ESKİ Doğu Almanya sınırları içinde oluşturulan yeni eyaletlerden Thüringen’de 27 Ekim 2019’da eyalet parlamentosu seçimleri yapıldı.
İktidardaki Sol Parti, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller koalisyonu çoğunluğu kaybetti.

Toplam oyların yüzde 23.4’ünü alarak seçimlerden ‘ikinci güçlü parti’ olarak çıkan sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) ile kimse işbirliği yapmak istemediği için yeni bir hükümet kurulması hiç de kolay olmadı.
İktidardaki Sol Parti, SPD ve Yeşiller azınlık hükümeti kurarak ‘yola devam’ kararı aldı.

Ancak Sol Partili Başbakan adayı Bodo Ramelow, ilk iki turda mutlak çoğunluğu sağlayamadı.
Geçerli yasalara göre, üçüncü turda en fazla oy alan adayın başbakanlık koltuğuna oturmasına imkân kılındığı için Ramelow, sonuçlara ‘çantada keklik’ gözüyle bakıyordu.
Ama üçüncü turda beklenmedik bir gelişme yaşandı.

Seçimlerde yüzde 5 barajını zar zor aşan Hür Demokrat Parti’nin (FDP) eyalet lideri Thomas Kemmerich, “Ben de varım” diyerek aday oldu.
Ve 90 milletvekilinden 45’inin oylarıyla Eyalet Başbakanı seçildi.

Tabii tüm partilerin “Kesinlikle iş birliği yapmayacağız” dedikleri sağ popülist AfD milletvekillerinin hepsinin de oylarını alarak.
Ve yemin ederek aynı gün göreve başladı.
Ancak diğer partilerden tepkiler yağdı.

FDP’den yoğun eleştiriler geldi ve Thomas Kemmerich’in partiyi terk etmesini, gönüllü olarak istifa etmediği takdirde partiden ihraç edilmesini isteyenler oldu.
Kemmerich, FDP Eyalet Teşkilat Başkanlığı’nı ‘geçici’ olarak bırakırken, partiden ayrılmamakta direndi.
Ancak içten gelen baskılar üzerine başbakanlık koltuğunu 4 Mart’ta yapılan yeni seçimle Bodo Ramelow’a devrederek, ortalığı az da olsa yatıştırdı.
Thomas Kemmerich, federal hükümetin koronavirüse karşı mücadele çerçevesinde aldığı önlemleri protesto için bu ayın ortalarında Gera kentinde aşırı sağcıların ve neonazilerin de yer aldığı bir gösteriye konuşmacı olarak katıldı.
Partisinden yine eleştiriler yağdı.
“Atın şunu partiden” diyenler oldu.
Ama Kemmerich, sadece FDP Merkez Yönetim Kurulu üyeliğini ‘geçici olarak dondurma’ kararı vererek partiden ihracı engelledi

Sağ popülist AfD’de de öyle.
AfD Brandenburg Eyalet Teşkilatı ve Meclis Grup Başkanı Andreas Kalbitz’in, daha önceki yıllarda neonazi ‘Vatana Sadık Alman Gençlik’ (HDJ) üyesi olduğu ortaya çıktı.
Kısa bir süre önce lağvedilen AfD bünyesindeki aşırı sağcı ‘Flügel’in (Kanat) öncülerinden olan Kalbitz’in istifası istendi.
“İstifa etmem” diye direndi.
“Atılırsam mahkemeye giderim” diye yönetimi tehdit bile etti.
Bunun üzerine parti yönetimi 4’e karşı 5 oyla Andreas Kalbitz’in ‘partiden ihracına’ karar verdi.
Ama Kalbitz, bu karara mahkeme nezdinde itiraz etti.
Muhtemelen mahkeme kararı yıllar sürecektir.
Zira biz bunu Sosyal Demokrat Partili (SPD) Berlin Eyalet eski Maliye Senatörü ve Alman Merkez Bankası eski Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin olayında da yaşadık.
Sarrazin, 2009 yılında bir Alman kültür dergisine verdiği demecinde, Türkler ve Araplar için, “Devletten geçinen, bu devlete karşı çıkan, çocuklarının meslekleri için yeterince ilgilenmeyen ve sürekli başörtülü yeni küçük kız çocukları üretenleri kabul etmek zorunda değilim” diyerek ırkçılık sergiledi.
Daha sonra yazdığı ‘Almanya Kendi Kendini Yok Ediyor’ başlıklı kitabında, Türkler ve Arapların, Müslümanların Almanya’yı ‘aptallaştırdığını’ ileri sürerek apaçık ırkçılık yaptı.
SPD, 2010 yılından beri ‘partiye zarar verdiği’ gerekçesiyle Thilo Sarrazin’i partiden ihraç etmek için uğraşıyor.
Sarrazin de gitmemekte direniyor.
SPD yerel ve federal yöneticilerinin bu yönde aldığı her yeni kararı bir üst mahkemeye taşıyor.
Aradan yıllar geçtiği halde Saarazin hâlâ SPD üyesi.
Hem de partide ‘istenmeyen adam’ olduğu halde.
İşte tüm bu gelişmeler de Almanya’da partiden ihracın hiç de kolay olmadığını, hatta adeta imkânsız olduğunu gösteriyor.

Editör: TE Bilişim