Bugün bir açıklama yapan DEVA Partisi, partinin Kurucular Kurulu üyesi Musa Malik Yıldırım çok sert bir açıklama ile savunma yapmayacağını ve o iradeyi tanımadığını açıkladı.

Musa Malik Yıldırım yaptığı paylaşımda ”Demokrasi Ve Atılım Partisi Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığına savunma yapmak, benim değil, suçluların işi olmalıdır dolayısıyla sizi ve size talimat veren iradeyi tanımıyorum...” dedi.

DEVA Partisi Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığına hitaben yazdığı yazıda çok sert ifadeler kullanan Yıldırım “İhracımın istenmesinin sebebi Sayın Genel Başkan Ali Babacan’ın bir televizyon kanalında sarf ettiği sözlere verdiğim cevaptır. Nedir bu sözler?

Sayın Genel Başkan, Anayasanızın ilk dört maddesini tartışmanın zamanı olmadığını ama şartlar oluştuğunda tartışılabileceğini ifade etmiştir.

Yani, devletin adının, cumhuriyetin niteliklerinin, ülkenin bölünmez bütünlüğünün, dilinin, İstiklal Marşı’nın ve başkentinin Ankara oluşunun zamanı geldiğinde tartışılabileceğini söylediği sözler... Partimizin kurucusu olarak ben Musa Malik Yıldırım, bu dört maddenin tartışılabileceğini söylemenin bir disiplin suçu olduğuna inanırım ve Sayın Genel Başkan’ın bu sözlerini tekzib etmemesi durumunda Parti Disiplin Kurulu’na sevk edilmesi ve savunmasının alınması gerektiğini düşünürüm” dedi.

İşte o açıklama

"21.02.2021 tarihinde Deva Partisi imzasıyla yayınlanan ve şahsımı hedef alan basın açıklamasını, şaşkınlık ve üzüntüyle okudum.

Öncelikle, açıklamada yer alan “tahkir” ve “tezyif” kelimelerini yazan ve onaylayanların, bu kelimelerin anlamlarını bilmediklerini düşündüğümü ifade etmek istiyorum.

Kurucusu olduğum Deva Partisi’nin, PKK’yla aynı argümanları kullanması, PKK’nın uzantısı olan HDP’yle yan yana durması ve Sayın Genel Başkan’ın Anayasa’nın ilk dört maddesiyle ilgili beyanları; buna itirazımın, “gerçek dışı haber yaymak”, “iftira”, “hakaret”, “karalama” ve “küçük düşürücü beyanlarda bulunmak” suçlamalarıyla perdelenmeye çalışılması; Türk Milleti’nin 40 yıla yakın zamandır ağır bedellerle sürdürdüğü terörle mücadelesini; milletimizin, ülkemizin birliği, huzuru ve üniter yapısıyla ilgili endişe ve hassasiyetlerini, en önemlisi idraklerimizi “tahkir” ve “tezyif” niteliği taşımaktadır.

Bizzat parti programımızda, “İnanmanın, düşünmenin, inancını ve düşüncesini ifade etmenin ve bunlara göre yaşamanın, bu amaçla örgütlenmenin insanın en temel hakları olduğuna inanıyoruz” cümlesiyle teminat altına alınan ‘düşünce ve ifade özgürlüğümün ‘disiplin konusu’ edilerek ihracımın istenmesi ve bu talep karşısında yaptığım savunma, çok partili siyasi hayatımızın ve parti içi demokrasimizin sayısız trajik örneklerinden birisi olarak kayda geçecektir.

Yıllar evvel “Demokrasi yüzme öğrenmeye benzer, bolca tuzlu su yutarız öğrenmek için” demişti merhum Çetin Altan.

Kurucusu olduğum partimizin, henüz daha bir yaşını bile doldurmamışken tuzlu suda boğulması Türk demokrasisi için ayıplı bir durumdur, parti disiplin kurulumuzun da sanki partimizden önce kurulmuş gibi harekete geçmesi ise siyasi hayatımızın bir başka müzmin hastalığı olan ‘lidere biat’in yine ayıplı bir örneğini sergilemesi açısından demokrasi tarihimize düşülmüş kara bir noktadır.

İhracımın istenmesinin sebebi Sayın Genel Başkan Ali Babacan’ın bir televizyon kanalında sarf ettiği sözlere verdiğim cevaptır.

Nedir bu sözler?

Sayın Genel Başkan, Anayasanızın ilk dört maddesini tartışmanın zamanı olmadığını ama şartlar oluştuğunda tartışılabileceğini ifade etmiştir.

Yani, devletin adının, cumhuriyetin niteliklerinin, ülkenin bölünmez bütünlüğünün, dilinin, İstiklal Marşı’nın ve başkentinin Ankara oluşunun zamanı geldiğinde tartışılabileceğini söylediği sözler... Partimizin kurucusu olarak ben Musa Malik Yıldırım, bu dört maddenin tartışılabileceğini söylemenin bir disiplin suçu olduğuna inanırım ve Sayın Genel Başkan’ın bu sözlerini tekzib etmemesi durumunda Parti Disiplin Kurulu’na sevk edilmesi ve savunmasının alınması gerektiğini düşünürüm.

Bu düşüncemi de parti programımızın ‘Güvenlik Maddesi’nde yer alan “Başta FETÖ, PKK ve DEAŞ olmak üzere terör örgütleri bir yandan ülkemizin güvenliğini, anayasal düzenini ve bütünlüğünü tehdit ederken, diğer yandan da daha güçlü bir geleceğin kurulmasına engel olan yapılanmalardır.

11 esasından alırım. Anayasamızın ilk dört maddesinin değişmesini ya da tartışılmasını isteyenler parti programımızda FETÖ, PKK, DAEŞ gibi özetlenirken ve bu örgütlerin anayasal düzeni ve bütünlüğümüzü tehdit ettiği yazılırken bu odaklarla aynı dili kullanmak parti içi disiplin konusu olduğu kadar bir anayasal suçtur ve ne yazık ki Sayın Genel Başkan televizyonda söylediği bu sözlerini tekzib etmek ya da yanlış ifade ettiğini belirtmek yerine parti disiplin kurulunu harekete geçirmeyi tercih etmiştir.

Genel Başkanı olduğu parti içinde demokrasiye ve en ufak bir itiraza tahammül edemeyen Sayın Ali Babacan’ın merkez yürütme kurulu, demokrasi yerine oligarşik yapılanmayı ve Sayın Genel Başkan’ın politbürosu gibi çalışmayı tercih etmiştir.

Anayasamızın ilk dört maddesiyle ilgili söyledikleri Sayın Genel Başkan’ın içinden geldiği veya başka bir siyasi geleneğin bir özlemi olabilir, fakat bu özlemini ifade edeceği Musa malik Yıldırım’ın içinde bulunduğu bir yapı olamaz, olduğunda da tepkimizden ve eleştirilerimizden kaçamaz.

Benim için hiçbir siyasi unvan, ülkenin bağımsızlığından, bölünmezliğinden, dilinin Türkçe oluşundan, İstiklal Marşı’ndan daha kıymetli değildir.

Bu sebeple vereceğiniz karardan çekinmiyorum, aksine ihraç kararınızı gerekçeleri itibariyle bir şeref levhası olarak taşıyacağım...

Sayın Genel Başkan’ın anayasanın ilk dört maddesiyle ilgili sözlerini ve kendisine bu sözleri söyleten gizli iradeyi reddediyorum...

Suç işlemedim tam tersine suçu ortaya çıkardım.

Savunma yapmak benim değil suçluların işi olmalıdır.

Saygılarımla"

Musa Malik Yıldırım

Editör: TE Bilişim