Hilton Otel’de düzenlenen Budapeşte Süreci 6’ıncı Bakanlar Konferansı’na İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Budapeşte Süreci Eş Başkanı Macaristan Dışişleri ve Dış Ticaret Bakanı Peter Szijjarto’nun yanı sıra çok sayıda davetli katıldı. Konferansta konuşan Bakan Soylu, "Geçmişteki 21. yüzyıl projeksiyonlarının neredeyse hiçbirisinde, göçü böyle büyük bir sorun olarak görmemiştik. En büyük korkumuz 3.Dünya Savaşı’nın çıkmasıydı. Oysa bugün; 1970’lerde 80 milyon olan uluslararası göçmen sayısının 2018’de 245 milyon olmasının şaşkınlığı içindeyiz. 3. Dünya Savaşı ise henüz çıkmadı. Onun yerine, “vekaletler savaşı” adı verilen yeni bir savaş türü keşfedildi. Ordular yok, terör örgütleri var. Ne silahları, ne askerleri, ne de savaş yöntemleri eskilere benzemiyor’’ diyerek sözlerine başladı.

Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekatlarıyla 4 bin kilometrekare alanı terörden temizlediklerini belirten Bakan Soylu,’’ Göçün en temel iki sebebinin gelir eşitsizliği ve güvenlik kaygısı olduğunu hepimiz biliyoruz. Özellikle terör ve güvenlik kaygılarını ortadan kaldırdığınızda insanlar evine dönüyor. Biz bunu test ettik. Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekatlarıyla 4 bin kilometrekare alanı terörden temizledik ve buralara bugüne kadar 311 bin 968 kişi geri döndü. Belki dünyanın her bölgesini aynı anda zenginleştiremeyiz. Ama terörü her yerden temizleyebiliriz. Dolayısıyla Dünyadaki her ülkenin, bölgeyi terör örgütlerinden temizlemeye destek olması ve terör örgütlerini hiçbir gerekçeyle muhatap almaması göç konusundaki işbirliğinin temel ilkelerinden birisi olmalıdır’’ şeklinde konuştu.

"GÖÇÜN KÜRESEL DÜZEYDE 3 PROBLEMİ VAR"

Göçün küresel düzeydeki problemlerine dikkat çeken Bakan Soylu, "Göçün küresel düzeyde 3 temel problemi var. Birincisi; düzensiz göç, oluşturduğu rotalarla terör örgütleri ve uyuşturucu ticaretiyle simbiyotik bir ilişki içine girmektedir ve birbirini beslemektedir. Göç, güvenlik kaygıları sebebiyle oluşmaktadır ama artık kendisi bir güvenlik sorunudur. İkinci problemi; Dünyanın demografisine ilişkindir. Avrupalı hedef ülkelerin nüfusu yaşlanıyor, azalıyor veya azalarak artıyor. Oysa kaynak ülkelerin nüfusu gençleşiyor ve artıyor. Böylece kaynak ülkelerin eğitime, sağlığa, suya erişimi ve gelir eşitsizliğinden kaynaklanan arayışları, onları doğal olarak hedef ülkelere yöneltmektedir. Eğer dünya bu dengesizliğe oturup kaynağında çare bulmazsa düzensiz göçe ait her türlü maliyeti gelecek nesillere miras bırakmak zorunda kalacağız. Üçüncü problem ise işbirliğidir. Eğer göç konusunda her ülke kendi başına hareket ederse bunu yönetemeyiz ve sadece toplumlar değil devletler de deformasyona uğrar. Göç talepleri yönetilemezse illegal süreçler devletleri yönetmeye başlar. Elbette ki amacımız herkesi kendi ülkesinde sabitlemek değil. Amacımız; düzenli göçü daha iyi yönetmek çünkü kötü yönetirsek, göç yer altına iniyor ve düzensiz göç büyüyor’’ diye konuştu.

Göç, Avrupa siyasetini tehdit ediyor

Göç hareketlerinin Avrupa siyasetini tehdit ettiğini vurgulayan Bakan Soylu,’’ Göç, zaman zaman Avrupa siyasetini tehdit ediyor. Brexit süreci buna iyi bir örnektir. Aynı etki, Belçika’da hükumetin düşmesine de sebep oldu. Hatta yakın zamanda Almanya’da İçişleri Bakanının istifası gündeme geldi. Avrupa siyaseti göçten etkileniyor. Çünkü Avrupa’nın göç yönetiminde iki problemi var. Birincisi; Avrupa’nın mevcut göç politikalarının, 1980 model olmasıdır. Soğuk savaş sonrası göç hareketlerine bir tedbir olarak kısıtlayıcı ve önleyici karakterde dizayn edilmişlerdi. Artık bu politikaların güncellenmesi gerekiyor. İkinci problem ise yükselen ırkçılık ve ayrımcılıktır. Bu eğilim, çoğu zaman hükumetlerin iyi niyetli çabalarına da engel oluyor. Avrupa’nın bu konuda tedbir alması; AB’nin “çeşitlilik içinde bütünlük” sloganını, göçü yönetirken de kullanması ve kendi medeniyet değerleriyle barışması gerekiyor’’ diyerek barış çağrısında bulundu.

"AVRUPA’NIN GÖÇMENLER KONUSUNDA DAHA CESUR OLABİLECEĞİNE İNANIYORUM"

Türkiye’nin 500 milyon nüfuslu Avrupa Birliği ülkelerinden daha fazla göçmen barındırdığının altını çizen Bakan Soylu,’’ ‘’Göçe karşı en sık verilen tepki, “refah şovenizmi" dir. Türkiye olarak 500 milyonluk AB‘den daha fazla, göçmen barındırıyoruz. Fakat sosyal ve ekonomik açıdan göç kaynaklı büyük bir sorun yaşamıyoruz. Suriyelilerin karıştığı suç oranı, ülke ortalamasının çok altındadır. Göçmen iş gücü alımı ile ilgili önemli bir tecrübesi olan Avrupa’nın göçmenler konusunda daha cesur olabileceğine inanıyorum. Eğer biz yönetebiliyorsak, Avrupa, mevcut kapasitesiyle bunu bizden çok daha rahat yönetebilir. Suriye krizinin başladığı 2011 yılından beri göç yönetimi altyapımızla ilgili pek çok adım attık. 2013 yılında göç idaresi genel müdürlüğünü kurduk. Özellikle göç konusunda çalışan emniyet, jandarma, sahil güvenlik, AFAD gibi birimlerin İçişleri Bakanlığı çatısı altında olması, işimizi kolaylaştırdı. Göç yönetimi için bir eylem planı hazırladık ve uygulamaya koyduk. Göçmenlerin kentsel hayata uyumu için projeler uyguluyoruz. Özellikle “aciz göçmenlik” yerine “değer üreten göçmenlik” kavramını öne alıyoruz. Göçmenler, sanıldığının aksine iş sahalarını daraltmadı. Hatta yaptıkları yatırımlarla özellikle ticarette ve sanayide yeni istihdam imkanları sağladılar. 2016 başında Türkiye’de 422 bin göçmen ikameti vardi. Bugün bu sayı 900 bin’dir. Türkiye dünyaya bir takım önerilerde bulunurken düzenli göç ile düzensiz göç regülasyonunun nasıl yapılabileceğini göstermektedir’’ ifadelerini kullandı.

Kaynak: iha