Partili CB sistemini denedik ve olmadığını hep beraber görüyoruz. Esasında herhangi bir ihtiyacın sonucu olmayan yapılar sonunda millete yük olmaktan başka işe yaramıyor.

CB sistemi de öyle, terörün biteceği, ülkenin uçuşa geçeceği söylenmişti, bunların hepsinin tersi oldu. Keşke denilenler olsaydı da biz yanılsaydık. Siyaset millet için yapılır, bir düzenlemede milletin yararı varsa onu kim yaparsa yapsın ona karşı çıkılmaz.

Bir şeyin olmuyorsa onda ısrar edilmez. Lakin CB sisteminin bu ülkeye getirdiği yük, sadece siyasi kültürümüze uymaması sonucu getirdiği maddi maliyetler değil, daha kötüsü manevi maliyetidir.

İki aydır toplumun bir kesimi ağzını bir karış açarak Sedat Peker'in iddialarını dinliyor. Her açıklamasından sonra insanlar -bunlarda mı olmuş- diyerek hayretini gizleyemiyor. Ne yazık ki, asıl kaybımız budur. Siyasetin çürümesi, devletin hiç bir ahlaki sınır tanımadan yönetilmesi, yargının işlevsiz hale getirilmesi...

Gücün tek elde temerküzünün sonucudur bu.

AKP Türkiye'yi 15 yıl parlamenter sistemle yönetti. Bugün övündüğü hizmetlerinin çoğunu o dönemde yaptı. CB sistemine geçişle birlikte yeni projeler üretme yeteneğini kaybetti.Geçmişe sığınarak iktidarını sürdürmeye çalışıyor.

Her iktidar hata yapabilir.Siyasetin tabiatında hata da vardır. Önemli olan yanlıştan, hatadan dönebilmektir. İnat, bir siyaset yapma şekli olamaz, olmamalı. Günümüz siyasetini akıl ve sağ duyu yerine, inat ve misilleme mantığı yönetiyor. CeHaPe şunu yapmıştı, bizde yaparız diyerek giderek tek parti CHP'sine döndüler.Rövanşizm, sizi rövanş aldıklarınıza çevirir.Farklarınızı ortadan kaldırarak sizi aynı siyasi ve ahlaki çerçevenin içine sokar. Geriye fark olarak adınızdan başka bir şey kalmaz. Aslında rövanşizm, bir nevi rövanş alınanla benzeşmeyi ifade eder.Onlar yaptı ben de yaparım mantığı onları ve sizi aynı çizgide buluşturur. AKP'nin geldiği nokta budur. Tek parti CHP'sinin hesabını görmek AKP'yi tek parti CHP'sine çevirdi.Partili CB sistemi de bunun tezahüründen başka bir şey değildir.

AKP inadı ve ısrarı ile yolun sonuna geldi. Hazineyi, Saray'ın ve müteahhitlerin kasasına bağlayarak giderek halktan uzaklaştı. Birkaç gün önce Sayın Emine Erdoğan'ın -porsiyonlarımızı küçültelim- şeklindeki çağrısı tam bir halktan kopukluk ifadesiydi. Ekonomik kriz ve Pandemiden dolayı halkın lokması zaten küçülmüştü. Giderlerini kısması gereken halk değil, milletin parasını hovardaca harcayanlardı. Saray'ın 2019 yılı harcaması 3.6 milyar(eski hesapla 3.6 Katirilyon) iken halka porsiyon küçültme çağrısı yapmak toplumdaki çığlıkları duymamaktır. Gerçekte porsiyon küçültmesi gereken vatandaş değil, Saray'dır. Bu çağrının da Saray'a yapılması gerekir. Ama bu ülkede fedakarlık yapması, susması, itaat etmesi istenen de hep halktır.

Geçen gün bir dostum hafız-ı Kuran olan oğlunun namaz kılmamasından şikayet etti. Sorduğunda oğlu; "Baba! hocalar bize peygamberimiz hasırda yatıyordu diye nasihat ediyorlar, kendileri Cadillaclarla, Mercedeslerle geziyorlar. Ben bu adamları dinledikçe dinden, imandan soğuyorum," demiş. Arkadaşım, "oğlumun bu noktada kalmamasından, savrulup gitmesinden korkuyorum," dedi. Nasihat edenin nasihatı önce nefsine sonra insanlara yapması gerekir. Kendi nefsine ne kadar söz geçirirse vatandaşa da o kadar söz geçirir. Şimdinin hocalarının, siyasetçilerinin, Saray dalkavuklarının kalplere tesir etmeyen söz ve nutuklarının arkasında işte bu gerçek yatıyor.

Halkın istemediği bir rejimi sürdürmek tiranlaşmaktır.Partili CB sistemi iflas etmiştir.Türkiye siyasi kültürüne uygun bir çizgiye gelmek zorundadır.