İnsan hayatı için bir kişinin sahip olması gereken olguların başında herhalde özgür olması gelir.

Kişi özgürlüğü toplumun gelişmesi zenginleşmesi kişisel gelirlerin artması toplumun kendine güveninin artması ile doğru orantılıdır.

Dünya filozoflarınca belki de yüzlerce özgürlük tanımlaması var, fakat genelde üzerinde ittifak olunan tanım şöyle “İnsanlar kimseden izin almadan başkasının iradesine bağımlı olmaksızın eylemlerini düzenleyebilip malları ve kişilikleri üzerinde uygun buldukları şekilde tasarruf edebiliyorlarsa özgürdürler.”

Toplumlara bu anlamda yapılan tavsiyeyi de şu şekilde izah etmeliyiz “Hiç kimse başkasının yaşamına, sağlığına, özgürlüğüne ve malına zarar vermemelidir”

Özgür toplumlara dolayısı ile özgür insanlara tarihte de az rastlanırdı günümüzde de özgür toplum ve özgür insanlar çok azınlıktadır.

Bağımsız bir devlet örgütünün vatandaşı olarak yaşıyor olabilirsiniz ama kişisel özgürlük alanlarınız nereye kadardır.

Tarihin bu günlere gelişinin de değişik izahlamaları var.

Tarih bir milletler mücadelesidir.

Tarih sınıflar mücadelesidir.

Tarih inançlar mücadelesidir.

Tarih para ve güç savaşıdır.

Tarih uygarlık mücadelesidir.

Aslında hepsidir…

Hangi mücadele tercih edilecekse edilsin mutlaka kullanılacak enstrümanlara ihtiyacı olmuştur vardır olacaktır.

Amaçlanan mücadeleyi hayata geçirebilmek için kullanmaya en müsait enstrüman ise devlet aygıtı olmuştur.

Günümüzde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan sürekli göç hareketlerini milyonlarca insanın yurtlarını terk edip ailelerinden memleketlerinden kopmalarını sadece yüksek kazanç elde etme gayesi ile izah edemeyiz.

İnsanlar önce şiddetten, dehşetten kaçıyor can ve kazandığını kullanabilme güvenliliğine doğru yol almak istiyor.

Buradan bir çıkarım yapmamız gerekirse o da; İnsanlar daha az gelirle yaşayabilirler, daha az yiyecek, daha az giyecekle iktifa edebilirler, dünyada göç etmeyen çok fakir toplumlar var ve kendilerine ait yurtlarında yaşıyorlar.

Fakat şiddet gören totaliterlikte yaşayan can ve mal özgürlüğü olmayan yerlerden insanlar kaçıyor.

Özgürlük alanında bir başka boyutu İngiliz filozof Locke şöyle söylüyor “Yasanın olmadığı yerde özgürlük de yoktur”

Bizde çokça kullanılan bir tanımlama da bize bu anlamda yardımcı olacaktır “Kişinin özgürlüğü bir başka kişinin özgürlüğüne engel olduğu yere kadardır”

Demek ki özgür bireylerin teşkil ettiği özgür bir toplum olabilmek için sağlam uygulanabilir yasaları olan bir devlet organizasyonuna ihtiyaç vardır.

Devlet adları olan sınırları, orduları, başkanları, bakanları, yöneticileri, vatandaşları ve kanunları olan birçok devlet var ve bunlar ne özgür toplumdur nede bireyleri özgürdür.

Demek oluyor ki bir devletinizin şekil olarak var olması sizin özgür bir toplum olmanıza yeterli değildir.

Bir ülkede özgürlüğün yeşermesi için güçlü bir devletin olması gerekli olduğu kadar güçlü bir toplum yapısının da olması gerekmektedir.

Devletimiz vardır, fakat özgürlüklerinin sahibi güçlü bir toplumumuz olabilseydi referandum yolu ile uygulamaya geçen “başkanlık sistemi” denen acuze toplumu geriye götüren sistem bize birkaç yıl önce teklif bile edilemezdi, güçlü toplumların yaşadığı ülkelerde insanların haklarını kendilerinden alıp bir kişiye veya bir klike devretmeyi teklif edebilir misiniz elbette hayır.

Şiddeti engelleyecek yasaları uygulayacak insanların kendi tercihlerini yapıp hayata geçirmelerini sağlayacak kamu hizmetlerini sunacak bir devlete ihtiyaç vardır

Devleti denetlemek kendi özgürlüklerinin koruyucusu olmak ve devleti sınırlamak için de hareketli ve güçlü bir topluma ihtiyaç vardır

Kişi özgürlükleriyle zenginlikle güven içinde sağlıklı insan ve toplum olarak yaşamakla devlet örgütlenmesi arasında mutlak bir doğru orantısal ilişki vardır.

Teslimiyetçi, biatcı kabullenici menfaatçi insanların yetiştiği toplumlar hareketli güçlü ve özgürlükçü olamazlar çünkü itirazcı ve toplum için daha iyiyi arayıcı değillerdir.

Önce kendimizden başlamalıyız.

Biz neredeyiz?