Karamollaoğlu, HDP’nin, PKK ile arasına daha fazla mesafe koyması gerektiğini dile getirdi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Gazeteci Çağlar Cilara’nın YouTube kanalındaki yayınına konuk olarak sorularını cevapladı.

“Korkunun ecele faydası olmaz”

Çağlar Cilara, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “milletvekili transferi” açıklaması yaptığını ve buna karşılık MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Siyasî Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu’nun değiştirilmesi önerisini dile getirdiğini hatırlattı.

Cilara, “Bu, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi seçime girmesin diye hazırlanan bir çalışmam mı sizce?” diye sordu. Karamollaoğlu, bu soruya, “Herhalde, herhalde. Yani öyle düşünülüyordur benim tahminim; ama bunun da çok büyük bir faydasının olacağı kanaatinde ben şahsen değilim” diye karşılık verdi.

Bunları suni gündem olarak değerlendirdiğini belirten Karamollaoğlu, bu tür tartışmaların, halkın dikkatini gerçek problemlerden uzaklaştırdığını ifade etti. Karamollaoğlu, “Ne alâkası var şimdi böyle bir müzakerenin, münakaşanın ortaya çıkmasında? 20 tane milletvekili gidiyorsa gider. Yani seçim öncesiymiş, seçim sonrasıymış…” diye konuştu.

Karamollaoğlu, iktidar ortakları güç kaybettikleri için, ister istemez her hareketten nem kaptıklarını ancak korkunun ecele faydası olmadığını söyledi. Karamollaoğlu, bir soru üzerine, iktidarın oy oranının şu anda bir seçim kazanmaya yeterli olmayacağı kanaatinde olduğunu kaydetti.

“İktidar, FETÖ’nün yaptıklarını yapmamalıdır”

FETÖ ile gerçekten mücadele edilebilmesi için, onların uygulamalarının tekrarlanmaması gerektiğini belirten Karamollaoğlu, şunları söyledi:

“Onlar, makamı liyakate göre değil kendilerine yakınlığa göre insanlara dağıttılar. İktidar, bundan vazgeçmek mecburiyetinde. Onlar, hakkı, adeleti üstün tutmadılar; kendi yandaşlarını her zaman kolladılar, korudular. O halde adaleti hakim kılmakla mükellefsiniz. Onlar, şeffaf olmaktan imtina ettiler. Kendi hareketlerinin denetlenmesini istemediler. Bugün iktidar, iktidarda kalmak istiyorsa, şeffaflığı hakim kılmak mecburiyetinde. Onlar, dürüstlüğe hiç önem vermediler. Yemek, yedirmek hiç umurlarında olmadı. Eğer iktidar, bunlara karşı bir tavır almak istiyor, bunları deşifre etmek istiyorsa, kendisi, yiyene de yedirene de, rüşvet alıp verene de, israfa da mutlaka tavır koymak mecburiyetinde. Denetlenebilir olmak mecburiyetinde. Denetlenebilir olursa iktidar, herkes denetlenebilir. O zaman yanlışların da önünü kesmiş olursunuz. Bakın ben, bir bakıma iktidara kopya veriyorum. Çok açık, net bir kopya. Bu temel prensipleri çiğnediler, Türkiye’nin başına belâ getirdiler geçmişte o ekip. Şimdi şeffaf olurlarsa, hata olmaz mı? Hata olur; ama siz, insanları baskı altına alırsanız, size düşman olan, en büyük yalakanız olur sizin. Öyle mi, değil mi?”

Demokrasilerde yanlışta ısrar edip iktidarda kalmanın mümkün olmadığını belirten Karamollaoğlu, “Önünde sonunda gidecekler” dedi.

Çağlar Cilara, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “çok geniş bir toplumsal mutabakatla iktidarın el değiştireceğine inanıyoruz” dediğine işaret ederek, bu sözden Millet İttifakı’nın daha da büyümesinin mi anlaşılması gerektiğini sordu.

Karamollaoğlu, daha seçim atmosferine girilmeden ittifakların, koalisyonların konuşulmaya başlanması halinde buradan bir netice çıkmayacağını söyledi.

Karamollaoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Çünkü kafalar karışıyor. İnsanlar, “Bu ne biçim bir ittifak? Ne biçim bir koalisyon?” onun da farkına varmıyor. Bir defa hâlâ Türkiye’de iktidar, koalisyonla ittifakın farkının anlaşılmasını istemiyor. Çünkü aslında kendileri sadece ittifak yapmadılar, fiiliyatta bir koalisyon da yapmış oldular. Yani bugün Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), AK Parti icraatlarında etkili. İstemedikleri birtakım hareketleri iktidar alamıyor kararları, yapamıyor. Halbuki ittifak farklı bir şey. Sadece bugünkü anayasada yapılan değişikliklerden, seçim prensiplerinden dolayı partiler bir araya gelip bir ittifakın içinde bulunurlar. Herkesin kendi programı, kendi tüzüğü geçerlidir. Ha, onun arkasından Meclis’teki şekillenmeye göre koalisyonlar kurulur veya kurulmaz. Seçime giderken bir koalisyona benzer halleri olmasına rağmen MHP ile AK Parti, her yerde ayrı ayrı aday göstermediler mi, birçok yerde? Bazı yerlerde de anlaştılar; AK Parti’nin gösterdiğine MHP, MHP’nin gösterdiğine AK Parti yerlerde vermedi. Aynı şekilde diğer yerlerde de oldu Bazı yerlerde Sayın Akşener aday göstermedi, bazı yerlerde de Sayın Kılıçdaroğlu aday göstermedi. Bu da mantıklı bir şey.”

Saadet Partisi olarak kendilerinin, mahallî seçimlerde bütün seçim bölgelerinde seçime girdiklerini hatırlatarak, “Ha, yarın ne olur? Şimdiden bunun biz konuşmasını kesinlikle yapmayız. Bu konuda da beş aşağı beş yukarı, şöyle olur, böyle olur, alıp vermeyi bu bana göre fuzulî bir gündem diye düşünüyorum” dedi.

“Allah’tan korkmaz insanlar”

Karamollaoğlu, iktidar tarafından İYİ Parti’nin HDP ile irtibatlıymış gibi gösterilmeye çalışılmasına dair bir soru üzerine, “Böyle bir şeyi Meral Hanım, reddediyor. Böyle bir şey olmasa bile AK Parti, böyle bir şey varmış gibi gösterme çabasının içine girer. Beni, teröristlerle anlaşma imzaladım diye itham ettiler. Allah’tan korkmaz insanlar diyorum ben, başka bir şey diyemiyorum” şeklinde konuştu.

İktidarın bu çekişmeden beslendiğini ancak kendisinin de deveyi hamuduyla beraber yuttuğunu; gidip Öcalan’la anlaştığını, kardeşini televizyonlara çıkardığını söyledi.

HDP’nin dışarıda tutulması halinde muhalefetin seçim kazanmasının mümkün olamayacağına dair görüşleri hatırlatan Cilara, “Sizin HDP’ye ilişkin görüşleriniz nelerdir?” diye sordu.

Karamollaoğlu, bu soruya şöyle cevap verdi:

“İktidar, HDP’yi kapatmak yerine kendi lehine kullanmayı tercih ediyor”

“HDP, iktidar partisi tarafından da meşru kabul edilen… Çünkü gayrimeşru görse, gider mahkemeye kapattırır. Gayrimeşru görmüyor demek ki. Çünkü bir dava açılmadı; iddiada bulunulmuyor. Sadece kazandıkları belediyelere el konuldu, kayyum atandı. Yani, “HDP’nin kazandığı belediyeler benimdir” diyor. Baştan bir defa, orada hiçbir tereddüdü yok. Ancak bu, Kürt seçmeni üzerinde nasıl bir etki meydana getiriyor? Bunu ölçmek, o kadar da kolay değil.

HDP ile olan sıkıntı, şurada: PKK ile arasına biraz daha mesafe koyması gerekiyor. Bunu tam olarak koyamadığı kanaati hakim. Bundan dolayıdır ki her zaman HDP’yi AK Parti, kendisinin kullanabileceği bir olgu olarak ele alıyor. Her zaman. Onun kapatılmamasının sebebinde de o var; çünkü kapatıldığı takdirde oradaki oyların kendisine gelemeyeceğini görüyor. Bundan dolayı bir oyun oynanıyor. Ben de bu üçkâğıtçılık üzerinde fazla yorum yapmayı, yani AK Parti’nin ekmeğine yağ sürmeyi doğru bulmuyorum, kusura bakmayın.”

Karamollaoğlu, HDP’li belediyelere kayyım atanmasına dair görüşünün sorulması üzerine de, şu değerlendirmede bulundu:

“Belediye başkanları ancak yargı kararıyla görevden alınabilir”

“Şu anda böyle bir müdahale, demokrasiye müdahaledir. Belediye başkanları görevden alınabilir mi? Alınır. Neyle? Yargı kararıyla. Suçu ispat edilir, görevden hemen alırsınız. Eğer siz, Meclis üyelerini bile alıp tutukluyorsanız, yine mahkeme kararı ile bunlar belirlenir, teyit edilir, hemen icraata girersiniz. Hükümetsiniz. İstihbarat örgütleri sizin elinizde, mahkemeler sizin elinizde, güvenlik kuvvetleri sizin elinizde. Yapın istihbaratınızı, varsa böyle bir şey, onları ortaya koyun, doğrudan doğruya adlî makamlar karar versin. Ama siz, yetkili bir hükümet mensubu olarak, hem partili, hem de siyaseten yetkili, bunu böyle kullanmaya giderseniz, bu giderek Türkiye’de kutuplaşmayı artırır; giderek bu seçmenle arasındaki bağ kopar. Çifte standardı onun için söyledim. Siz, birilerini HDP ile konuşuyor diye itham ederken, öbür tarafta Öcalan’ın kardeşini çıkarıp kendi lehinize hem de TRT’de konuşturuyorsunuz. Bunu da gayet masummuş gibi de anlatmaya çalışıyorsunuz. Milletle alay etmemek lâzım. Ben, bundan daha fazla bu konuda bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum.”

Karamollaoğlu, yargı kararlarına ne kadar güvenilebileceğine dair bir soruya karşılık da, şunları söyledi:

Adalette Ebu Hanife örneği

“Çok haklısınız. Ben size burada hak veriyorum; ancak her şeye rağmen bir adalet mekanizmasının olduğunu göstermeleri lâzım. Her şeye rağmen biz, başımız sıkıştığı zaman gidebileceğimiz bir mercinin olduğunu olduğunu görmemiz lâzım ve yavaş yavaş şunu görüyorum: Evet, alt mahkemelerde çok acımasızlar. Kendilerinin istemediği bir karar alındığı zaman hakimler darmadağın oluyor hemen. Tayin ediliyor, yerine yeni, kendi dedikleri kararı alacak hakimler getiriliyor. Bir defa o hakimlere ben hakim demem. Onlar, tetikçi. Hakim değiller. Sadece kendilerine verilen talimatı uygulayanlar.

Bunlara, İslâmî tarafları olduğu için şunu söylemeyi bir görev biliyorum: Bakın, çok önemlidir; Ebu Hanife Hazretleri, bir fıkıh âlimiydi. O dönemde halife, kendisine baş kadılığı teklif etti. Dedi ki, “Ben, sizin hoşunuza gidecek kararları alamam. Onun için de bu makamı kabul etmiyorum” dedi. Sonra hapse atılmaya, hapiste işkence görmeye razı oldu. Hakim dediğin böyle insanlardan olur.

Doğru; ama en azından yavaş yavaş bu duyguyu hisseden hakimler de ortaya çıkıyor. Herkes yalaka değil. Herkes yanlış yapmıyor. Onun için, önünde sonunda ben, bu mekanizmalar işletilirse, yani yüz tane karar verirsiniz, 50’sinde en azından hakkını savunan doğru çıkarsa, o bile bir kârdır diye düşünürüm.”

Editör: TE Bilişim