İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Halk TV canlı yayınında gazeteci Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı.

Akşener, "Ben bir memleket masası kuralım, ister tek tek ister sırayla o fotorğrafı tüm dünyaya gösterelim. Hiç beklemediğim bir tavırla karşılaştım. Sayın Bahçelinin tutumunu ve AKP adına sayın Ömer Çelik’in açıklamalarından gördüm ki konforlarından çok memnunlar. Çok çirkin sözlerle bir tavır kondu" dedi.

Akşener’in gündeme dair açıklamalarından satır başları şu şekilde:

Hayvanları seviyorum, köy çocuğuyum. Biraz kediciyim. Kediler uyanık, onlardan çok şey öğreniyorum. Sevgi isteyenler eşime geliyor, hasta olanlar bana geliyor. Ben partimizi kurduktan sonra Türkiye’ye yönelik bir bayram sofrası hayalimi proje olarak anlatmıştım. Çocuklar biraz yatar, büyükler kalkar, bayram namazına giderlerdi. Sonra kahvaltı edilirdi. Babamın 3 ablası vardı. Onlardan doğan kızı çocukları aşağı yukarı babamla yaşıt, ben onlara da hala derdim. Hepsi bayramda bize gelirlerdi. O bayram sofrası Türkiye için çıkış noktası olarak gördüğüm şey..

Ben bir Rizeli ile evliyim, mesela kuzeniniz Ordulu ile evli… Başka yerden gelenler… Aynı sofranın içinde farklı yerlerden gelen insanlar olurdu. Annem halalarım ile birlikte yemeği hazırlardı. O sofrada herkesin yemeğe eşit mesafede ulaşabilmesiydi.

Kurban bayramında ise akşam yemeği olurdu kurban eti yensin diye. Sonra biz çocuklar köyün büyüklerinin hatırını sormaya giderdi. Çocuklara büyük bir sevgi ve esirgeme hali, büyüklere ise çok büyük bir saygı vardı. Çocuklara bayram harçlığı harçlık vermek için para biriktiren yaşlı amcalar, teyzeler vardı. Annemin ailesi Demokrat Partili, babamın ailesi İnönücüydü. Zengin-fakir ayrımı yoktu. Paranın bu kadar göze sokulmadığı bir dönemdi. Dayım çok zengin bir adamdı. Her bayramda ablalarına ziyarete gelirdi. Biz dayımızın ziyarete gelişini heyecanla, sevgiyle beklerdik.

Rahmetli dayımın hep güzel kolonya kokusunu hatırlardım. Dayı geliyor deyip de ekstra bir ağırlama yoktu. İnancı tartışamazsınız. Buradaki temel mesele saygı duymaktır.

"LAİKLİK VAR OLDUĞU ZAMAN DEMOKRASİ VAR OLUR"

Eskiden saygı vardı. Kimse kimseye inancını dayatmazdı. Dinarın da daha sekülerin de milli bayramlara karşı derin bir saygısı vardı. Benim babamın babası Rumeli’nin derin müderrislerinden biriydi. Ben de insan olarak dindar olmaya gayret eden biriyim. Bize ilk vasiyet edilen şu: Hocaların aleyhinde konuşmayın, peşinden de gitmeyin. Ben tarihçiyim, ilahiyat eğitimi almadım. Herkesin kendi işini yaptığı bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Laiklik ilkesini din adamları, siyasetçiler tartışır da hukukçular tartışmaz. Aslında bu hukuki bir kavramdır. Laikliğin olmadığı bir demokrasiyi götüremezsiniz. Bugünün siyasetine baktığımızda kavramlar eskiden de içi boşaltılırdı ama naif bir şekilde yapılırdı. Şimdi çok çirkin bir şekilde yapılıyor. Böyle bir sistemde konfor alanını belli siyasetçilerin bırakmadığını gördük.

"SAYIN BAHÇELİ VE AKP KONFORUNDAN MEMNUN"

Geldi bir pandemi başımıza buralar kapandık. İnsan olduğumuzu hatırladı, tabiatı hatırladık. Sosyal mesafenin zorunlu olmasıyla o sıcaklığın ne kadar değerli olduğunu öğrendik. Fakat bizim bunları ne kadar sıradanlaştığımızı öğrendik. Londra’dan bizim ekonomimize saldırı var diyorlar. Bunun önüne birlik ve beraberlikle geçebiliriz. Ben bir memleket masası kuralım, ister tek tek ister sırayla o fotorğrafı tüm dünyaya gösterelim. Hiç beklemediğim bir tavırla karşılaştım. Sayın Bahçelinin tutumunu ve AKP adına sayın Ömer Çelik’in açıklamalarından gördüm ki konforlarından çok memnunlar. Çok çirkin sözlerle bir tavır kondu.

Editör: TE Bilişim