Akşener, İYİ Parti Grup Toplantısı sonrasında gazetecilerin sorularını cevapladı. Akşener, silahlanma çağrısını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine, "Ben eski İçişleri Bakanı’yım. Ama bu tür çağrılar, davranışlar İçişleri Bakanlığı’nın görevini yapmadığı anlamına gelir. İçişleri Bakanlığı o iradeyi koymadığı taktirde kaos çıkar. Bu tür gruplar, insanlar cesaret alır ve o zaman sokağın dili konuşmaya başlar. Bu da Türkiye açısından son derece yanlış, kötü bir iştir. Sayın İçişleri Bakanlığı ve Sayın Bakanı göreve davet ediyorum. Böyle bir şey olmaz" yanıtını verdi.

“KOLTUKLARLA İLGİLİ BİR SORUN YOK”

"Türkiye’nin huzura ihtiyacı var" diyen Akşener şunları kaydetti:

"Kimsenin koltuğu tehlikede değil. Seçimlerde Ankara ve İstanbul’u AK Parti kaybetse ne olur? Belediye başkanları değişir. Sayın Cumhurbaşkanı dört yıl yerinde oturmaya devam edecek. Koltuklarla ilgili bir sorun yok. Belediyelerle ilgili değişiklik söz konusu olduğunda, 31 Mart akşamı Sayın Cumhurbaşkanı ‘Aziz milletim. Ben verdiğiniz mesajı aldım. Gereğini yapacağım’ diyecek ve daha fazla vatandaşı dinleyecek. Seçmen velinimetimdir haline dönecek. Bu ayrışmalardan, fay hatlarının derinleştirilmesinden kolay oy almaya alıştılar. Ama bugün gelinen noktada Türkiye’nin birliğe, beraberliğe, huzura ihtiyacı var."

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, hükümetin Suriye politikasına bazı eleştiriler yöneltti. İktidara "Korkmayın" diye seslenen Akşener, "Cumhurbaşkanı'nın yaptığı hataların sonuna kadar takipçisi oluruz ama kol kırılır yen içinde kalır. Cumhurbaşkanı'na laf söyletmeyiz" ifadesini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında konuştu. Akşener, hükümetin Suriye politikasını hedef alarak şu ifadeleri kullandı:

"TEHDİTLERE BOYUN EĞMEYİN"

"Körfez Savaşı'nın ardından 36. paralel denerek uydu devlet kuruldu. Aynı şekilde bir devlet kurulmasını Türk milleti mücadele etmemelidir. Oraların güvenli hale getirilmesinin tek yolu terör yapılarının dağılmasıdır. "Birkaç gün içerisinde harekata başlıyoruz" diyerek vazgeçmek halel getirir. Türkiye'yi yönetenlere seslenmek isterim ki, hadsizce tehditlere boyun eğmeyin. Korkmayın. Türk milleti güçlüdür."

"KİM OLURSA OLSUN CUMHURBAŞKANI'NA LAF SÖYLETMEYİZ"

"Cumhurbaşkanı'nın yaptığı hataların sonuna kadar takipçisi oluruz ama kol kırılır yen içinde kalır. O makamda oturan kişi kim olursa olsun, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'na laf söyletmeyiz. O makam bağımsızlığımızın sembolüdür. Sayın Cumhurbaşkanı tehditlere boyun eğmeyiniz gereğini yapınız ve ülkemizi daha büyük felaketlerle karşılatmayınız. Bağırıp çağırıp sonra kapı arkasında anlaşma yapmakla olmaz. Bu kadar korkmayın be kardeşim. Cumhurbaşkanı Suriye ile alt düzeyde görüşmeye başladığımızı belirtti. Ne görüşüyorlar bilmiyoruz ama çözülmesi gereken sorun nedir, onu biliyoruz. Bir an önce Suriyeli sığınmacıları evlerine sağ salim evlerine göndermeyi konuşun. Sakın ola karşımıza "Suriyelilere vatandaşlık verelim" diye çıkmayın, aklınızdan bile geçirmeyin."

İŞTE KONUŞMANIN TAM METNİ

Her birinizi ayrı ayrı muhabbetle selamlıyorum. İki haftalık bir aradan sonra bu kutlu çatı  altında, Gazi mecliste yeniden birlikteyiz.

Bu buluşmalar; bizim milletimizle dertleştiğimiz,

istişareyi herkese açık ettiğimiz yerdir, toyumuzdur.

“Toy”, bizim geleneğimizdir, töremizdir.

Toyumuzu şereflendirdiniz, hoş geldiniz.

10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan diyordu marşta, Türkiye Cumhuriyeti işte bugün 15 milyondan çoğaldı, 82 milyon kocaman bir aile oldu, büyüdük, gürleştik, güçlendik.

On binlerce yıllık varlığımızı Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında yeni bin yıllara doğru taşıyoruz, bereketleniyoruz.

Ne mutlu bize.

Ne mutlu bu gazi mecliste bu kürsüleri bizlere emanet edenlere

Ne mutlu mavi göğün altında hür yaşayanlara

Ne mutlu ay yıldızın gölgesinde kulağı ezan sesinde bekleyenlere

Ne mutlu iyi partililere,

Binlerce selam olsun, göğsünü gere gere ne mutlu Türküm diyenlere.

“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız” buyuruyor efendimiz.

Seçimdir, ittifaktır, partidir, nihayetinde laftır, sözdür.

Bir velvele başladı yine, öyle midir böyle midir,

Şöyle mi olur böyle mi olur..

Ne olacak sanki, olan, illaki hayr olur.

İnşallah, demokrasinin gereğini hep beraber yerine getireceğiz.

Amma velakin, Sükunetle ve ferasetle ve de aklı selimden hiç ayrılmadan.

Biz 82 milyon, bir aile olarak, birbirimizi kırmadan, üzmeden, incitmeden, şucu bucu diye ayırmadan. Sokakta, kahvede, çarşıda-pazarda, site de mahallede apartmanda yüz yüze bakmaya devam edeceğiz.

Milletin iradesi demek eskiyeni elden çıkarmak demek..

Lekelenmişi, yırtılmışı, sökülmüşü kenara ayırmak demek.

Suistimal edenin kulağını çekmek demek..

Üç kağıtçıya, “Hadi oradan be” deyip, haddini bildirmek demek.

Bugün koltuğu meşgul edenlere tavsiyemdir;

Millet için iyi şeyler yapmak istiyorsanız, kinden, nefretten arının.

Sevmeyi deneyin.

Kalan ömrünüzü mala mülke değil, milletin mazlum evlatlarına adamayı deneyin.

İsraf etmek yerine, yetinmeyi deneyin.

İstiflemek yerine, doymayı deneyin.

Geçmişi deşip yeni kavgalar üretmek yerine, birleştirmeyi deneyin.

Kızmak yerine bağışlamayı, kırmak yerine onarmayı deneyin.

Sesleri bastırmak yerine, onları dinleyip ders almayı deneyin.

Suçlamak yerine, gönül almayı deneyin.

O zaman anlayacaksınız bizi..

O zaman siz de göreceksiniz, bizi ne güzel bir geleceğin beklediğini..

O zaman anlayacaksınız işte, bu ülkeye ne kötülük ettiğinizi.

Eskiler belediye başkanlarına şehr-emini derlerdi. Yani Şehrin emin kişisi, güvenileni.

Kavun değil ki koklayalım diyen var..

Denenmişlerden memnunsan, içi kabak çıkmadıysa denenmişlere yeniden meyledersin.

Haaa “Denenmişlerden bir şey olmuyor, halim perişan diyorsan”, gözün başkasını arar, gider bakar, konuşur, dinler, gönlünü mutmain eden, aklına dost olan, derdine çare olacak olanı, gözüne kestirir, reyini verirsin. Bu kadar basit.

Bu kadar açık bir meseleyi anlamamakta ısrar etmelerinin sebebi, milletimizin ferasetine güvenmiyor oluşlarıdır.

İşte bu yüzden, fitne fücur odakları harıl harıl çalışıyorlar. gözleri fel-fecir okuyanlar, “Eyvahhh,

ya kaybedersek, daha da ihale-mihale alamayız” diye, sinsi sinsi planlar yapıyorlar.

Yüce Mevla’nın eşref i mahlukat dediği insanın, aklını fikrini çelmek için, hakikati gizlemek

şeytanla iş tutmaktır.

Hatta bazı hadsizler var, görsen adam sanırsın, oya karşılık ruzi mahşerden berat dağıtıyorlar..

Arifler ve sadıklar işte böyle siyaset ve din simsarlarına, tek bir laf etmişlerdir.

Edeb ya hu demişlerdir. Edeb ya hu!

Burada o kendini bilmezlere bir Türkmen dervişinin sözünü hatırlatmak isterim; “Dini satmaya

kalkan, hiç şüphesiz ona en uzak olan, ve en çok ihanet edendir. İster kadı postu giysin,

ister padişah tahtında otursun.”

Bunlardan, İslam tarihinde çokları olmuştur Aziz milletim.

Bunlar, böyle nakıs kalmış küçük adamlardır.

Allah’ın nurunun İslam’la tamamlandığını, şefaat izninin yaratıcıda olduğunu bilemeyecek

kadar kütük, ve güdük adamlardır.

Bunların bu topraklarda nasıl yetiştiğiyse, ayrı bir muamma! Nerde yetiştin sen, bu tuhaf

kafaları nerede edindin? Allah hidayet versin.

İşte bu hadsizlerden ötürü milletimizin sandık güvenliği ile ilgili şüpheleri olduğunu biliyoruz. Kimsenin endişesi olmasın tedbirlerimizi aldık. Hem sandık güvenliği yazılımlarımız, ve haberleşme sistemimizle, hem de avukatlarımız ve sandık güvenliği ekiplerimizle, vatandaşlarımızın oylarını koruyacağız.

Kanunsuz işler yapmayı aklından geçiren varsa, buyursun gelsin, cesareti varsa yapsın bakalım.

İslam’ın şartı beştir, altıncı şartı olsa, haddin bilmek olurdu” der büyüklerimiz.

Hadsizlikle kalsalar iyi. Bir de nefret dili var. Bizi de aynı dile çekmeye çalışıyorlar. Kan davası peşindeler. Kan davası bir cahiliye adetidir ve ayaklarımızın altındadır.

Hukuktan, adaletten haberleri yok. O yüzden “suçun şahsiliği” dediğimizde anlamıyorlar. Biz deyince tesiri yok, o halde peygamber efendimize kulak verin. Ne diyor Veda Hutbesi’nde;

“Ey insanlar! Sizi uyarıyorum, herkes yalnızca kendi işlediği suçtan sorumludur. Suçlu evlattan dolayı, baba suçlu tutulamaz. Suçlu babadan dolayı, evlat sorumlu tutulamaz.”

Ölçü bu. Herkes aklını başına alsın.

İYİ Partiye düşmanlık edebilmek için, dininizi-diyanetinizi ortaya atmayın.

Mukaddes değerleri, temel ilkeleri, küçük hesaplarınıza meze yapmayın. Bizim kimseyle bir düşmanlığımız yok. İnancımızın gereği budur. Türkün töresi budur. Ucuz yöntemlere başvurmayın. Siyaseti bu kadar ayağa düşürmeyin.

Aziz milletim,, gelelim esas mevzumuza.

Seçim hay-huyu içinde, bizi esas meselemizden uzaklaştırdıklarını sanıyorlar.

Tabi bu arkadaşların dünyalığı garantide olduğu için, çarşıyı-pazarı da bilmediklerinden,

sanıyorlar ki millet dediklerini kaale alıyor, millet onlara inanıyor..

Sanıyorlar ki, ne kadar çok konuşurlarsa, millet açlığını o kadar unutacak.

Sanıyorlar ki, ne kadar çok afilli törenler yaparlarsa, millet kendini de zengin sanacak, peşlerinden gitmeye devam edecek.

İktidarın, memlekette iyi giden şeyleri hemen sahiplenmek gibi bir huyu var. İşler ters gidince de, suçu birilerine yıkıyorlar.

Lafa bakın lafa, “Hayat pahalılığının sebebi fırıncılardır” dediler. “Pazarcılardır” dediler. Esnafı suçladılar. Çiftçiyi suçladılar. Soğanı, patatesi suçladılar. Şimdi de marketleri tehdit ediyorlar.

Cambaza bak diye oyalamaya çalışıyorlar. Ama 82 milyon şu anda, hayat pahalılığıyla mücadele ediyor. 5 tane kodaman dışında, herkesin derdi bu.

Akşam iki saat televizyon izlesen, iki de lamba yaksan, 150 lira elektrik faturası geliyor.

Milletin derdi bu. Buzdolabı tam takır. Fırın çalıştırmak, artık lüks sayılıyor. Milletin derdi bu. Kombiye kazara elin değse, 500 lira fatura kesiyorlar.

Milletimiz, geçmediği köprü için, gitmediği hastane için, beş müteahhide para ödüyor.

Buradan bir kez daha ilan ediyorum; Türkiye sizin o 5 müteahhidinizden büyüktür. Ayağınızı denk alın. Milletin kesesinden beslediğiniz yeter artık.

Türkiye’yi öyle bir hale getirdiler ki, menemen zengin yemeği oldu.

Öğrenci evlerinin, şantiyelerin, ocakların can dostu menemen, şimdi lüks yemek oldu.

Menemen soğanlı mı olur soğansız mı diye tartışıldı.

Şimdi ben size söyleyeyim;

Soğan’ın 6 lira olduğu bir ülkede, menemen soğansız olur..

Şimdi de menemen, biberli mi olur bibersiz mi olur diye soruyorlar..

Biberin 18 lira olduğu ülkede, menemen bibersiz de olur..

Bu gidişle sofralar menemensiz olur..

Ben daha ne diyeyim.

Sanayi üretimi her ay azalıyor. İşsizlik her ay artıyor. Bütün bunlar fırıncının, pazarcının, marketçinin yüzünden oluyorsa, damadın bakanlık yapmasına ne lüzum var?

Yok, bütün bunların sebebi damatsa, -ki öyle-, neden hala o koltukta oturuyor? Milleti kökten aç bırakıp, sonra mı alınacak bakanlıktan?

İşin ilginç yanı da şu: Sayın cumhurbaşkanı da memnun değil gidişattan. Enflasyonun

düşmediğinden şikayetçi. Yüksek faizden şikayetçi. Yatırım olmayışından şikayetçi.

Yani bizim anlattıklarımızı o da teyid-ediyor. Kısacası, zamları yapan Ak Parti kadrolarını millete

şikayet ediyor. Kriz başladığında, iki ay içinde atlatacağız dediler, ama her geçen gün daha da

zorlaşıyor hayat.

Kardeşlerim, ben bir şey demeyeceğim, siz söyleyin bakalım;

24 Haziran’dan bu yana sizin ve etrafınızdakilerin ekonomik durumu iyiye mi gitti, kötüye mi gitti?

Pazara daha rahat çıkabiliyor musunuz?

Esnaf kardeşim, işlerin azaldı mı, arttı mı?

Eli öpülesi analar, evlatlarınızın durumundan razı mısınız? Çocukların cebine harçlık koyabiliyor musunuz?

Sevgili gençler, cesaret edip de evlenebiliyor musunuz?

Emeklilikte yaşa takılanlar, düzeltiyorum, Ak Parti ve MHP’ye takılanlar, halinizden memnun musunuz?

Bu soruların cevapları, 31 Mart’ta tercihleri belirleyecek.

Millet çocuk yapmaya korkar hale geldi. “Nasıl bakacağız Meral Hanım, geçinemiyoruz” diyorlar.

Bu seçim zaten iktidarı değiştirme seçimi değil ama, ufaktan bir kulak çekebilirsiniz.

“Bak, ayağını denk al” diyebilirsiniz.

Bakın buradan ilan ediyorum; Bunlar asıl zam yağmurunu, 31 Mart’tan, seçimden sonra başlatacak.

Kulak çekerseniz, onu önlemiş olursunuz.

Sebep oldukları bu kötü gidişi, Türk milletine ödetmeye ne hakları var?

Kendileri varlık içinde yaşarken, bu necip milletten tevekkül beklemek hak mıdır?

Hem İslam ahlâkı, hem de Türk’ün devlet töresi, olmayanı doyurun- giydirin demez mi? Her töreyi yıktınız, bari fakire-fukaraya dokunmayın.

Kendi nefislerinizi bir türlü doyuramazken, zaten kuşa döndürdüğünüz emekli maaşlarına göz dikmeyin.

Emekli olma hakkı kazanmış binlerce vatandaşın, hakkını gasp etmeyin.

Emeklilikte yaşa takılanların durumu, sizin hatalarınız nedeniyle örtbas edilemez. Bu, hak gaspıdır, ve iktidarın büyük bir ayıbıdır.

Vatandaşlarımızın hiç şüphesi olmasın, İYİ Parti olarak, bunun mücadelesini her fırsatta vermeye devam edeceğiz.

Emeklilikte yaşa takılanların hakkını, söke söke alacağız.

Değerli milletvekilleri, sevgili gençler,

Buradan iktidara sesleniyorum;

Pazardaki, marketteki bu keşmekeşi bitirin. Hava şartları malum. Sel vurdu, hortum vurdu, birçok bölgede ürünler telef oldu. Bu kayıp, fiyatlara yansıyacak. Sebze ve meyve fiyatlarına, halde yüzde 1, markette yüzde 8 KDV ekleniyor. Pazarı-marketi suçlayacağınıza, bu darlıkta, markette de KDV’yi yüzde 1’e indirin, tezgahlar-raflar nefes alsın. Fiyatlar az da olsa iner.

Hiç adım atmıyorlar, sonra da diyorlar ki, suç pazarcıda suç marketlerde.

Genel bütçeden tarıma desteği düşüren siz. Tarımda planlama yapmayıp, bu keşmekeşe sebep olan siz. Sonra çıkıp ülkenin esnafını suçlayan yine siz.

Fırsatçılık yapanın tepesine binin elbette. Ama Türkiye’nin bütün esnaflarını da, fırsatçılıkla itham etmeyin.

Önce çiftçiyi rahatlatın. Ardından esnafı. Bunu yapmazsanız, mutfaktaki yangın daha da büyüyecek.

Bakın, çiftçiye destek Anayasal bir zorunluluktur. 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu’na göre, tarıma, toplam bütçenin %1’i kadar destek verilmesi gerekirken, 2019’da bu oran %0,38’dir.

Kendi çıkardıkları kanunun hükmüne, kendileri uymuyor.

Son 5 yılda, çiftçinin hakkı olan 80 milyar lirayı ödemediler.

Bu 80 Milyar lira, hükümetin çiftçimize borcudur.

İnşallah, Milletimiz bizi yetkilendirdiğinde, önce bu borcu ödeyeceğiz.

Aziz milletim,

Ak parti hükümetlerinin bazı seçim klasikleri var. Her seçimden önce bunlar istisnasız

tekrarlanır.

Mesela, her seçimden önce mutlaka, “Filan şehrimizde petrol bulundu.. Türkiye zengin olacak” diye haber yaptırırlar..

Her seçimden önce mutlaka, yerli araba, yerli uçak müjdesi verirler.

Bakın, 2015 seçimlerinden önce, her tarafa “Yerli uçağımız göklerde” diye afişler astılar. O uçak nedense hala yere inmedi. Üstünden dört yıl geçti, ama uçağı gören yok.

Bir de bu muhteremler, ne hikmetse, her seçimden önce Hdp’yle yeniden yakınlaşıyorlar.

8 Kasım’da bir açıklama yapmış,, demiştim ki;

“Ak Parti’yle HDP arasında el altından görüşmelerin yapıldığını biliyorum. Ve kamuoyuyla paylaşıyorum”

İşte, yine ortaya çıktı ki, Ak Parti’yle HDP’nin grup başkanvekilleri, daha geçen hafta yine bir araya gelip görüşmüşler. Ne konuştuklarını, ne çevirdiklerini bilen-eden yok.

İki yıldan fazladır terörist başına ziyaretler yasaklanmıştı. Şimdi yeniden izin vermeye başladılar. Biliyorsunuz, bunlar eski ortak..

Birbirlerini iyi tanırlar. Şimdi kapalı kapılar ardında, yeniden bir şeyler tezgahlıyorlar.

Kardeşlerim, Ak Parti’nin oy almak için yeniden Hdp’yle kol kola girmesine razı mısınız? Razı

mısınız?

Bu konuda samimi olmadıkları gibi, bir de İYİ Parti’ye çamur atıyorlar. Oralı olmayacağız.

Ama şunu bilin isterim; Iğdır’da olanlara bakınca, kimin nerede durduğu çok net görülüyor.

Bakın, Iğdır Belediyesi şu an HDP’de. Ama bakıyorsunuz “beka beka” diyerek, Balıkesir’de, Denizli’de, Manisa’da, Mersin’de İYİ PARTİ’ye karşı ittifak kuranlar, Iğdır’da HDP’ye karşı ittifak kurmuyorlar. Peki bu konuda İYİ PARTİ ne yapıyor?

İYİ Parti, Iğdır’dan aday çıkarmıyor.. Ak Parti ve MHP’yi adayı tekleştirmeye davet ediyor.

Aynı şekilde, Türk tarihi içinde çok kıymetli bir yeri olan, Anadolu’daki ilk yerleşim alanımız olan Ahlat’ta da aday çıkarmayacağız.

Diyorlar ki “Perdeleme yapıyor..” Ne perdelemesi. Bu bir niyet beyanıdır.

Perdeleme işi, onların bildiği-becerdiği iştir.

Derdimiz, Türk Milletinin çıkarını korumak. Ve bunu karşılık beklemeden yapıyoruz. Türk Milletinin bekası için, ne gerekiyorsa her daim onu yapıyoruz.

Son seçimde Mhp’ye oy vermiş, Ak Parti’ye oy vermiş samimi, vicdan sahibi kardeşlerimiz

bunları görüyor.

Bir de kimin ne olduğunu, ne yaptığını, asıl Allah görüyor Allah…

Bize de bu yeter zaten. Çok şükür, biz üç kuruşluk dünya menfaati peşinde değiliz. Bunu da teklif ettikleri bakanlığa hayır dediğimiz günden beri, en iyi onlar biliyor.

Biz buyuz.. İYİ Parti bu..

Şimdi sizi, dünya menfaati peşinde olmayan.. Tek derdi, vatandaşına, kentine hizmet etmek olan adaylarımızla tanıştıracağım..

Kayseri milletvekili sayın Dursun Ataş.. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkan adayımız..

Buyrun sayın başkan..

Sayın Orkun Şıktaşlı.. Manisa Büyükşehir Belediye Başkan adayımız.. Buyrun sayın başkan..

Sayın Mehmet Ejder Demir.. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkan adayımız.. Buyrun sayın başkan..

Sayın Tuna Işıkhan.. Mardin Büyükşehir Belediye Başkan adayımız.. Buyrun sayın başkan..

Sayın Hayati Tekin.. Samsun Büyükşehir Belediye Başkan adayımız.. Buyrun sayın başkan..

Sayın Aynur Sezer.. Kütahya Beyediye Başkan adayımız.. Buyrun sayın başkan..

Sayın Abdülkadir Kırmızı.. Adıyaman Belediye Başkan adayımız.. Buyrun sayın başkan...

Sayın Erkan Çelikoğlu.. Muş Belediye Başkan adayımız.. Buyrun sayın başkan..

Allah bütün adaylarımızın yolunu açık etsin..

Değerli milletvekilleri, aziz milletim;

Dış politikada da sorunlar devam ediyor. Biliyorsunuz Suriye’nin kuzeyine

bir kara harekâtı düzenlenmesi gerektiğini bu kürsüden dile getirmiştim. Sayın

Cumhurbaşkanı da iki ay kadar önce, Suriye’de Fırat’ın doğusuna bir kara harekâtının, birkaç

gün içinde başlayacağını duyurmuştu.

Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra da, bu kararı desteklediğimizi defalarca söyledik.

Ama o arada ne olduysa oldu, ve öyle anlaşılıyor ki, harekât planı rafa kaldırıldı.

“Amerika’yla anlayış birliğine vardık” diyerek, güvenli bölge modelini ortaya attılar.

Bakın buradan uyarıyorum; körfez savaşının ardından, 36’ıncı paralel diyerek oluşturdukları güvenli bölgede, uydu bir devlet kuruldu..

Suriye’nin kuzeyinde de, aynı yöntemle bir terör devleti kurulmasına, Türk Devleti

müsaade etmemelidir.

Oraların güvenli hale getirilmesinin tek yolu, terör yapılarının dağıtılmasıdır. Devlet yönetimi ciddiyet gerektirir. “Birkaç gün içinde harekâta başlıyoruz” deyip sonra vazgeçmek, Türkiye’nin caydırıcılığına da, itibarına da halel getirir. Hükümeti bu meselelerde biraz daha ciddi, ve kararlı olmaya davet ediyorum.

Bu vesileyle Türkiye’yi yönetenlere bir kez daha seslenmek isterim ki;

Hadsizce tehditlere boyun eğmeyin!

Korkuyorsanız, korkmayın. Türk devleti güçlüdür, Türk milleti cesurdur.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın yaptığı yanlışların sonuna kadar takipçisi oluruz,

söyleriz, kavgamızı veririz.. Ama kol kırılır, yen içinde kalır.

Bir hesabımız varsa, bunu içimizde hallederiz. Dışarıdan ahkam kesenlere, ülkemizi tehdit edenlere pabuç bırakmayız.

O makamda oturan kişi kim olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na, dışarıdan kimseye laf söyletmeyiz. O makam bağımsızlığımızın sembolüdür. Dil uzatanların dilini koparmayı biliriz.

Bu yüzden sayın Cumhurbaşkanı; tehditlere boyun eğmeyiniz, gereğini yapınız, ve ülkemizi daha büyük bir belayla karşı karşıya bırakmayınız.

Bağırıp-çağırıp, sonra kapı arkalarında anlaşarak, olmaz bu işler..

Siz, memleketimize göz dikenlere karşı dik durup, ayağa kalkın yeter. Bizi, Türk devletinin evlatlarını, onların gözünü oymaya hazır halde, yanınızda bulacaksınız!

Cumhurbaşkanı, Suriye ile alt düzeyde görüşmeye başladığımızı belirtti.

Ne görüşüyorlar bilemiyoruz.

Ancak görüşülmesi gereken konu nedir, onu biliyoruz.

Çözülmesi gereken sorun nedir, onu biliyoruz.

Bir an önce Suriyelileri evlerine geri göndermeyi konuşun.

4 milyon sığınmacıyı ne zaman geri alacaklarını konuşun.

Buna çözüm bulmadan da gelmeyin.

Sakın ola karşımıza, Suriyelilere vatandaşlık verelim diye çıkmayın.

Vatandaşlık vermeyi aklınızdan bile geçirmeyin.

Aziz milletim ekonomi nedir biliyoruz değil mi?

Ev ekonomisinden idmanlıyız. Şimdi sizinle biraz dertleşelim istiyorum.

Belki damat bey dinler de, bir şeyler öğrenir.

Az önce söyledim; Türkiye’yi öyle bir hale getirdiler ki, menemen zengin yemeği oldu.

Biber 18 lira, marul 6 lira, soğan 5 lira. Tekrar hatırlatayım,

“Domates biber yemeyin” diyor Tarım Bakanı. “Yazı bekleyin, Allah ömür verirse yazın

yersiniz.” diyor…

Çok iktidarlar çok krizler gördük ama, vatandaşa domates biber patates soğan yemeyin, ucuzlayınca yersiniz diyenini ilk defa gördük. Allah aklımızı fikrimizi korusun.. Dünyada bir örneği var mı bilmiyorum.

Şu pişkinliğe, şu arsızlığa bakın.

O zaman, siz de yalılarda yaşamayın.

10 bin liralık takım elbiseler giymeyin, 50 bin dolarlık saatler takmayın.

Eşleriniz lüks kafelerde, bir akşam kahvesine 3 bin lira hesap ödüyor. Maşallah, 500 bin liralık arabalara biniyorsunuz.

Nereden geliyor arkadaş bu değirmenin suyu? Milletin kesesinden yiyorsunuz bunları.

Sonra da millet biber yemesin, soğan yemesin.

Sizi utanmazlar sizi.

Ar damarı çatlamış denir buna. Belli ki beceremiyorsunuz.

Çekilin madem, biz vatandaşımıza her dönem, her istediğini yiyebileceği bir memleket sunarız.

Vatandaşın derdini çözeceklerine, temizlik yapmayıp da pisliği halının altına süpüren

pasaklılar gibi, marketlerde biber-patlıcan satılmasını yasaklıyorlar.

Serbest olsa da alabilecek kimse yok ama, vatandaş fiyatları görmesin istiyorlar.

Geçen hafta haberlerde diyor ki, “Tavuğun kilosu 50 lira olacak..” Şaşırmayın.

Ama damat beyin dilinde hala aynı tekerleme; “Dengelendik” diyor.

Yüzde 5 enflasyon hedefledi, enflasyon oldu yüzde 20. Hala diyor ki, hedefi tutturduk.

Ben size bir şey söyleyeyim mi;

Vallahi penaltıyı taca atanı gördüm.

Kendi kalesine vole vuran Recep’i de gördüm.

Şampiyonluk derken, küme düşeni de gördüm.. Ama, hedefi senin kadar şaşıranı görmedim

damat.

Halk Bankası’nda işi eline yüzüne bulaştıran bir bürokrat da, geçen hafta çıktı, “Bahar göründü” diyor.

Milletin yaşadığı karakışı görmüyorlar.

Aziz milletim, bunlar ne anlatırsa anlatsın, sen hayatın içindesin, gerçeği yaşıyorsun.

Bu ay ödediğiniz faturaları düşünün. Anlatılan hikâye mi doğru, yoksa senin yaşadıkların mı?

Biz endişeliyiz.

Vakitlerini kıraathanelerde geçiren işsiz gençlerimiz için endişeliyiz.

Atanamayan öğretmenlerimiz, sokak ortasında öldürülen kadınlarımız için, endişeliyiz.

Cinnet geçirip intihar eden insanlarımız için, ilköğretim yaşına kadar inen uyuşturucu belası için endişeliyiz.

Vatandaşlarımızın yüzündeki mutsuzluk, gençlerimizin umutsuzluğu, ve giderek yayılan inançsızlık, bizi tedirgin ediyor.

Biz endişeliyiz, çünkü bu ülkede analar mutsuz. Bir toplumda analar mutsuzsa, kadınlar

mutsuzsa, sorun var demektir..

Analar mutsuz, çünkü çocukları mutsuz. Düşünün ki, devlet kapısında sınav kazanıp mülakata giren bir genç, eğer birinin yeğeni, birinin eniştesi, birinin kardeşi değilse, biliyor ki kaybedecek.

Devlete güven bizim için hayatidir. Devletin çivisi çıkarsa, bu güven zedelenir.

Bu iktidar çivileri tek tek söküyordu, artık toptan söker oldu.

İşte yeni örnek; devletimizin-ordumuzun en stratejik kurumlarından biri, yabancı bir ülkeye, yabancı bir ülkenin ordusuna peşkeş çekiliyor.

Sakarya’daki tank palet fabrikamızın, Ethem Sancak efendiye, diğer bir deyişle de Katarlılara, neden ve niçin verildiğini bilmiyoruz.. Soruyoruz, ses çıkmıyor. Gerçekten merak ediyoruz. Varsa haklı bir gerekçeniz, biz de bilelim. Bilelim ki, endişe etmeyelim.

Biz endişeliyiz.. Çünkü, milli güvenliğimizle yakından ilgili bu fabrikanın, Katarlılara satılmasını stratejik bir yanlış olarak görüyoruz.

Endişeliyiz evet. Ama biliyor ve inanıyoruz ki, İYİ’ler daima kazanır.

Mayasında iyilik olan milletimiz, karşılaştığı her sıkıntıyı bertaraf edecek, içinden çıkan hainleri eninde sonunda cezalandıracak, ve bu kadim topraklarda, ilelebet var olmaya devam edecektir.

Buradan İYİ’lere çağrıda bulunuyorum. Bütün adaylarımıza, üyelerimize ve gönüllülerimize

sesleniyorum.

Milletime, geleceğimiz olan gençlerimize sesleniyorum;

“En yiğit kişi, nefsini yenebilendir” diyen Hz. Ali’nin yaptığı gibi yapın. İnandıklarınız için her türlü

mücadeleyi verin. Ama işin içine nefsiniz girdiğinde, durun!

Büyük Türk Milleti!

Senin bir parçan olmaktan gurur duyuyoruz. Kaderimiz bir.

Bizim de çocuklarımız, torunlarımız bu ülkede büyüyor.

Biz de bu ülkede nefes alıyoruz. Gidecek başka bir yerimiz yok. O yüzden derdimiz bir, mücadelemiz bir.

Ve biliyoruz ki, 82 milyon şu anda hayat pahalılığıyla mücadele ediyor. 5 tane para babası

dışında herkesin derdi bu.

Poşetten gelecek paraya bel bağlayacak hale getirdiler ülkeyi.

Poşete verdiğimiz her 25 kuruştan, 15 kuruşunu hükümet alıyor.

“Türkiye 70 cente muhtaç” denirdi bir zamanlar. 70 cent bugün, 3 buçuk lira ediyor. Dün 3 buçuk liraya muhtaçken, bugün naylon poşetten gelecek, 15 kuruşa muhtaç hale gelmişiz.

Bakın ben size Ak Parti iktidarının 17 yılını özetleyeyim;

“BUNLAR GELDİĞİNDE ASKERİMİZİN BAŞINA ÇUVAL GEÇİRİLDİ.

BUNLAR GİDERKEN DE, MİLLETİMİZİN BAŞINA POŞET GEÇİRİYOR, POŞET.”

Allah cümle mahlukatın Allah’ıdır.

Ancak, akıbet inananlarındır.

Ey benim Ak Parti’ye oy vermiş değerli kardeşim;

İktidara geldiklerinde bir dikili ağacımız yok diyorlardı. Kıt kanaat geçiniyorlardı.

Bugün nasıl oluyor da kasaları doldukça doluyor?

Alnı secdeye varan adamlardınız.

Anadolu’nun kavruk çocuklarıydınız. “Hakkımız yeniyor, bir yerlere gelemiyoruz” derken, hakkınız olan hakkı talep ederken, bu millet size destek verdi.

O vakitler ne olarak geldiniz, bu vakitler ne oldunuz?

“Bizim adayımıza vereceğiniz oy, (haşa) ahirette berat belgeniz olacak” diyorlar. Haşa. Sümme haşa.

Geçen hafta Söğüt’te bir vatandaşım seslendi; “Başkanım, oy verirsek, siz de Cennet vadediyor musunuz?” dedi. Haşa. Sümme haşa. O Allah’ın bileceği iştir. Biz şirke düşmeyiz. O Allah’ın bileceği iştir.

Cennet, bunların siyasi hesaplarına düşürülecek kadar ucuz değil. Ama şirke varan bu sözlerden de anlıyoruz ki, CEHENNEM DE ÇOK LAZIM KARDEŞİM, CEHENNEM DE ÇOK LAZIM.

Mahalle aralarında fısıltı yayıyorlar.

Neymiş efendim, Ak Parti belediyeleri kaybederse, başörtülüler sokakta gezemezmiş.

Gençler, hatırlamayabilirsiniz. Büyüklerinize sorun. Google’a girip bakın. Bugünün caka satanları, baş örtüsüne el uzatılan 28 Şubatlarda suspus olmuşken, uçaklara doluşup Almanya’lara kaçışırken, “Başörtüsüne uzanan eli kırarım, koparırım” diyen bendim, ben.

Bazıları postal korkusuyla kenara çekilirken, öne atılıp, o genç kızlarımıza, kadınlarımıza barikat olan, bendim ben.

Bizim olduğumuz yerde kimse ne birinin başörtüsüne, ne de birinin saçının teline dokunabilir. İYİ parti, inançların da, hayat tarzlarının da, her türlü hak ve hürriyetin de teminatıdır.

Ben o gül yüzlü, aklı-fikri-becerisi olan, kapalısı açığı, pırıl pırıl kızlarımla,

Yiğit-ahlaklı-mert delikanlılarımla, gül gibi geçinip, çalışıcam üreticem. Millet hizmet görecek hizmet.

Türk Milleti bize bu kürsüyü boşuna vermedi.

Janjanlı törenlerle diktiğiniz gökdelenler kadar büyük yalanlarla, bu milleti daha fazla

kandıramazsınız.

Bunları dinleyen sanır ki, senelerdir bu şehirleri başkaları yönetiyor.

25 senedir siz yönetiyorsunuz kardeşim. Bugün hala, şunu yapıcam, bunu düzelticem diye geziyorsunuz.

“Anlat anlat, heyecanlı oluyor” derlerdi eskiden…

Bugün vadettiklerinizi, 25 senedir niye yapmadınız?

Aziz milletim,

Bana soranlar oluyor, “İyi parti şucu mu bucu mu?” diyorlar..

Biz ne şucuyuz ne de bucuyuz. Biz milletin has evladıyız.

İyi parti nedir biliyor musunuz? Ahlakı olanın, vicdanı olanın, geleceğe ümidi olanın kapısıdır..

İyi Parti, milletin kazaya-musibete karşı sigortasıdır.

İyi parti, Türk Milleti’nin itildiği depremin, erken uyarı sistemidir.

Bakınız,

Medeniyet tarihini bilmeden, Türk siyasi tarihini incelemeden, İYİ Parti’nin siyasetteki rolü

kavranamaz.

Binlerce yıllık tarihimiz, sayısız değişimlere sahne olmuştur.

Değişim olmadan, gelişme sağlanamaz.

Ve her değişim: onu isteyenlerle, gerçeğe direnenlerin mücadelesine sahne olmuştur.

Bugün yaşadığımız sıkıntıların sebebi: bir değişim talebinin, iktidar tarafından engellenmesidir.

Ak Parti’nin bu tutumu, tarihteki ne ilk, ne de son örnektir.

Binlerce yıllık tarihimiz gösteriyor ki, insanlığın yolculuğu sadece ileri doğru

olmuştur.

Türk milletinin binlerce yıllık medeniyet yolculuğu da, hiç şüphesiz, ileriye doğru olacaktır.

Buradan Aziz milletime sesleniyorum;

En düşük gelirlinin bile huzur içinde yaşayabildiği bir Türkiye mümkündür.

İşsizlerin bile, gelecek kaygısı duymadığı bir Türkiye mümkündür.

En ücra köydeki çocukların bile, kaliteli eğitim alabildiği bir Türkiye, mümkündür.

Yolsuzluğun, adam kayırmanın ortadan kalktığı bir Türkiye, mümkündür.

Geçen hafta ecdadın otağını kurduğu kutlu ata toprağından, Söğüt’ten Bismillah dedik, gayret

kemerini kuşandık..

Ben bu yola çıkarken, içinde bulunduğum vaziyetin ahval ve şeraitini düşünmedim.

Hatırlayın,, “Karanlıkları aydınlatmaya geldik demiştim..” Uzattığım eli tuttunuz.

Bir olduk, büyüdük, işte buralara geldik.

İYİ Parti nereden geldiğini unutmayacak.

Evet, yolumuz çetin. Memleket aşkıyla yola düşene cefa etmeye hazır, onca düşman var. Bizimse

ihalemiz yok, tetikçi medyamız yok, devlet imkanlarımız yok..

Fakat bizde de, Asya bozkırından getirdiğimiz maya,,, ve en karanlık günden,,, en aydınlık şafağı çıkaran,,, bir Türklük vardır!

“Güneş tuğ, gök çadır olsun” diyen Oğuz’dan ilham aldık, güç aldık, hız aldık geliyoruz!

Aziz milletim,

Osman Gazi, İstanbul’da il açsın diye, oğlu Orhan Gazi’ye şöyle vasiyet etmişti:

“Osman, Ertuğrul oğlusun

Oğuz soyu, Karahan neslisin

Hakkın bir kemter kulusun

İstanbul’u aç, gülzar yap.”

Ben de tüm adaylarımıza, tüm sevenlerimize sesleniyorum;

Siz Oğuz’un, Selçuk’un, Nurettin Zengi’nin, Selahattin’in, Ertuğrul’un, Mustafa Kemal’in torunlarısınız. Siz büyük Türk milletinin, cesur evlatlarısınız.

Orhan Gazi’ye verilen emir, sizin için de geçerli.

Mersin’i gülzar yapın.

Manisa’yı gülzar yapın.

Kocaeli’yi alın gülzar yapın.

Denizli’yi, Balıkesir’i gülzar yapın.

Elazığ’ı, Niğde’yi, Isparta’yı, Konya’yı, Gaziantep’i, Kayseri’yi, Samsun’u, Sakarya’yı, Erzurum’u, Trabzon’u, Afyon’u, Adıyaman’ı gülzar yapın.

Fethiye’yi, Bucak’ı, Bodrum’u gülzar yapın.

Belde, ilçe, il, büyükşehir ayırt etmeden, nereden adaysanız, alın ve gülzar yapın.

Çünkü milletimiz, ihanet edilmiş şehirlerde değil, gül bahçelerinde yaşamayı hak-ediyor.

Allah ayağınıza taş değdirmesin.

Allah kötülerle karşılaştırmasın.

Millet bizden hizmet bekler. Gayret bizden, Tevfik Allah’tan.

Allah yar ve yardımcınız olsun.

Allah’a emanet olun

Kaynak: iha