SuperHaber röportaj editörü Hülya Okur'un röportajına göre; Seçim güvenliğine ilişkin endişeleri bulunmadığını ifade eden Yalçın, İstanbul seçiminin önemini anlattı. Seçimin kaderini küskünlerin değiştireceğini söyleyen Yalçın, ortak yayın, moderatör İsmail Küçükkaya ve İmamoğlu'nun Valiye hakareti ile ilgili de çarpıcı sözler sarfetti.

İstanbul seçiminin siyaset sosyolojisi ve coğrafya için önemli olduğunun altını çizen MHP Genel Başkan Yardımcısı İstanbul Milletvekili Semih Yalçın, 24 Haziran seçimleri için MHP olarak bir hukukçu ordusu oluşturduklarını söyledi. 

Seçim sonucu ne olursa olsun Cumhur İttifakı'ndan emin olduklarını söyleyen Yalçın, "Türkiye'nin geleceğini ipotekten kurtaracağız" dedi. 

Seçimde küskünlerin pişmanlık içinde sandığa koşacağını vurgulayan Semih Yalçın, "MHP, hemşehricilik yapmıyor, hemşeri harekatı yürütüyor. küskünler ve pişmanlar cumhur ittifakına omuz verecek" ifadelerini kullandı. 

CHP adayı Ekrem İmamoğlu'nun Ordu Valisi'ne yönelik hakaretleri için "Bu imamoğlu'nun ilk gafı değil" diyen MHP Genel Başkan Yardımcısı, “Ekrem İmamoğlu, iki yüzlülük ve üç kağıtçılık yapıyor” diye konuştu.

İşte Hülya Okur'un soruları ve Semih Yalçın'ın gündem yaratacak yanıtlarının detayları...

“SEÇİM GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ ENDİŞEMİZ YOK”

Teşkilatlara bir genelge göndererek, uyarılarda bulundunuz. Seçim güvenliği açısından endişeleriniz mi var?

Seçim güvenliğiyle ilgili bir endişemiz yok, 23 Haziran’da İstanbul seçiminin huzur ve güven içinde gerçekleşmesi için devlet gereken tedbirleri alır. Ancak bütün seçimlerde olduğu gibi, terör örgütleri ve güvenlik zafiyeti oluşmasından çıkar sağlama hesapları yapan karanlık odaklar boş durmayacak. Fırsatını ve boşluğunu buldukları takdirde toplumu kaosa sürükleyebilecek, korku atmosferi oluşturabilecek her türlü tahrik ve provokasyonu denemek isteyeceklerdir. O bakımdan, geniş halk yığınlarının da parti örgütlerinin de muhtemel eylem hazırlıkları ve provokasyonlara karşı daima hazırlıklı ve müteyakkız olması önem arz etmektedir. MHP teşkilatları her seçim döneminde bu hususta uyarılmakta ve uyanık olunması için önceden alınması gereken tedbirler hatırlatılmaktadır.
Meselenin bir de rekabet ve siyasi propaganda boyutu vardır. Propaganda çalışmaları ve seçmenle buluşmalar sırasında rakip partiler adına sahada faaliyet gösteren kişi veya gruplarla temasa gelinmesi, karşılaşılması kaçınılmazdır. Bu itibarla, elektrik yüklü taraflar arasındaki potansiyel gerginliklerden sıçrayacak bir kıvılcımın yangına dönüşmesi ve istenmeyen hadiselerin vuku bulması ihtimali göz ardı edilmemelidir. Seçim çalışmalarının ve seçim günü oy verme işleminin demokratik olgunluk ve karşılıklı hoşgörü ikliminde sürdürülmesi için bütün siyasi partilere büyük sorumluluk düşmektedir. MHP olarak biz bu hususta üzerimize terettüp eden vazifeyi ifa için çaba gösteriyoruz.

“YENİ MODEL SİYASİ BOŞLUK OLMAKSIZIN OTURDU”

“ARTIK TÜRKİYE’NİN ÖNÜ AÇIKTIR”

31 Mart yerel seçimlerini, yeni yönetim modelini sağlamlaştıran kilometre taşlarından biri olarak gördüğünüzü ifade etmiştiniz. 31 Mart seçim sonuçları bu kilometre taşlarında bir kayma ya da boşluk yarattı mı, aslında tüm usulsüzlüklere rağmen cumhur ittifakının teyidi anlamına gelen sonuç sizi tatmin etti mi?

Türkiye; yeni bir yönetim modeline, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçti. Türk milleti, yeni hükümet etme sistemine geçişi üç defa onayladı. Önce 16 Nisan 2017'de yapılan Anayasa değişikliği referandumunda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni kabul etti. Sonra 24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanlığı Seçiminde ve Genel Seçimlerde, daha sonra da 31 Mart 2019’daki yerel seçimlerde… Her üç seçimde halkın verdiği demokratik desteğe bakıldığında, yeni hükümet tarzının sağlam ve tartışmasız bir çoğunluğun oylarıyla kabul ve tasdik edildiği görülür. Demokratik rejimlerde siyasi meşruiyet için salt çoğunluğun desteği, yani seçmen oylarının yarısının bir fazlası yeterlidir. Her üç seçimde de seçmenin yüzde 52’si gibi nitelikli çoğunluğunun oyuna ulaşılmış olması, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini meşru kılmıştır. Bu oran; tartışmaya, soru işaretlerine ve acabalara yer bırakmayacak surette tatminkârdır. Bundan yukarısı ise demokratik tatmin ve kuvvetli desteğin husule gelmesi açısından sembolik ama bir o kadar da somut değer taşımaktadır.
İstanbul başta olmak üzere özellikle büyük kentlerde şer ittifakının usulsüzlük ve yolsuzluklarına, kripto FETÖ unsurlarının gayretlerine, kimi Kürt kökenli seçmenlerimizin PKK’nın siyasi kanadının ve Kandil’in baskıları altında kalmasına rağmen, 31 Mart Yerel Seçimlerinin genel sonucu da yüzde 52’ye yakın çıkmıştır. Böylece halk iradesinin yeni yönetim modeline verdiği destek yerel seçimlerde de teyit edilmiştir. Yeni idare tarzı bir kez daha sağlamlaştırılmış, demokrasi zeminine perçinlenmiştir. Yeni modelin herhangi bir siyasi boşluk olmaksızın oturup yerleşmesi sürecinde, 31 Mart Seçimleri tartışmasız önemli bir kilometre taşı olmuştur. Artık Türkiye’nin önü açıktır ve ülkemiz, 2023 hedeflerine daha güçlü bir zeminde ve kuvvetli bir halk desteğiyle, emin adımlarla ilerleyecektir.

“YEREL SEÇİM NASIL SONUÇLANIRSA SONUÇLANSIN CUMHUR İTTİFAKINDAN EMİNİZ”

“İSTANBUL SEÇİMLERİ SİYASET SOSYOLOJİ VE COĞRAFYA İÇİN ÖNEM TAŞIYOR”

31 Mart yerel seçimleri için “Cumhuriyet’in 3. evresi” tabirini kullanmıştınız. Yenilenen seçimlerle birlikte Cumhuriyet’in 3. evresi 23 Haziran mı olacak? 23 Haziran seçimlerinden çıkan sonuç, yeni bir Başkanlık sistemini ya da sistemde değişikliği gündeme getirebilir mi?

Burada bir yanlış anlaşılma var. Cumhuriyet’in 3. evresi tabiriyle 31 Mart Yerel Seçimlerini değil, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin hayata geçmesini kastediyoruz. Cumhuriyet’in 3. evresi tabiri, Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin tarihî tespiti… Şahsıma düşen de Cumhuriyet tarihi alanında dirsek çürütmüş bir akademisyen olarak bu haklı ve yerinde tespite siyasi olduğu kadar bilimsel açıdan da katkıda bulunmak.
Cumhuriyet’in olgunlaşma safhalarını bu vesileyle tekrarlamakta yarar var:
Birinci safha, Cumhuriyet’in kuruluşu. İkinci safha, çok partili hayata geçiş. Bu ikinci safha aynı zamanda temsil gücü az olan grupların da sisteme katıldığı çoğulcu demokrasiye, demokratik parlamenter sisteme girilen dönem. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ise Türkiye’yi bambaşka bir evreye taşıyor. Günümüzün büyük devletleri tarafından çeşitli versiyonlarla uygulanan bu model; halk iradesini yönetim biçimine etkin şekilde taşıyor, icranın daha çabuk, aktif ve müessir hareket etmesini sağlıyor. “2023’te bölgesinde ve dünyada güçlü ve etkin ülke” hedefine yürüyen Türkiye’nin yoluna devam edebilmesi için, aksayan demokratik parlamenter sistemin daha sağlam bir yönetim tarzına ihtiyacı vardı. İşte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu ihtiyaca cevap vermek üzere yapılandırıldı.
23 Haziran’da yapılacak İstanbul seçimi, elbette sadece İstanbul açısından değil, Türkiye’nin siyaset sosyolojisi ve siyaset coğrafyası açısından önem taşıyor. Ama yeni yönetim modelinin kaderini İstanbul seçimlerine bağlamak da meseleyi sınırlamak olur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini halk çoktan oyladı ve onayladı. Cumhuriyet yeni bir yola, yeni bir safhaya girdi ve 21. yüzyılın 'Kızıl Elma’sına doğru emin adımlarla ilerliyor. Bu yoldan dönüş yok. Artık nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın biz Cumhur İttifakının başarısından eminiz, meriyete girmiş hükümet etme sistemi bir ilin yerel seçim sonuçları üzerinden tekrar tartışmaya açılmaz.

“TELAŞ VE PANİK İÇİNDE İTTİFAKA GİRDİLER”

“SANDIĞIN RENGİNİ SİYAHA BOYAMAK İÇİN GÖZLERİNİ KARARTTILAR”

“TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ İPOTEKTEN KURTARACAĞIZ”

“Cumhur İttifakının yerel seçimler için de gündeme gelmiş olmasından sonra bazı çevrelerin yeni entrikalar peşinde koşmaya başladığını, nevzuhur karalama kampanyalarına start verdiğini” ifade etmiştiniz. 31 Mart seçimlerine yönelik YSK’yı seçim iptaline götürecek kadar büyük bir sonuç bekliyor muydunuz? Sizce 31 Mart seçimlerindeki tam kanunsuzluk, hukuksuzluk ve usulsüzlük halleri nereye uzanır, yani seçimin yenilenmesine sebep olan kişi ve kurumların başında ne, kimler var?

Cumhur İttifakı, 15 Temmuz ihanet kalkışması sonrasında millî mutabakat ihtiyacının siyasete yansıması üzerine şekillendi. 24 Haziran’daki Cumhurbaşkanlığı Seçimiyle Genel Seçimlerde de halkın onayını aldı; yani ittifak, millî irade mührüyle tasdik edildi. Halkın bu seçimlerde gösterdiği büyük teveccüh, MHP nezdinde, Cumhur İttifakının yerel seçimlerde de geçerli olabileceği kanaatini güçlendirdi. Buna karşılık 24 Haziran’da Cumhur İttifakının rakip ve hasımlarınca CHP saflarında oluşturulan şer cephesi; yenildiği, başarısız olduğu için, yerel seçimlerde de ikinci bir mağlubiyet yaşama korkusuna düştü. Bu yüzden malum cephe önce 31 Mart Seçimlerinde ittifaka karşı çıktı. Sonra baktılar ki başka çareleri yok, telaş ve panik içinde yeniden karşımızda ittifaka gittiler. Hemen arkasından da karalama kampanyaları başladı. 24 Haziran’daki yenilgiyi yaşamamak için sadece siyasi propagandalar, algı operasyonları yapmakla kalmadıkları; birtakım gayrimeşru ve antidemokratik yöntemlere de başvurdukları 31 Mart’tan sonra ortaya çıktı. İstanbul özelinde olduğu gibi; sandıklardaki usulsüz ve yolsuz uygulamalarla halk iradesi çarpıtılmaya, millî iradenin yönü saptırılmaya çalışıldı. FETÖ’nün bilindik sinsice yöntemleriyle PKK’nın siyasi kanadı HDP’nin seçimlerde aday göstermemeyi göze alarak verdiği cansiperane desteklere, yolsuzluklar eklenince halkın temayülünde suni sapmalar ortaya çıktı. Bu sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin birçok yerinde görüldü. Neticede; Cumhur İttifakının karşısında ip gibi dizilen şer cephesinin, sandığın rengini siyaha boyamak için ne derece gözünü karartabileceğini; demokrasiye gölge düşürmeyi, onu yolundan saptırabilmeyi nasıl göze alabileceğini gördük.

31 Mart’ta MHP’nin kesin kazanabileceği bir yer olan Iğdır örneğinde olduğu gibi bazı yerlerde sandığa silahın, zulmün, korkunun, terörün, tehdit ve şantajın gölgesi düştü. Şimdi bütün gündem İstanbul’a yoğunlaştığı için Türkiye çapındaki organize şiddetin, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin boyutu pek irdelenmiyor. Ama seçim sathı mailinden çıkıldıktan sonra zaman içinde bunun da ayrıntıları yavaş yavaş ortaya çıkacak. MHP olarak; millî iradenin tecelli yeri olan sandığa, demokrasiye uzanan gizli ve açık bütün ellerin kalıcı olarak kırılması için gereken bütün yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi konusunda elimizden geleni yapacağız. Terör örgütlerinin, vatan hainlerinin organize yöntemlerle Türkiye’nin geleceğini ipotek altına alabileceği bir ülke olmaktan bütünüyle çıkaracağız. İl genelinde ilçelerin ezici çoğunluğunu alan bir ittifakın il merkezinde kaybetmesi saçmalığına son vereceğiz. İl belediye idaresinin belirlenmesinde ilçelerin katkılarını arttıracağız. Doğu ve güneydoğu kırsalında ve ulaşılması zor bölgelerde PKK’nın siyasi kanadının tasallut ve zorbalığı altında kalmaktan seçim sandığını kurtaracak, halkın korku atmosferinde oy kullanmak zorunda kalmasının önüne geçecek düzenlemelerin hayata geçirilmesi için çalışacağız.

“KÜSKÜNLER BÜYÜK BİR PİŞMANLIKLA SANDIĞA GİDECEK”

Seçim iptali ve yenilenmesi, Cumhur İttifakına halkın duyduğu güvende bir değişiklik yaratır mı? MHP olarak bu güvenin sabit kalması veya artması konusundaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Bu soruda, halkın Cumhur İttifakına duyduğu güvende bir sarsılma varmış havası seziyorum. Oysa böyle bir şey söz konusu bile olamaz. Bu meselenin iki temel yönü var. Birincisi İstanbul’da seçimin iptali ve yenilenmesi kararı YSK tarafından alındı. İkincisi İstanbul’da hakkı gasp edilen, oyu çalınan; zillet ittifakının değil, Cumhur İttifakının adayı. Halkın ittifaka duyduğu güvende neden azalma olsun ki? Halk Türk yargısına da, Cumhur İttifakına da güvenini yitirmedi. Cumhur İttifakının hakkını araması, yargı kararının da bu hakkı teslim etmesi, bilakis ittifaka olan güveni perçinledi. Siz oyunuzu bir ittifakın adayına verseniz onun da oylarının çalındığını öğrenseniz, sonra da bu haksızlığın giderilmesi için gerekli girişimlerde bulunulduğunu ve bundan da meşru yollarla sonuç alındığını görseniz, ne hissederdiniz? Eminim, “Hakkımız aranıyor, verdiğimiz oy boşa gitmiyor.” der, destek verdiklerinize daha çok güvenirdiniz öyle değil mi?
MHP kadroları sahada seçmenlerle buluşurken; daha çok neden seçimin iptal edildiği, kimlerin neden yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı, İstanbul’da kimlerin neden kazanmak istediği, amaçlarının ne olduğu, Türkiye’nin bekası açısından İstanbul seçiminin ne anlam ifade ettiği gibi konular üzerinde duruyor. “Aman Cumhur İttifakına güvenin; bu güveninizi şimdiye kadar boşa çıkarmadık, yine çıkarmayacağız.” diye kendimizi paralamıyoruz. Biz biliyoruz ki ittifaka oy veren milyonlar, 23 Haziran’da arkamızda daha güçlü bir surette duracak. Hatta küskünler bile büyük bir pişmanlıkla sandığa giderek desteğini somutlaştıracak.

“MHP, HEMŞEHRİCİLİK YAPMIYOR, HEMŞERİ HAREKATI YÜRÜTÜYOR”

“EKREM İMAMOĞLU, İKİ YÜZLÜLÜK VE ÜÇ KAĞITÇILIK YAPIYOR”

“KÜSKÜNLER VE PİŞMANLAR CUMHUR İTTİFAKINA OMUZ VERECEK”

Sayın Bahçeli, 49 ilin parti yöneticilerine İstanbul seçimlerine yönelik, “Gönülleri fethedin!” talimatı verdi. Bu ara süreçte halkı iknada zorlandığınız hususlar oldu mu? Bu fetih çalışmasından sonuca nasıl bir katkı bekliyorsunuz? MHP, teşkilatlarını hemşehri kuruluşları üzerinden teyakkuza geçirdi. Hemşehricilikte aldığınız mesafe nedir? Mesela önceki seçimlerde şu veya bu sebeple oy verememiş seçmenlerinizin geri kazanımının rakamsal karşılığı nedir?

Burada temel bir yanlış anlamanın ortadan kaldırılması gerekiyor. MHP, hemşeri harekâtı yürütüyor ama hemşehricilik yapmıyor. MHP mensupları İstanbul’da halkın bütün kesimleriyle temas hâlinde… Cumhur İttifakının rakipleri, MHP’nin hemşericilikle bir tür ayrımcılık yaptığı algısı oluşturmaya çabalıyor. Zillet İttifakının adayı İmamoğlu da çıktığı televizyon programlarında, hemşeri dernekleriyle irtibat kurmayı ayrımcılık olarak göstermeye çalışıyor. Bununla birlikte kendisi de il ve ilçe derneklerini ziyaret etmekten geri durmuyor. Bu ikiyüzlülüktür, üçkağıtçılıktır.
Bu meselenin sosyolojik açıdan değerlendirilmesinde fayda var. Hemşeri bağlılığı, bir insanın doğup büyüdüğü topraklara duyduğu aidiyet hissinin tezahürüdür. Hemşerilik bağı; vatandaşlık bağlarının ayrılmaz bir parçası, bütünleyicisidir. Gazianteplilikle iftihar etmek, Vanlılıkla övünmek ayıp da değildir, yanlış da… Daha da ötesi aydın geçinen bazı aklı evvellerin televizyonlarda iddia ettiği gibi bir ‘kimlik siyaseti’ hiç değildir. Yerel kültürler, zengin Türk kültür hazinesini meydana getiren pırlanta taşlarıdır. Her biri kendi yerinde değerlidir. Ayrıca hepsi bir aradayken değerleri kat kat fazlalaşır. Vatandaşlarımızın kendilerini yerel bir kimlikle ifade etmeleri kınanacak değil, takdir edilecek bir husustur. Bir ilde doğup büyüyen, o bölgenin kültürünü alan kimsenin; gittiği bir başka ilde yerel değerlerini yaşatmak ve onun üzerinden birliktelik içinde bulunmak istemesi olağandır, normaldir. Aksini düşünmek, hemşeri dernekleri kuranları ayrımcılık ve bölücülükle suçlamak olur ki bu çok saçmadır. İstanbulluluk da kendince yerel bir değerdir. “Ben İstanbullu kimliğine bakarım.” deniliyorsa, başkasının Vanlılığına, Edirneliliğine saygı duyulmalıdır. Ayrıca yerel kültürler, taşındığı bölgelerin ortak kimliğine katkıda bulunmaktadır. Mesela İzmirlilik bilincinin oluşmasında, aslen İzmir kökenli olan insanlarımız kadar Anadolu’nun çeşitli kentlerinden bu ilimize göç edenlerin, hatta Balkanlar ve Ege Adalarından gelenlerin payı büyüktür. Sözgelimi Antalya’ya yerleşen bir İstanbulluya da yerellik zorlaması, Antalyalılık dayatması yerine Türk vatandaşlığı bilinci taşıyan bir Antalyalı kucaklamasıyla yaklaşılmalıdır. Evet, İstanbul seçimleri için İstanbulluluk ve İstanbul ruhu esastır. Ama İstanbul’a yerleşen bütün İstanbul dışındaki vatandaşlarımız kendilerini zaten İstanbul’un bir parçası olarak görmekte; kentin küresel yapısına, evrensel değerlerine katkı vermektedir.

Yerel hüviyetlerin hepsinin üstünde Türk vatandaşlığı kimliği egemendir. Kahramanmaraş’ın, Osmaniye’nin şehidine sadece yerel halkın değil, bütün Türkiye’nin ağlaması; vatandaşlık şuurunun en yüksek tezahürüdür. Nasıl yerel kimlikler vatandaşlık kimliğini zedelemiyorsa, hemşerilik bilinci de ayrımcılık olarak nitelendirilemez. Sapla samanı karıştırmamalı, mugalata ve yersiz polemiklerle mesele çığırından çıkarılmamalıdır.
MHP’nin hemşeri dernekleri üzerinden yaptığı çalışmanın özünde, İstanbul’un ezici çoğunluğuna ulaşma, İstanbul halkının en geniş manada nabzını tutma hedefi vardır. Mesela ben Sivas kökenli İstanbul milletvekiliyim. Sivas, İstanbul’a göç veren birinci il konumunda… Bunu vurgulamakla ben ne Sivaslılık, ne de ayrımcılık yapmış olurum. Esas olan, İstanbul halkının ayrılmaz bir parçası durumundaki İstanbul dışından gelen vatandaşlarımızı İstanbullulukta buluşturmak, İstanbul’un geleceğini ortaklaşa belirlemek, 23 Haziran’da sandığın rengini birlikte ve en geniş katılımla tayin etmektir.
MHP teşkilatları olarak bu konuda çok olumlu geri dönüşler alıyoruz. Çünkü halkla iç içe, gönül gönüle çalışıyoruz. Evleri ziyaret ediyor; esnafı, sivil toplum örgütlerini, kurum ve kuruluşları geziyoruz. Yüz yüze, diz dize konuşuyoruz. Sahada gördüklerimizi rakamlara dökmek akılcı, gerçekçi olmaz ama giderek artan belirgin bir teveccüh ve ilginin altını çizebiliriz. Bu, küskünlerin ve pişmanların Cumhur İttifakına omuz vereceğini gösteriyor.

“ZULÜM 1453’TE BAŞLADI DİYENLER GİZLİ VE AÇIK İHANET ŞEBEKELERİ”

“İSTANBUL KIYAMETE KADAR TÜRK’TÜR, TÜRK’ÜNDÜR”

“SEÇİMLERDEN 3 AY GEÇMEDEN CHP KIYIMA BAŞLADI”

İstanbul seçimlerini kazanmak veya Cumhur ittifakının zaferi “millî bekamızın temini” dışında nasıl bir önemi sahip? Siz; “Terör örgütlerinin, parti militanlarının cirit attığı, devrisabık yaratılarak binlerce çalışanın ekmeğiyle oynandığı bir zulüm merkezi hâline getirilmesine müsaade edilmeyeceğini düşünüyoruz.” açıklaması yapmıştınız. “Zulüm 1453’te başladı.” diyenlere geçit verilmesinin ülkemiz açısından, İstanbul açısından sonucu ne olur? Bu meseleyi sadece İstanbul’u almak meselesi olarak mı görüyorsunuz?

Meseleyi tarihî kıstaslar ve olaylar üzerinden değerlendirirken ne kadar da çok yanlış yapılıyor. İstanbul atalarımız tarafından fethedileli 566 yıl oldu. İstanbul, artık Türklüğün kalesi… Bunu tartışmak abestir. Siyasette fetihten söz edilirken, bu kelime bir nazire ve teşbih vesilesi olarak “gönüllerin fethi” tarzında kullanılabilir. MHP olarak biz, İstanbul’da bir gönül seferberliği başlattık ve gönülleri fethetmeye azmettik. Cumhur İttifakı adayının kazanması için gönül kalelerini ele geçirmeye, gönül duvarlarını sevgi gülleleriyle yıkmaya çabalıyoruz. İstanbulluların yüreğine girmeye gayret gösteriyoruz.
“Zulüm 1453’te başladı.” diyenlerin derdi ise başka.. Onlar; gizli ve açık ihanet şebekeleri, küresel emperyalizmin yerli taşeronları. Onlar, Türklük bilincinden, İslam inancından mahrum; 600 yıllık tarihî realiteyi içine sindirememiş bir avuç bahtsız… Nesepleri belirsiz, aidiyetleri köksüz… Bir tarihçi olarak bunu ciddiye alıp Türklüğün sakin ve emin gölgesi altında zulmün olmadığı yönünde kitleleri iknaaya çalışmayı da, İstanbul’un kimliğini tafsil etme gayretkeşliğini de abes bulurum. Şair Yahya Kemal misali, aziz İstanbul’a bir tepeden bakıp yedi tepesinin siluetini görmek yeterli. İstanbul’a vurulmuş Türk mührünü silmeye hiçbir beşerin gücü yetmez. İstanbul kıyamete kadar Türk’tür, Türk’ündür. Belediye başkanı kim olursa olsun bu gerçek değişmez.
Bununla beraber bir takım Türklük düşmanlarının, Cumhur İttifakının karşısındaki cephenin eteğine saklanarak kirli hesaplar peşinde koştuğunu görüyoruz. Bunlar İstanbul’un dönüşeceğini ve yeniden Bizanslaşacağını sanıyorlarsa buna ancak gülünür.
Bizim, İstanbul’un “terör örgütlerinin, parti militanlarının cirit attığı, devrisabık yaratılarak binlerce çalışanın ekmeğiyle oynandığı bir zulüm merkezi hâline getirilmesinden” kastımız ise başka. Geçmişte CHP’li belediyeler tarafından nasıl ayrımcılık yapıldığını, belediye kadrolarının militanlar, bölücüler tarafından nasıl işgal edildiğini gördük. Belediyecilik hizmeti anlamında da CHP İstanbul’da hep sınıfta kaldı. Kentin çöplerini bile doğru dürüst toplamadılar. Çöp dağları oluşturup potansiyel metan gazı birikimi ve patlama alanları yarattılar. 31 Mart seçimlerinin üzerinden üç ay geçmeden CHP’li belediyeler çoktan zulme, kıyıma başladı. “Kimseyi işinden etmeyeceğiz, devri sabık yaratmayacağız.” dediler ama tam tersini yaptılar. Basından herkes takip ediyor, CHP’li belediyeler tarafından işlerine son verilen işçiler Ankara’ya yürüyüş başlattılar. “CHP, duy sesimizi!” diye bağırıyorlar. Ne var ki CHP genel merkezinin gıkı çıkmıyor. CHP eskiden beri yalanı, dolanı, zulmü, haksızlığı, bozgunculuğu, insanların ekmekleriyle oynamayı sever. İşte biz İstanbul halkının, sandığa yeniden giderken geçmişte ve bugünlerde olanları göz önüne alacağını düşünüyoruz.

“CHP ADAYI ÇOCUKSU ŞIMARIKLIK VE GÖRGÜSÜZLÜKLE HAREKET EDİYOR”

“ORDU VALİSİNE ETTİĞİ SÖZ, İMAMOĞLU’NUN GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTERİYOR”

“CHP ADAYI ELİNE YETKİ GEÇERSE, DESPOTİZME, JAKOBENİZME KAYACAĞININ İŞARETİNİ VERİYOR”

Ekrem İmamoğlu’nun, VIP talebiyle Ordu Valisine hakaret ettiği iddia edildi; görüntüler ortaya çıktığı hâlde İmamoğlu özür dileme yoluna gitmedi. Son olarak da birlikte katılacakları canlı yayın öncesi Sayın Binali Yıldırım’ın soruları talep ettiğini ortaya attı ama bu sözleri yalanlandı. İmamoğlu’nun tavır ve davranışlarının günden güne agresif bir seyir izlemesini neye bağlıyorsunuz?

Zillet ittifakının adayı çocuksu bir şımarıklık ve görgüsüzlük içinde hareket ediyor. Demokratik teamülleri, devlet adabını ve terbiye kurallarını fütursuzca çiğniyor. Devletin varlığını, hükümranlığını ve kimliğini temsil eden Ordu Valisine sarf ettiği edepsiz söz, İmamoğlu’nun gerçek karakterini, gerçek yüzünü gösteriyor. CHP’nin adayının pisliği erkenden ayaza çıktı. Sevecenlik maskesinin ardındaki kin, nefret ve garez ortaya döküldü. Centilmenlik maskesinin ardındaki kabalık, nobranlık ve küfürbazlık zahir oldu. Hoşgörü libasının ardındaki tahammülsüzlük, demokrasi kılığının içindeki anti demokratlık ve şovenlik açığa çıktı. CHP’nin adayı, eline yetki ve fırsat geçtiğinde nasıl bir saldırgan olabileceğinin; despotizme, jakobenizme nasıl kayabileceğinin işaretini verdi.
Soruları talep etme yalanı ise zillet ittifakının klasik çamur atma ve karalama kampanyasının, aleyhte algı oluşturma çabalarının bir parçası… Yalan ve iftira, bunların başlıca malzemesi…
Zillet İttifakının hile, entrika ve desiseleri ayaklarına dolanıyor. Valiye küfür olayı da bir ayağına dolanma hadisesi…
İstanbullular; bu hazımsızlığı, erken gelen siyasi şöhretin hazmedilememesinden kaynaklanan bu tutarsız ve agresif tavırları dikkate alır. Tatminsiz bir egonun medya rüzgârıyla şişirilmiş balonunu 23 Haziran’da söndürüverir.

“BAHÇELİ’NİN TEPKİSİ, KÜÇÜKKAYA’NIN TARAFLILIĞINA VE ALEYHİMİZE YAYIN YAPAN BİRİNİN TERCİH EDİLMESİNE”

“UĞUR DÜNDAR TARAFSIZ PROGRAM YÖNETMEK İSTEMEDİ”

“PROGRAM DENGESİZ BİR ORTAMDA YÜRÜYECEKTİR”

“YILDIRIM İMAMOĞLU GİBİ BİR TECRÜBESİZ ÇAYLAĞA ELBETTE FARK ATAR”

Sayın Bahçeli; Binali Yıldırım’ın, Ekrem İmamoğlu ile canlı yayını kabul etmesinden çok moderatörün kim olduğuna dair bir serzenişte bulundu. İsmail Küçükkaya ismi, Sayın Bahçeli’yi neden rahatsız etti? Bu tv programının İstanbullular için önemine inanıyor musunuz, bu programın adaylardan hangisine bir fayda sağlayacağını düşünüyorsunuz? Ekrem İmamoğlu’nun Binali Yıldırım karşısındaki şansı nedir?

Sayın Genel Başkanımızın tepkisinin sebebi; İsmail Küçükkaya gibi tarafsız olmayan, zaman zaman düşmanlık ve husumet derecesinde aleyhimizde yayınlar yapan birinin tercih edilmesi…
Esasen Uğur Dündar ismi fena bir tercih değildi. Moderatörlük konusunda çok tecrübeliydi. Ancak Uğur Dündar muhtemeldir ki adil olmak, tarafsız bir program yönetmek istemedi. Çünkü tarafsız davranmak Ekrem İmamoğlu’na değil, Binali Yıldırım’a yarayacaktı. O ise belli ki Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasını istiyor. Moderatörlük yapmama kararı aldığını bahane ederek görevden kaçmasının, başka açıklaması yok.
İsmail Küçükkaya’nın moderatörlüğü kabul etmesi ise, hırsına, şöhret merakına ve henüz olgunlaşmamış olmasına verilebilir. Üstelik hırsı ve yetersizliği yüzünden tarafsız davranmakta zorlanacak ve programı Ekrem İmamoğlu’nun lehine çevirmek için söz oyunlarına, ucuz taktiklere başvurmaktan çekinmeyecektir.
Küçükkaya, yıllardır FOX TV’de hem iktidarın hem de MHP’nin aleyhinde yayınlar yaparak ünlendi. Programda gizli gizli Sayın Yıldırım’ın açık vermesini bekleyecek, hatasını kollayacaktır. Buna karşılık, İmamoğlu’nun defolarını gizlemeye, açıklarını kapatmaya çabalayacak, Sayın Yıldırım’a galebe çalması için gayret sarf edecektir.
Bunu bile bile Küçükkaya’dan tarafsızlık ummak, yayının her iki taraf için dengeli bir atmosferde sürdürülmesin beklemek ne mümkün?
Ayrıca karşı taraf belden aşağı vurmayı, iftira ve yalan üretmeyi, her vesileden çıkar sağlamayı kâr bilen bir anlayışa sahipken, Küçükkaya’nın moderatörlüğündeki tartışma daha dengesiz bir ortamda sürecektir. Baksanıza İmamoğlu araştırıp aslını astarını öğrenmeden derhâl ortaya soru isteme iftirası attı. Binali Bey’in yalanlamasına rağmen özür dilemeyip kıvırmayı tercih etti. İmamoğlu hep kıvırıyor, Küçükkaya da bu siyasi kıvraklığı setretmeye pek süslü bir etek olur ancak.
Normal şartlar altında devlet adamlığı, vakur duruşu, olgunluğu, siyasi birikimi ve şimdiye kadarki müseccel hizmetleriyle Sayın Yıldırım İmamoğlu gibi bir tecrübesiz çaylağa elbette fark atar.

“İMAMOĞLU’NUN BU İLK GAFI DEĞİL”

“İMAMOĞLU’NUN ELİNE FIRSAT GEÇERSE…!”

Ekrem İmamoğlu’nun içinde bulunduğu ittifak, Yunan basını mevzusunda açık bir tavır ortaya koyamaması, Demirtaş’ı beğendiğini ifade etmesi, PKK ile ilgili her hangi bir ifade serdetmeyişi sizde nasıl bir kanaat uyandırıyor?

Yunan basını Pontus konusunu bilerek manşete taşıdı. Ekrem İmamoğlu ise manşetlerin mürekkebi kurumadan soluğu Karadeniz’de aldı. Aklınca herkesi, her kesimi kucaklıyor görünürken, azınlık ayrılıkçılığının tuzağına düşüyor. Kaş yapayım derken göz çıkarıyor. İmamoğlu’nun bu ilk gafı değil. Beylikdüzü Belediye Başkanıyken diktirdiği Rauf Denktaş heykelinin yan tarafındaki bir rölyefte Makarios’a yer verdirmesi de aynı türden. Bahanesi ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunu belgeleyen Londra Anlaşması’nın imza töreninin sembolize edilmesi. Oysa Makarios, ömrünü Kıbrıs Türklerini yok etmeye adamış bir katil ve Türk düşmanlığının sembolü. Makarios rölyefi; hem merhum Denktaş’ın hatırasına, hem Kıbrıs Türklerine hem de İstanbul halkına hakaret. Türk düşmanı kanlı papazı meşrulaştırmaktan başka işe yaramayan bir rölyefi İstanbul’da sergilemekte beis görmeyen Ekrem İmamoğlu’nun hangi mahfillere hangi mesajları ilettiğini, eline fırsat geçerse İstanbul sokaklarına daha kimlerin rölyefini asabileceğini varın siz düşünün.
Zillet ittifakı adayının Demirtaş’ı beğendiğini ifade etmesi de hem oy avcılığı, hem ideolojik yoldaşlık ve politik kaderdaşlık kokuyor. Bu düpedüz HDP tabanına mesaj. Zaten HDP’yi de PKK’nın siyasi kanadı olarak görmüyor İmamoğlu. Malum, CHP’nin içinde HDP sevdalısı çok…
İmamoğlu, politik istikbalini ve şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmiş.
Ne diyelim, hepsini millete havale ediyoruz.

“HUKUKÇULAR ORDUSU OLUŞTURDUK”

“İSTANBUL HALKININ BİNALİ YILDIRIM LEHİNE İRADE BEYANI OLUŞTURACAĞINA İNANIYORUZ”

23 Haziran seçimlerinden vicdanları rahatlatacak bir sonuç bekliyor musunuz, herhangi bir usulsüzlüğün yapılmaması için tüm tedbirler alındı mı?

31 Mart’ta olup bitenlerin tekrarlanmaması için hem yargı mercilerince tedbir alınıyor hem de Cumhur İttifakının ortakları olarak MHP ve AK Parti tedbir almaya çalışıyor.
MHP olarak sandığa yansıyan millet iradesinin güvence altına alınması için çok sayıda arkadaşımızı görevlendirdik. Ayrıca yasaların arkasından dolanılmasının, istismarların, kötü niyetli tasarrufların önüne geçmek üzere bir hukukçular ordusu oluşturduk.
Biz ne kadar çabalarsak çabalayalım, neticede söz milletin. Son sözü onlar söyleyecek, kararı onlar verecek.
İnanıyoruz ki İstanbul halkı kentin bir maceraya sürüklenmesine izin vermeyecek ve Cumhur İttifakı adayı Sayın Binali Yıldırım’ın lehine irade beyanında bulunacak.

Editör: TE Bilişim