecilik, bağcılık ve birçok üründe dünya pazarında önemli bir yere sahibiz. Ama bu ürünler, yetişme fizyolojisine göre ciddi mantari ve virüssel hastalıklara maruz kalır. Ülkemizin iklim yapısı ise nemli bir karakterde olduğu için verimli ve kaliteli rekabetçi ürünler yetiştirmek için kesinlikle zirai mücadele yapılması gerekir. Aksi takdirde dünya arenasında bulunduğumuz yerde durmamız mümkün değil.

Diğer yandan ülkeler artık ürettiği tohumlar ile birbirini tartmaya başlamışken, sektörde meydana gelen büyük teknolojik gelişmeler ve ülkemizin sahip olduğu çok büyük ve çeşitli endemik bitki sayısı ve kurduğumuz büyük Gen Bankasını göz önüne aldığımızda;

Çeşitliliğin geliştirilmesi, üretimde bitkinin genetik kapasitesine ulaşılması, geniş alanlarda işletme bazında tarım yapmak, yıl boyunca üretimi devam ettirmek organik tarımla yapılacak çalışmalar değildir.

Ayrıca, Organik ürünlerin besleyicilik özelliğinin diğer konvansiyonel tarım ürünlerinden hiçbir farkı olmadığı, tüketicilerin sıklıkla ifade ettiği eski tadı bulamıyoruz nerede eski tatlar gibi sızlanmaların kullanılan tohumlardan ortaya çıktığı yapılan bilimsel tezler ve çalışmalarla ortaya konulmuştur.

Bir yıl boyunca soframızda sebze ve meyve görmek istiyorsak ve artan dünya nüfusunun beslenmesini önemsiyorsak, kişisel bazda ve küçük işletmelerde Organik Tarım evet ama büyük işletmelerde hayır.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım konular tek başına düşünüldüğünde yanlış değerlendirilebilir. Hatta kimyasal gübre, kimyasal ilaç, hormon kullanımı, kalıntı varlığı gibi kavramları ve bunların zararlarını kabul ettiğim düşünebilir. Hayatımda hiç sevmediğim ve kullanmadığım ‘’KEŞKE’’ kelimesini burada kullanacağım. Keşke bu duruma gelmeseydi dünya, keşke insanoğlu ekosistemi bozmadan, besin zincirini kırmadan sürdürebilseydi hayatını…

Nüfusu yok edemeyeceğimize, geçmişe dönemeyeceğimize göre bundan sonra yapılması gerekenleri alternatifleri ve konvansiyonel tarımı masaya yatırmamız gerekir.

Konvansiyonel Tarım ile ilgili, Hormon nedir, Zirai Mücadele Zehir mi, Hibrit Tohum nedir, Kimyasal Gübre kanserojen mi ? gibi kafa karıştıran soruların cevaplarını vererek sürdürülebilir ve iyi tarımı izah etmeye çalışalım.

Hormon nedir, Nasıl kullanılır ? Doğal olarak bitkilerde oluşan, büyüme ile buna bağlı diğer fizyolojik hareketleri kontrol eden ’Bitki Gelişim Düzenleyiciler vardır. Bunlar Bitkisel Hormanlardır. (Oströjen, testosteron hormonu gb.) Bitki bünyesinde üretildikleri gibi, sentetik olarak da elde edilebilirler.

Örneğin, Seralarda sıcaklığın 13 C’nin altına düştüğü dönemlerde özellikle domates, patlıcan vb. Gibi bitkiler döllenme zorluğu çektiğinden sentetik bitkisel hormonlar kullanılarak döllenme sağlanıyordu. Bu hormonlar sera ürünlerinde sadece domates, patlıcan ve çiçeklenme döneminde döllenmeyi sağlama amaçlı kullanıldığından hasat dönemine kadar geçen 90 günlük sürede bitki bünyesinde parçalanarak atılmakta, soframıza gelen üründe kalıntı kalmamaktadır.

Hormon tartışmalarının sürekli odağında bulunan salatalık ise kendi kendini dölleyebilen bir bitki olduğu için hormon ya da sentetik benzerlerine ihtiyacı yoktur. Yine hormon tartışmalarının vazgeçilmeyen ürünü biberde de kesinlikle hormon ya da sentetik benzerleri kullanılmamaktadır.

Piyasaya her çıktığında irilik ufaklık durumuna göre hormon tartışmalarının merkezinde yer alan çilek ise hormon kullanımına göre değil çeşit özelliğine göre iridir veya ufaktır, hormonla hiçbir ilişkisi yoktur.

Avrupa ülkelerine yaptığımız sebze ihracatını dikkate aldığımızda, bu ülkeler gıda güvenliği konusunda son derece hassas ve duyarlıdırlar. Bugüne kadar da hormon nedeniyle geri dönmüş bir ürünümüz bulunmamaktadır.Son yıllarda Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından desteklenen ve yaygınlaşan bitkilerde döllemeyi sağlayan Bambus Arısı kullanımı sonucunda hormon kullanımı ortadan kalkmıştır.

Zirai Mücadele İlaçları Zehir mi ? Bitkisel üretimde hastalıklar, zararlılar ve yabancı otlar üründe % 50 den fazla bir kayba neden olmaktadır. Bu nedenle tarımda hastalık, zararlı ve yabancı otlara karşı zirai mücadele bir zorunluluktur.Bu amaçla en çok kullanılan da kimyasal ilaçlardır.

Zirai mücadele ilaçları zamanında, uygun ürüne, dozunda kullanıldığında ve hasada kadar olan bekleme sürelerine uyulduğunda sağlık açısından bir sorun yaratmamaktadır. Asıl üzerinde durulması gereken konu zirai mücadele ilaçlarının yanlış kullanımının önüne geçilmesi olmalıdır.

Hibrit Tohum nedir, gerçekten Kısır Tohum mu ? Gelelim Hibrit tohuma, hibrit tohum üstün özellikler, pazarın istediği şartlar gibi özellikleri bir araya toplayan bir teknolojidir. Islahçılar üstün özellikli anne ve babayı melezleyerek daha üstün özellikli yeni bireyler, F1 denilen yeni hibrit tohumluklar elde ederler.

Hibrit tohum, daha yüksek verim demektir, daha yüksek kalite demektir, standart ürün demektir, özellikle son dönemlerde pek çok hastalığa dayanıklı bitki türleri demektir. Bu oluşum ise kesinlikle sağlıklı ve doğaldır. Daha açıkçası örneğin, çok lezzetli köy domatesinin kalın kabuklu domates çeşidiyle melezlenmesidir hibrit teknolojisi. Hem köy domatesi gibi lezzetli hem raf ömrü uzun dayanıklı bir çeşit elde edilmesidir. Hibrit zaten doğada kendiliğinden olan bir süreçtir aynı zamanda. Hibrit tohumların tohumları kullanılabilir. Onlardan tohum alıp üretim yapabilirsiniz. Onlardan ürün de alırsınız. Ancak ürün kalitesi aldığınız bir önceki hibritten aldığınız neticeyi vermez. Ya anneye ya da babaya doğru açılımlar söz konusu olduğundan, üreticiler böyle bir riskte karşı karşıya kalmamak için her yıl bu tohumları yenileme ihtiyacı duyarlar.

Kimyasal Gübre Kanserojen mi ? Çiftçilerimizin bitki besin maddesi olarak kullandığı gübrelerin tamamı doğada var olan maddelerdir. Bitkinin kullandığı ve sentezlediği maddeler de böyledir. Yapılacak toprak analizi ve yaprak analizi sonucunda uygun zamanda ve uygun dozda verilecek kimyasal gübrelerin insan sağlığına hiç bir olumsuz etkisinin olmadığı bilimsel çalışmalar ile kanıtlanmıştır. Burada hassas nokta üretimin bilinçli yapılmasıdır. Yapılacak analizler sonucunda eğer bitkinin tüketeceği nitrat, amonyum vb. Gübreler verilirse yetişme süresi boyunca emilip sentezlenerek proteine ve karbonhidrata dönüşecek böyle olunca da kalıntı olmayacaktır.

Tüm bu anlatmaya çalıştığım konular tamamen bilinçli toplumun algısıyla ilgilidir. Üreten ve tüketen kesim eğitimli olur ise doğruyu algılaması o derecede olur, kulaktan dolma tamamen kişisel kazançları uğruna, yakalamış olduğu fırsatları değerlendirerek kitleleri yanlış yönlendirenlerin etkisinde kalmazlar.

Son olarak; Organik Tarım üzerine seminerler düzenleyen, tezler hazırlayan, unvan alan üniversite hocalarımıza bir atıfta bulunarak, organik tarımın ne olduğunun yanı sıra, GDO, hibrit, hormon, kalıntı vs. gibi hem üreticimizin hem tüketicilerimizin kafasını karıştıran kavramlar hakkında da açıklamalarda bulunmalarını arzuluyorum. Yoksa, emekli futbol hakemleri, haber spikerleri, ses sanatçıları bu konular hakkında bilgiler vermeye devam edecekler ve üreticimizin yetiştirdiği çilekler, hıyarlar, domatesler ve biberler ellerinde kalacak…

Levent ÖZDEMİR

Ziraat Mühendisi

Kaynak: www.toprak.tv/guncel/organik-tarim-yalan/

Editör: TE Bilişim