Türkiye öylesine karanlık dehlizlerden geçiyor ki, umarım aydınlığı salimen bulur.

Son günlerde Almanya-Türkiye, Erdoğan-Merkel kavgası, Esed Erdoğan kavgasının önüne geçmiş vaziyette. Oysa Almanya ile bizim azımsanamayacak ilişkilerimiz ve çıkarlarımız vardır.

Almanya son günlerde Türkiye’nin iç işlerine karışır söylem ve eylemlerin içine girdi. Bu elbette kabul edilemez. Ama diplomasi denen bir uygulama ve kavram var. Ne yazık ki Türkiye, bu diplomasi ve demokrasi dilini terk etmiş gibi.

TSK imamı Adil ÖKSÜZ denen karaktersizin Almanya’da olduğu söyleniyor. Türkiye bu zatın Almanya’da olduğunu iddia ediyor. Cevap çok enteresan; “Olabilir de olmayabilir de, fikrimiz yok” Elbette bu yanıt tatmin edici değil.

Adil Öksüz işin bir yönü!

İşin başka yönleri de var. Yıllarca devletin hücrelerine kadar yerleştirilen çok sayıda FETÖ elemanı, başta “ÖZEL YETKİLİ” ve heykelleri dikilecek pek çok savcı da bugün Almanya ve BATI da bulunmaktadır.

Hükümetimiz bunları da istemekte. Ama sonuç; suya yazı yazmak, havanda su dövmekten öteye geçmiyor.

Bizzat hükümet tarafından devletin damarlarına kadar yerleştirilen, “KOZMİK ODASINA” dahi sokulan bu şeref yoksunları, elleri boş, çantaları evraksız mı kaçtılar Batı’ya ya da Almanya’ya? Genel Kurmay Başkanı’nın odasını her saat dinleyen şerefsiz ne diyordu; “Akşama kadar başkanı dinliyordum. Akşam olunca da böceği söküp imama veriyordumbuyurun buradan yakın!

Bu kaçak insanların çantalarında devletin hangi sırlarının olduğunu ya da olmadığını bilen var mı? Bu sırların peşinde olan yabancı istihbarat örgütleri yok mu?

Bu adamların neden korunduğunu, niçin iade edilmediğini anlamak çok mu zor?

Özel zırhlı arabamızı tahsis ettiğimiz heykeli dikilecek savcı Z. Öz, eli boş, valizi fos mu kaçtı sanıyorsunuz yurt dışına? Kim bilir çantasında devletin hangi özel sırlarını da götürdü?

Bunlar bir senaryo değil, bir varsayım hiç değil. Bir terör örgütü elemanının yapacağı ya da yapması gereken rutin işlerdir. Adam hem sana yaranacak, hem devletin altını oyacak, hem şeyhlikten ŞAHLIĞA oynayacak hem de bazı sırları elde etmeyecek?

Böyle bir saflığı kim yapabilir?

Biz Kozmik odaları ardına kadar onlara açarken, TSK’nın yapısını allak-bulak ederken, hukuk sistemini bozarlarken neden göz yumduk? Esas sorulması gereken ve yanıt bekleyen soru budur. Tıpkı açılım sürecinde PKK’nın şehirlere EYP döşemesine ve silah yığmasına göz yumduğumuz gibi.

Özel yetkili savcıların hemen hemen hepsi de bugün kaçaklar. Kaçarken yanlarında neler götürdüğünü biliyor muyuz? Bu bilgileri kimlerle ne karşılığı paylaşma pazarlığı yaptıklarından ya da paylaştıklarından haberimiz var mı?

Sonuç: gemide hepimiz varız. Devlet hepimizin. O gemi batarsa, Allah korusun o devlet yıkılırsa zararı hepimiz göreceğiz. Sanmayın ki su, özel kamaralara dolmayacak!

Esen kalınız.